Konu: | YENİ YOL Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 48 |
Tarih: | 15.01.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA DOĞAN DEMİR (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sevgili arkadaşlar, geçen hafta, Suriye'de yaşananlarla ilgili, Türkiye'deki Alevi kurumlarımızın genel başkanları ve yöneticileri, bütün siyasi partilerin Grup Başkan Vekillerini ziyaret etmişlerdi. Biz de Gelecek ve Saadet Grubu olarak Grup Başkan Vekillerimizle birlikte 7-8 kişilik bir milletvekili heyetimizle karşılamıştık. Orada Alevi kurumlarımızın tespitleri ve bizim önergemizle birlikte Suriye'de yaşananlarla ilgili size bilgi vermek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye'de uzun süredir devam eden iç savaş yalnızca bir coğrafyanın değil, bir toplumun derin ve onarılması güç yaralar almasına neden olmuştur. Bu savaşta en büyük bedeli ödeyen kesimlerin başında ise azınlık grupları gelmektedir. Suriye'de yaşanan bu insani kriz Türkiye'yi hem insani hem de stratejik açıdan doğrudan etkilemektedir. Savaşın başlangıcından bu yana Esad rejiminin zulmünden kaçan milyonlarca insan ülkemize sığınmış, bu insanlar için Türkiye büyük bir özveriyle kapılarını açmıştır. Esad rejiminin devrilmesi sonucunda Aleviler, Dürziler, Kürtler, Yezidiler gibi azınlıklara yönelik gerçekleştirilen baskı, şiddet ve katliamlardan bahsetmek ve bu korkunç tabloya dikkat çekmek istiyorum. Bu mesele yalnızca komşu bir ülkedeki bir insanlık dramı değil, aynı zamanda, ülkemizin sınır güvenliğini, insani değerlerini ve bölgesel barış konusundaki hassasiyetlerini de derinden etkileyen bir sorundur ve Alevi toplumu olarak bu durum bizleri yani Türkiye'deki Alevileri çok yakından ilgilendirmektedir. Bölgede mezhepsel ve etnik kimliklere dayalı bir ayrımcılık yapılarak sanki tüm azınlıklar Esad rejiminin destekçisiymiş gibi Aleviler, Dürziler, Yezidiler, Kürtler ve diğer azınlıklar hedef alınmaktadır. Bu saldırılar, yalnızca fiziksel şiddetle sınırlı kalmamış, bu insanlar kültürel ve dinî kimliklerinden dolayı sistematik olarak baskı altında tutulmakta, yerlerinden edilmekte ve yaşam hakları ellerinden alınmaktadır. HTŞ kendini her ne kadar ideolojik olarak ayrıştıran bir grup gibi göstermeye çalışsa da uygulamaları net bir şekilde uluslararası hukuk nezdinde savaş suçu ve insanlığa karşı suç kapsamına girmektedir. Özellikle İdlib, Humus, Lazkiye ve çevresindeki bölgelerde uygulanan ayrımcı politikalar, bölgede bulunan 38 Alevi köyü başta olmak üzere azınlıklara yaşam alanı bırakmamıştır. Köyler zorla boşaltılmış, bu insanların ibadet yerleri tahrip edilmiş ve dinî ritüelleri yasaklanmıştır; kadınlar ve çocuklar ise bu süreçte en savunmasız, mağdur kesimler olmuştur. Bu durum, yalnızca bu insanların yaşamlarını değil, aynı zamanda, gelecekte bir arada yaşamayı mümkün kılacak toplumsal yapıyı da tehdit etmektedir. Her savaşta olduğu gibi bu çatışmada da en büyük bedeli kadınlar ve çocuklar ödemektedir. Suriye'nin birçok bölgesinde olduğu gibi, HTŞ kontrolündeki bölgelerde de kadınlar sistematik cinsel şiddet, zorla evlendirme ve fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Alevi kadınlar başta olmak üzere, azınlık mensubu kadınlar inançlarından ve kimliklerinden ötürü ayrımcılığın en ağır biçimiyle karşılaşmaktadır. Bu kadınlar hem fiziksel hem de psikolojik olarak yıkıma uğramakta, toplumsal hayattan dışlanmaktadır. Çocuklar ise savaşın en masum kurbanlarıdır. Suriye'de büyüyen bir nesil ne eğitim ne de güvenlik imkânlarına sahip olmadan yetişmektedir. Bu çocukların travmaları yalnızca bireysel hikâyeler değil, aynı zamanda toplumsal hafızanın derin yaralarıdır. İnsan hakları örgütlerinin hazırladığı raporlara göre, çocukların yüzde 70'i okula gidememektedir. Çatışma ortamında büyüyen çocukların yüzde 30'u ise farklı şekillerde sömürüye maruz kalmaktadır. Bu durum yalnızca bugünü değil, geleceği de tehlikeye atan bir sosyal sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye'nin üzerinde yeniden tarihî bir sorumluluk vardır. Bu sorumluluk, orada baskı ve katliamlara maruz kalan azınlıklar için bir yaşam koridoru oluşturulması ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunarak tüm azınlıkların can ve mal güvenlikleri sağlanarak demokratik bir yapının kurulması için sürece katkıda bulunulması olacaktır. Ülkemizde yakın akrabaları olan azınlıklar var, günlerdir iş yerlerini kapatmak zorunda kalmış, gıda ve para yardımı bekleyen on binlerce insan var. Bugün Suriye'de yaşanan insanlık trajedisine kayıtsız kalmamız düşünülemez. Türkiye'nin insani yardım politikaları bu noktada son derece önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriye'de azınlıklara yönelik yapılan baskı ve şiddet, yalnızca bu insanların değil tüm insanlığın vicdanında derin bir yara açmaktadır. Daha düne kadar Baas rejiminin zulmüne uğrayan halk, bugün de HTŞ'nin baskı ve zulmüyle karşı karşıyadır. Kadınların ve çocukların yaşadığı mağduriyetler bu tablonun en acı ve utanç verici kısmıdır. Türkiye olarak hem insani değerlerimiz hem de tarihsel sorumluluklarımız gereği bu meseleye daha fazla sessiz kalamayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DOĞAN DEMİR (Devamla) - Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun, bitirin efendim.
DOĞAN DEMİR (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu soruna dikkat çekmek ve çözüm önerileri üretmek bizim en temel görevlerimizden biridir. Gelin, bu trajediyi durdurmak, bu masum insanların sesi olmak için hep birlikte çalışalım. Dışişleri Bakanlığımız öncülüğünde Mecliste bir heyet kurarak bölgeye gidelim, oradaki çaresiz insanlara yardım eli uzatalım.
Bu arada, sevgili arkadaşlar, Celal Fırat Vekilimiz ve Cem Avşar Vekilimizle birlikte yaklaşık iki haftadır Dışişleri Bakanımızdan randevu talep ediyoruz fakat maalesef bir dönüş olmadı; mutlaka yoğunluktandır. Umarım en kısa sürede Sayın Dışişleri Bakanımızla bu konuyu baş başa görüşüp orada yapabileceğimiz ne varsa Meclisi olarak biz de gereğini yaparız diyor, saygılar sunuyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)