GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:48
Tarih:15.01.2025

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'nin birinci bölümü üzerinde söz aldım.

Öncelikle, aziz vatanımız için 15 Ocak 1997'de yani yirmi sekiz yıl evvel bölücü terör örgütü tarafından şehit edilen Jandarma Er Şahin Celal Ak'ı rahmet, saygı ve hürmetle anıyorum; bütün şehitlerimizi, gazilerimizi ve ekranları başında bu Genel Kurulu takip eden bütün şehit ailelerini ve yakınlarını saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum, saygılar sunuyorum.

Evet, "Türkiye Adalet Akademisi" bu konuşacağımız kanunun adı. Adaletin kendisi yok ama akademinin ismi var. Sayın Başkana da sordum, "İnşallah o da olacak." dedi.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Lütfü Başkan, yok muymuş?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Türkiye, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 142 ülke arasında 117'nci sırada yani 25 sıra daha gelsek en dipte olacağız. Tanzanya, Kongo hatta Genel Kurula sorsam birçoğunuzun bırakın yerini, adını bile bilmediği Surinam gibi ülkeler Türkiye'nin üzerinde yer alıyor. Gezi davasında beraat almalarına rağmen Osman Kavala'yı, Tayfun Kahraman'ı haksız yere içeride tutmaya devam ediyorsunuz. "Gereğini yerine getirin." diyoruz, siz de diyorsunuz "Ya, Türkiye hukuk devleti." Madem Türkiye bir hukuk devleti, Can Atalay bugün neden Genel Kurulda değil, neden mahkeme kararına uymuyorsunuz? Hani hukuk devleti? Bakın, vatandaş artık adaleti "adalet sarayları" dediğiniz o adliye binalarında aramıyor; parası varsa eğer, avukat yerine -üzülerek beyan ediyorum- hâkim tutmaya başlamışlar, parası yoksa da zaten "Yatarı yok." deyip adaleti kendileri arıyorlar. Ne demek istediğimi anladınız değil mi? Hukuk, sadece birilerine hizmet ettiği zaman değil herkese eşit dağıtıldığı zaman adaletin aracı olabilir. Önemli olan, adaletin akademisi değil Sayın Başkan; akademinin yetiştirdiği hâkim ve savcıların bu hakikatten ayrılmamasıdır aslolan ama gençler daha hâkim ve savcı olmadan başka bir hakikatle tanışıyorlar, AK PARTİ'nin o meşhur mülakat duvarı. Yandaşlarınızı işe yerleştirmek için anne-babaların üç kuruşu bir araya getirip binbir zorlukla okuttukları tertemiz, pırıl pırıl o Anadolu çocuklarını mülakatlarda eliyorsunuz. Sormak istiyorum, siz bu millete gerçekten düşman mısınız, bu çocuklara düşman mısınız? Bu çocuklar bizim evlatlarımız değil mi? Sadece sizden olması mı yeterli sizin için? Düşmanın bile bir adaleti oluyor; maalesef, üzülerek söylüyorum, sizde böyle bir adalet de yok. Örnek mi istiyorsunuz? Bakın, size Emre Pişiren'i anlatayım, Emre Pişiren'in başına gelenlerden bahsedeyim. 2021 yılında Emre Pişiren idari yargı hâkim adaylığı yazılı sınavında Türkiye 8'incisi oluyor, mülakatta eliyorsunuz. Emre yılmıyor, 2022 yılında geliyor, tekrar sınava giriyor, Türkiye 1'incisi oluyor ama yine eliyorsunuz. 2023'te tekrar sınava giriyor -o arada kimdi Bakan hatırlayamıyorum şu anda, hatırlayan olursa hatırlatırsa sevinirim- bu sefer 98,5 puan alıyor yani bugüne kadarki en yüksek Türkiye puanıyla 1'inci oluyor ve tabii ki sizin o meşhur mülakatınızda yine eleniyor. Bu işte bir tuhaflık olduğu için Emre, Adalet Bakanlığına karşı dava açıyor ancak mahkeme oy çokluğuyla davayı reddediyor. Nerede hukuk, nerede adalet? Adalet, sadece sizin kurduğunuz partinin adında var, o kadar, başka hiçbir yerinde yok. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Bugün o yıkmaya çalıştığınız cumhuriyet var ya, ortaklarınızla beraber hep birlikte yıkmaya çalıştığınız, kumpanya hâlinde yıkmaya çalıştığınız cumhuriyet, vatandaşların eşitliği üzerine kuruldu. O cumhuriyet sayesinde, Allah gani gani rahmet eylesin, Ispartalı bir çoban hayatını ülkesine adadı, devletini yönetti, makamların en yükseğine ulaştı. O cumhuriyet sayesinde de Rizeli bir kaptanın oğlu şu anda Cumhurbaşkanı olarak yirmi iki-yirmi üç yıldır ülkeyi yönetiyor. Şimdi, öyle mi? Şimdi, parti bağı, tarikat referansı olmazsa hiçbir şekilde devletin imkânlarından faydalanamazlar, ondan mahrum kalırlar.

Yol yürüdüklerinize bakıyorum, aynı yolda yürüdüklerinizin tamamının ortak noktası Cumhuriyet ve Türk milletine düşman olmaları. Cumhuriyet sayesinde bugün bu makamlardayız, sizler de öyle. İçinden adaleti atarsanız cumhuriyet denilen hiçbir şey kalmaz. Adaletsizlik Türkiye'yi öylesine içten çürütmüş ki şehitlerimizin bile kemiklerini sızlatıyorsunuz.

Size bir örnek vermek istiyorum, çok üzüleceğinizi umduğum bir örnek ama sizin bizatihi yaptığınız bir şey bu. Şehitlerimize olan borcumuzu ödemeyi bırakın, onların aziz hatıralarını bile hiçe sayan bir zihniyetle karşı karşıyayız şu anda. 2015 yılında Pülümür'de hain terör örgütü PKK tarafından kurulan pusuda 8 asker, 2 polis ve 3 sivil vatandaşımız esir alındı, beş buçuk yıl boyunca PKK'nın elinde esir tutuldular bunlar; 13 Ocak 2021'de düzenlenen operasyonda bu kahramanlarımızı maalesef şehit verdik. Şehitlerimizin birisinin adı Müslüm Altıntaş, diğeri ise yine 20 yaşında, o Adil Kabaklı; aynı gün esir alındılar ve aynı gün şehadet mertebesine ulaştılar. Şimdi, gelin görün ki bu aziz milletin evlatlarının hatırası ayaklar altına alındı. Müslüm Altıntaş'ın ailesine 2 milyon 250 bin lira tazminat ödendi. Devlet sonra döndü ailesine: "Sana biz çok tazminat ödemişiz." Ailesine dönüyor: "Senin çocuğun bu kadar para etmez." "Ee?" "Bunun bize 1 milyon 125 bin lirasını iade edeceksin." "Paramız yok." "Olmaz." Faizi de bunun 1 milyon 125 bin liradan fazla yani verdiğiniz paranın 2 misli fazla para istiyorsunuz. Şimdi size soruyorum: PKK'nın beş buçuk yıl esir tuttuğu kahraman bir ailenin evladına ödenen bu paranın geri alınması hangi adalet duygusuyla, hangi vicdanla izah edilebilir? Yandaş müteahhitlerin o trilyonluk vergi borçlarını siliyorsunuz, bir kalemde Çinli Trendyol'a 70 milyar lirayı bağışlıyorsunuz ama beş buçuk yıllık esareti bin dokuz yüz elli dokuz güne bölüyorsunuz, bir günün bedelini de 638 lira olarak hesaplıyoruz. Size göre, PKK tarafından rehin alınan, esir alınan bir askerin bedeli günlük 638 lira, hiç utanmadan bir de faiz gideri olarak da günlük 694 lira istiyorsunuz. Evet, faiz miktarı esaret tutulan gün bedelinden çok daha fazla. Şimdi, şehit Müslüm Altıntaş'ın ailesinin kapısında icra var, icrayla da 1 milyon 588 bin 678 lira para istiyorsunuz bu şehidin ailesinden. Bu nasıl bir adalettir? Bu adaletin akademisi olsa ne olur, bakanı olsa ne olur, komisyonu olsa ne olur; hiçbir şey ifade etmez! (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Aynı durum Adil Kabaklı'nın ailesi için de geçerli. Onlara ödenen 700 bin lira tazminatı da fazla görmüş devlet, onun da yarısını istiyor. Bakın, bu iktidarın gözünde bir şehidin bir makam arabası kadar bile değeri yok, bir makam arabası diyorum. Diyanet İşleri Başkanının cennet nimeti saydığı o lüks Audi arabanın onda 1'i bile etmeyen bir tazminat -mekânı cennet olsun- şehitlerimizin hatırasına çok görülüyor. Buradan soruyorum sizlere: Bu milletin evlatları sizin gözünüzde ne kadar değerli? Mülakatlarda eliyorsunuz, mesleğine başlayamıyor, intihar edenler var, bunların arasında intihar edenler var sizin mülakatlarınızın yüzünden. Bu veballe öleceksiniz. Yani zannetmeyiniz ki burada iktidar olmak öbür tarafta size cennetin kapılarını açacak; vallahi cehennem zebanileri hepinizi bekliyor, haberiniz olsun. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Kıldığınız namazlar, tuttuğunuz oruçlar da bunu kurtarmaz.

Bize yakışan, vatan uğruna canlarını feda eden o çocukların ailelerini borçlandırmak değil onlara sahip çıkmak. Bu adaletsizlik derhâl giderilmeli, gidermelisiniz. Şehit ailelerinin haklarını teslim edin. Bu parayı da alırsanız sizlere de yazıklar olsun! Bu şehit ailesinin kapısına borçlandırarak icra gönderdiniz, bu parayı alırsanız -Sayın Başkan, size de söylüyorum- yazıklar olsun! Çok üzücü bir şey olur bu, bu milletin vicdanında ömür boyu yargılanırsınız. Bu konuyu size havale ediyorum, Sayın Bakanı görme şansımız yok çünkü.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)