| Konu: | (10/2262, 2263, 2264, 2265, 2266, 2267) Esas No'lu 21 Ocak 2025 tarihinde Bolu Kartalkaya'da bulunan bir otelde meydana gelen yangının tüm boyutlarıyla araştırılarak benzer olayların önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin Önergelerin ön görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 28.01.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bütün halkımız; sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Konuşmaya başlamadan önce ben de Bolu Kartalkaya'da gerçekleşmiş olan yangında kaybettiğimiz bütün canların ailelerine ve yaralı olan bütün yurttaşlarımıza sabır diliyorum ve geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum.
Bu konunun, sadece siyasetin konusu değil aynı zamanda insanlığımızı sorguladığımız bir konu olduğunun farkında olarak bu görüşmenin yapılmasını arzu ediyorum. Bugün, bu görüşmeyi birilerini kurtarmak için değil, isterseniz gelin, bu meseleyi insanlığımızı kurtarmak için yürütülen bir tartışma olarak değerlendirelim ama maalesef şu aşamaya kadar geldiğimizde özellikle iktidarın tavırları bir savunma siyasetiyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Evet, değerli milletvekilleri, günlerdir televizyonda açık oturumlarda, meydanda "Sorumluluk kimin?" tartışması yapılıyor ya; kimin olduğunu biz biliyoruz. Bu facianın sorumlusu da bundan önceki bütün faciaların sorumlusu da toplu katliamların yirmi iki yıldır sorumlusu da bizce bu iktidarın kendisidir. Sağda solda, orada burada sorumlu aramayın; sorumlu sizsiniz sayın milletvekilleri, sorumlu sizsiniz Sayın Bakanlar, sorumlu sizsiniz sayın vali, sorumlu sizsiniz aşağıdan yukarıya sorumlu olan bütün yetkililer ve aynı zamanda liyakatsiz bürokratlar. Aşağıdan yukarıya bütün yetkililerin bu sorumluluktan kaçma şansı yoktur. Sorumlu; yarattığınız, canla başla çalıştığınız tek adam rejimidir aslına bakarsanız.
Sayın milletvekilleri, ölümler göz göre göre geliyor. Gerçekleşen şey nedir? Ne kazadır ne de afettir; böylesi olaylarda gerçekleşen ölümler de aslında birer cinayettir. Her cinayetin de bir faili vardır. Bazı cinayetlerse kolektif olarak işleniyor. Kolektif olarak işlenen cinayetlerden biri de budur. O kolektif cinayetlerin tüm failleri eşit derecede sorumludur. Daha önce Soma'da, Davutpaşa'da, Ostim'de, Torunlar İş Merkezi'nde, Isparta'da, Düzce'de, Ermenek'te, Esenyurt'ta, Erzurum'da, Samsun'da, Elbistan'da, Şırnak'ta, Dursunbey'de, Hendek'te, üçüncü havalimanında, turizm tesislerinde, Tuzla tesislerinde, Ankara Gar katliamında, Diyarbakır'da, Suruç'ta, İliç'te ve adını sayamadığım birçok yerde yaşanan katliamların benzerini 21 Ocak günü Kartalkaya'da kolektif bir cinayetle gerçekleştirdiniz. Sorumlu; bu ülkedeki hukuk dışı, insanlık dışı, akıl dışı, çürümüş sistemin kendisidir. Tüm bu katliamların failleri koltuklarına sıkı sıkıya sarılmışlar, sorumsuz görünmeye çalışmaktadırlar ama onlar sorumludurlar.
Sayın milletvekilleri, yangında onlarca insanımız alevler arasında hayatını kaybederken ya da dumandan boğulurken asıl sorumlular ne yapıyordu biliyor musunuz? Ankara'da, kongresinde birilerine rozet takıyordu. Tören kesilmesin diye saatler boyunca yayın yasağı getirilerek açıklama bile yaptırılmadı. Başımıza gelen bu belaların sorumlusu, onlarca yurttaşın canını ve acısını önemsemeyen bu kibirli yönetimin kendisidir. Nasıl ki Soma'da can veren madencinin yakınlarını yerlerde süründürüp tekmelediler, bu katliamda da onlarca insanımız yaşamını yitirirken -rozet takma töreni kesilmesin diye- onlar partilerine katılım kutlamaları yaptılar. Ülkeyi bir cehenneme çeviren ne varsa sorumlusu ve vicdansız sorumluları bunlardır.
Sayın milletvekilleri, nasıl bir rejimle karşı karşıya kaldığımızın özeti aslında şöyledir: Erdoğan ne demişti? "Devleti şirket gibi yöneteceğiz." demişti. Dediğini yaptı, patronları bakan yaptı. Özel hastane patronunu Sağlık Bakanı yaptı. Peki, ne oldu? Sağlık Bakanının gözünün önünde onlarca bebek öldürüldü. Yenidoğan çetesi, bir yandan onlarca bebeğimizi öldürürken bir yandan da devleti soydu. Özel okul patronunu Millî Eğitim Bakanı yaptı. Ne oldu? Eğitim kitlesi ve dünyadaki sarsılmaz durumumuz ortada. Milletin çocukları devlet okullarından kaçmaya çalışıyor, patır patır özel okullar kuruluyor. Ve ne oldu arkasından? Tur şirketi yöneticisi ve aynı zamanda patronu Turizm Bakanı yapıldı. Ne oldu? Turizm Bakanlığının en gözde turizm beldelerinden birinde, bu Bakanlığın denetimindeki bir otelde onlarca insan cayır cayır yanarak can verdi. Bakan, sorumluluktan kaçmak için sağa sola kıvırıyor. Biz diyoruz ki: Utanmasa sorumluluğu gerçekten otelde yanan insanlara gönderecek. Sayın Bakan, sağa sola kıvırmaya gerek yok; sorumlusu, astlarınla ve üstlerinle birlikte sensin, sizsiniz.
Sayın milletvekilleri, sokakta bir kişi iktidara karşı bir cümle kursa o kişi daha eve bile varmadan polisler çağrılıyor ve kapısında hemen gözaltına alınıyor; böylesi bir devletimiz var. Bu devletin polislerinden sorumlu Bakanı ne dedi? "On güne kadar sorumluyu tespit edeceğiz." diyor İçişleri Bakanı. Devletin, otelin kim tarafından denetlenmesi gerektiğini on günde ancak bulabileceğini söylüyor. Aklımızla alay eder gibi Sayın İçişleri Bakanı on gün boyunca sağa sola kıvırmaya çalışıyor ve neredeyse açık açık şu andaki mevkidaşını korumaya çalışıyor. Sayın İçişleri Bakanı Türkiye'de bir oteli denetlemekle yükümlü mekânın neresi olduğunu bilmiyorsa lütfen o koltukta oturmasın, hemen istifa etsin. Gerçek niyetinizi biz de biliyoruz, tüm ülke de bunu görüyor; amacınızın asıl sorumluyu kurtarma çabası olduğunu burada da yaşayarak görüyoruz.
Sayın milletvekilleri, bugünkü toplantımızda konunun hukuki, teknik boyutları hakkında birçok vekilimiz söz kurdu, gerekli açıklamalar yapıldı ama birkaç şeyin altını çizmek istiyorum. Turizm Bakanı, ilk gün yaptığı açıklamada bu otelin en son 2024 yılında denetlendiğini söylemişti. Her türlü belgeyi basına sızdıran Turizm Bakanı, her ne hikmetse bu otelin 2024'te denetlendiğinin belgesini bir türlü vermiyor. Sayın Bakan, geçen aralık ayında o oteli denetlediniz mi, denetlemediniz mi? Geçen gün bir televizyon kanalında "Bolu Belediyesi, gördüğü eksiklikleri bildirmeliydi." dediniz. Evet, bildirmeliydi, Bolu Belediyesi de sorumluluğunu yerine getirmeliydi. Peki, siz zaten orayı denetlemişseniz itfaiyenin gördüğü bu eksiklikleri neden görmediniz? Sizin o eksiklikleri görmeniz için birisinin size işaret etmesi mi gerekiyor? Bu kadar yıldır Bakansınız, bir otelin nasıl denetleneceğini bile daha bilmiyorsanız ne yapmamız gerekiyor? İlla da birileri size bu eksik belgeleri gösterdiğinde mi sizin kabul etmeniz lazım? Turizm Bakanı, âdeta bir saatli zincir kurmuş gibi kendini kurtarmaya çalışıyor. Tur şirketinde çalıştığı şahsa Bakanlıkta en üst yerde yetki veriyor ve onun vasıtasıyla Bakanlığı yönetmeye çalışıyor. Yangın çıkan oteli, Bakanın şirketi pazarlıyor; Bakanın pazarladığı otel yanıyor, 78 yurttaşımız hayatını kaybediyor ve Bakan, sağa sola çamur atmaya çalışıp kendini kurtarmaya çalışıyor. Sayın Bakan, vicdanınızın sızlamadığını anlıyoruz ama yüzünüz de mi kızarmıyor?
Sayın milletvekilleri, dün itibarıyla, bu yangınla ilgili 19 kişi tutuklanmış durumda; gözaltına alınanlar ve serbest bırakılanlar var. Açıkçası aşçısı, otelin çalışanı, itfaiye çalışanı gözaltına alınmış ve tutuklanmış durumda. Peki, oteli denetlemekle görevli olan bürokratlardan ve bürokratik mekanizmadan herhangi bir kimsenin ifadesi alınmış mıdır? Hayır, alınmamış; bildiğimiz kadarıyla böyle bir şeye de başvurulmamış durumda. Sıralı tüm sorumlular derhâl görevden alınmalıdır, hiç kimse sorumluluğunu bir iki kişiye yükleyerek kenara çekilmemelidir; aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya tüm sorumlular derhâl görevden çektirilmelidir.
Biz bir şeyi hatırlatmak istiyoruz: Gerçekten en azından Sırbistan kadar olamadık mı? Sırbistan'da 1 Kasımda bir tren kazası oluyor, bu tren kazasında 15 yurttaş ölüyor ve Başbakan diyor ki: "Ben bu ülkenin Başbakanı olarak bu sorumluluğu alıyorum ve istifa ediyorum." Gerçekten Sırbistan kadar olamadınız mı? En azından vicdanınızla yüzleştiğinizde bu duyguyu yaşamıyor musunuz? Biz, bu sorumluların istifa etmesi gerektiğini düşünüyoruz ve artık yetmez, bu istifalar sonrası mutlaka bu süreçte alttan yukarıya sorumlu olan herkesin yargılanmasını istiyoruz; aksi takdirde, ülkedeki mevcut yaşamın asla vicdanlar nezdinde aklanabilmesinin mümkün olmadığını düşünüyoruz. Gerçek anlamda bir hukuk sistemi olduğunda, bunun olmamasının önünde hiçbir engel yok. Bu kadar vahşetin arka arkaya yaşandığı bir ortamda hiç kimsenin yarın başına ne geleceği konusunda güvencesi yok. İnsanların yaşam güvencesi olmadığı yerde bu ülkenin mevcut devletinin de kendisi bakımından durup düşünmesi gerekiyor. Altını çizerek söyleyelim: Gerçekten, şu anda yaşadığımız tablo, bir ülkenin her bakımdan sapır sapır döküldüğünü, çürüdüğünü ve aynı zamanda yönetilemez hâle geldiğini gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
İBRAHİM AKIN (Devamla) - Geçen gün, pazar günü, biliyorsunuz, biz bir Kaz Dağları ziyareti yaptık; bir cümleyle de onu ifade etmek isterim. Kaz Dağları'ndaki yurttaşlarımız, köylülerimiz ne diyorlar biliyor musunuz? "Ya, bu ülkede hukuk var mı? Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti mi yoksa burada Cengiz Holdingin hukuku mu geçerli?" diyorlar. Nedeni açık, bir yargı kararı var, Kaz Dağları'nda şu andaki kesimlerin durdurulması gerekiyor. Yargı tebliğini yapmış, vali gecikmeli de olsa tebliğini şirkete bildiriyor ama şirket tam hız bir şekilde hatta daha fazlasıyla kesmeye devam ediyor. Biz tekrar oraya gideceğiz ve o ormanların kesilmesini engellemeye çalışacağız ama buradan sesleniyorum, Adalet Bakanına sesleniyorum, İçişleri Bakanına sesleniyorum: Şu andaki mevcut yaşanan katliamın benzerini siz her yerde yapıyorsunuz, orman katliamı da yapıyorsunuz. Bu katliamların meşrulaştırılmasını kabul etmeyeceğiz, asla bu normalleşmeyi kabul etmeyeceğiz, biz bunların karşısında mücadele etmeye devam edeceğiz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)