GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:48
Tarih:15.01.2025

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de adalet sarayları inşa ediliyor, adalet akademileri kuruluyor ama adaletin kendi maalesef yok. Üzerinde tartıştığımız tasarı da nihayetinde ülkede hukuk ve adalet üzerinde derinlikli bir tartışmayı gerektirmekte çünkü Adalet Akademisinin kuruluş ve gelişimine bakıldığında negatif bir değişim söz konusu. AKP iktidarı yıllardır her kurumda, her bakanlıkta bir kadrolaşma peşinde. Dolayısıyla önümüzde hukuki direnci geliştiren, adaletin bağışıklığını güçlendiren bir düzenlemeyle karşı karşıya değiliz. Bu sebeple, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını güçlendirecek, adaleti tesis edecek adımlara kesinlikle ihtiyacımız var.

10'uncu maddede Adalet Akademisinde görev alacak öğretim elemanlarına ilişkin esaslar belirleniyor. AKP'nin hizipçiliği ortadayken bunun bilimsel ve tarafsız bir şekilde yapılacağına asla inancımız yok çünkü Akademide yapılacak görevlendirmelerde son söz yine Bakanlığa ait olacak. Dolayısıyla bilginin inşası ve dolaşımında da adalet olmayacak. Bunu maalesef AKP'nin pratiklerinden fazlasıyla biliyoruz. Siyasi iktidar bir kültürel hegemonya kuramadı ama bilginin özgür dolaşımına büyük zarar verdi. Bunun en çarpıcı örneği de barış akademisyenleridir; Kürt sorununda güvenlikçi politikaları eleştirip barışa çağrı yapan yüzlerce akademisyen işlerinden edildi, pasaportlarına el konuldu. Oysaki tarih onları haklı çıkardı çünkü üzerinden dokuz yıl geçtikten sonra bugün tekrar barışın etrafında toplanma gayreti var. Dolayısıyla bilgide adaleti sağlamak için "barış" diyen akademisyenleri görmek, onlara kulak vermek zorundayız çünkü toplumsal sorumluluk taşıyan akademisyenlerin dışlandığı bir yerde Adalet Akademisine kimlerin, nasıl alınacağını tahmin etmek hiç de zor değil.

Sayın milletvekilleri, teklifin gerekçesinin ilk cümlesinde "adil" "tarafsız" "bağımsız" "insan hakları" sözcükleri sıralanıp toplumsal adalet vurgusu yapılıyor. Bunların hukuki metinlerde kaldığını, toplumun adalete ekmek ve su kadar muhtaç olduğunu biliyoruz. Siyasi iktidar, düzenlediği kanunlara uygunluk sağlamanın adaletin sağlanması olduğunu zannediyor. Dolayısıyla kanunilik ve adalet ikileminde kanunilik temel referans olarak kabul ediliyor. Eğer bu bakış açısında bir sorun olmasaydı Türkiye, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 142 ülke arasında 117'nci sırada yer almazdı. Bunun sebebi, Anayasa’nın hak ve özgürlüklerin garanti altına alındığı bir teminat olmaktan çıkarılmasıdır.

Normal şartlarda Anayasa'da basın özgürlüğüne dair de güçlü bir atıf var. Ne diyor? "Basın hürdür, sansür edilemez." deniliyor ama Türkiye Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 180 ülke arasında 158'inci sırada yer alıyor çünkü Kürt ve muhalif gazeteciler anayasal teminat altında değiller. Öyle ki Kürt basın emekçileri Rojava'da SİHA'larla katledildi ama tek bir itiraz duymadık. Kürt basın emekçileri Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'den bahsediyorum. Onlar 1 değil, 2 kez sizin sayenizde, sizin yüzünüzden katledildiler çünkü onların doğdukları topraklarda gömülmesine dahi izin vermediniz. Cenazelerinin memleketlerinde gömülmesine dahi izin verilmediği bir yerde hangi toplumsal adaleti sağlayacaksınız, buradan size sormak istiyorum. Bugün özgür basın emekçileri ciddi bir baskı ve sansür tehdidi altında. Dicle Fırat Gazeteciler Derneğinin gazetecilere yönelik hak ihlalleri raporu da bunu açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor. Rapora göre, 2024 yılında 118 gazeteci gözaltına alınmış, gözaltına alınan 118 gazeteciden 26'sı ise maalesef tutuklanmıştır. Bunlar olurken elbette kanunlar, mevzuatlar vardı ama basın emekçilerine yönelik adalet dün yoktu, bugün de yok.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı, adalet sarayları, Adalet Akademisi; her şeyin başına "adalet" yazmakla maalesef ülkeye adalet gelmiyor. Özellikle kadınlar konusunda derin bir adaletsizlik rejimiyle karşı karşıyayız. Geçen hafta tam beş yıl oldu ama hâlâ Gülistan Doku'dan haber yok. Rojin Kabaiş'in cansız bedeni bulundu ama "Ona ne oldu?" sorusu hâlen yanıtsız bırakılıyor. 21 yaşındaki bu iki genç kadını koruyamayan, faillerini bulamayan kanunlarda sizce adalet olabilir mi? Bizce adaletin "a"sı bile yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaçmaz Sayyiğit, lütfen tamamlayın.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Teşekkür ederim.

Rojin'in babası günlerdir adalet çığlığını devlet erkânına duyurmaya çalışıyor ama karşımızda adalet geçirmez adalet sarayları var. Buradan yine, yeniden soruyoruz: Genç bir kadın kaybolurken veya kaybedilirken "İntihar etti." ön kabulünde neden ısrar ediliyor? Eğer böyleyse otopsi raporunda Rojin'in vücudunda bulunan iki erkek DNA'sı neyin nesi? Ölüm sebebi olarak boğulduğu tespiti var ama bunun hangi bilimsel yöntem ve verilerle yapıldığı yok. Kadınların ısrarla "Kadın cinayetleri ideolojiktir." demesinin sebebi de tam olarak budur. Bizler de ısrarla kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine karşı mücadelemizi büyüteceğiz, ısrarla “Rojin için adalet." diyeceğiz, "Katledilen, kaybettirilen her bir kadın için adalet." demeye devam edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)