GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:45
Tarih:08.01.2025

MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sevgili milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'yla ilgili teklifin 9'uncu maddesi üzerinde söz aldım.

Bu konuda konuşmak istiyorum ama önce şunu bildirmek istiyorum: Bu Komisyon çalışması muhalefet ile iktidarın nasıl iyi anlaşabileceğini gördüğümüz bir çalışma oldu. Ne oldu biliyor musunuz? Bir maddenin 2 kelimesinde değişiklik yaptırabildik. Bugün konuştuğumuz "üniversite hastaneleri" bizim söylemimiz üzerine eklendi. Onun dışında bir madde daha vardı "ve/veya" diyordu. Biz o "ve/veya"nın doğru olmadığını veya "ve"nin kullanılması gerektiğini söyledik ama onu maalesef kabul ettiremedik. Burada benim tavsiyem şu: Bir önerge verilirken -buradaki arkadaşlarımı tenzih ediyorum- şuraya bir makine koyalım, her bastığınızda "Katılmıyoruz efendim." deyip geçsinler, başka bir şey yapmaya gerek yok. (CHP sıralarından alkışlar) Yani bizim bir önerimiz eğer gündeme alınmayacaksa burada bunu konuşmanın bir anlamı yok.

Evet, gelelim maddeye. Madde, klinik çalışmalarda klinik çalışmaya katılan hastaların bu dönem içerisinde de Sosyal Güvenlik Kurumu şemsiyesinin altında olmasını öneren bir madde. Evet, buna katılıyoruz. Burada iki tane düzenleme getirilmiş. Bu düzenlemelerden biri, Türkiye Sağlık Enstitüsünün veya Sağlık Bakanlığının onay ve denetiminin olması, biri de bu araştırmalarda kullanılacak ürünlerin ödeme kapsamına alınmamasıyla ilgili. Biz burada üniversite hastanelerinin öncelikle bu çalışmanın içine, bu kanun teklifine eklenmesinden çok memnun olduk ama ağırlıklı olarak kafamızdaki düşünce şu: Bu çalışmalarda mutlaka hasta haklarının ve SGK'nin mali durumunun gözden geçirilerek bu çalışmalara karar verilmesi gerekiyor. Olumlu bulduğumuzu söylemek istiyorum.

Tabii, bugün buraya çıkan her arkadaşım... Ben bir sağlıkçı olarak aile hekimlerinin durumuna değinmeden geçemeyeceğim. Aile hekimleri biliyorsunuz, üçüncü kez eylem yapıyorlar, seslerini duyurmak istiyorlar. Niçin? Çünkü aile hekimleri şu anda reçete yazıp yazmamak, hasta sevk edip etmemek ve muayene edip etmemek arasında bir paradokstalar. Dolayısıyla eğer aile hekimleri bunları yapabilirlerse, bunları yaparlarsa ona göre birtakım kriterlere tabi tutuluyorlar. Yani hastayla hiç ilgisi olmayan bir sürü kriterle oradaki sağlık çalışanları puanlandırılıyor ve 70 puanın altında alan bir grubun sözleşmesi sonlandırıyor ya da bir aile hekiminin popülasyonu içerisinde yer alan kişilerden sağlık kuruluşuna yılda 7 ve daha üstü başvuru olursa aile hekimine bir soruşturma ya da bir ceza getirilebiliyor. Dolayısıyla sağlık kurumlarına ulaşmak için hiçbir bariyerin olmadığı bir sistemde bunu kabul etmek mümkün değil.

Tabii, bir de maddede GETAT uygulamaları var, aile hekimlerinin bazı hizmetlerden ücret alması gibi bir durum var. GETAT uygulamaları, evet, literatürde çok çok az yer bulan bir uygulama. Birçok şeyde geleneksel gelen bir uygulama. Dolayısıyla bazı yerlerde kabul ediliyor ama Türkiye'de çok kabulü yok. Şimdi, aile hekimine "Hacamat yap." dediğinizde bunun hacamata gerek olduğunu söyleyecek kim? Yani endikasyonu kim koyacak, onu bilmiyoruz. Dolayısıyla bu hacamat gibi şeylerden ekstra para alınması, sanki aile hekimleri sadece para için çalışıyor, başka bir hedefleri yokmuş gibi bir durum ortaya çıkarıyor, bunu kabul etmemiz mümkün değil.

Bunun dışında bir de şu var: Son günlerde sık konuştuğumuz bir şey var, Marmara Denizi'nde müsilaj, Çevre Bakanlığı sürekli söylüyor. Şimdi, size bir tane uçak fotoğrafı gösteriyorum. Bu uçak türbin motorlu yani jet motorlu, 1,5 milyon dolarlık bir uçak. Bu uçak ne yapıyordu biliyor musunuz? Marmara'nın üzerinde geziyor, yılda 100 bin gemi trafiği olan, 450-500 tane sanayi tesisi olan Marmara Denizi'nde tesisleri telsiziyle ikaz ediyordu. Yani "Bakın, dikkatli olun, müsilaj salmayın, artıklarınızı kontrol edin." diye ikaz ediyordu, eğer bunlar uymazsa bunlara ceza kesiyordu. Şimdi, son bir buçuk yıldır bu düzenleme Türkiye Çevre Ajansına devredildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kanko, tamamlayın lütfen.

MÜHİP KANKO (Devamla) - Bir buçuk yıldır bu 1,5 milyon dolarlık, bu kadar değerli bir uçak bizim sahilde bir yerde park etmiş duruyor. Bunun buradan alınmasının nedeni nedir biliyor musunuz? Burada kesilen cezaların birçoğu İstanbul Büyükşehir Belediyesine gidiyordu. Dolayısıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesine bir gelir kapısı açılmasın diye Çevre Bakanlığı bunu Türkiye Çevre Ajansına devretti ve böyle, hani restoran yapıyorlar ya uçakları, Çevre Ajansı herhâlde yakında bunu böyle bir restoran yapacak ve biz de ziyarete gideceğiz.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)