Konu: | Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 56 |
Tarih: | 12.02.2025 |
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Hakikatin sesi olan ve hakikatin sesi olduğu için hapsedilen bütün özgür basın emekçilerini buradan saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum; katledilen özgür basın emekçilerini de saygıyla anıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Kanun teklifi üzerine arkadaşlarım derinlikli hukuki politik değerlendirmelerde bulundular; adliyelerde başlayan adaletsizliğin ve zulmün yaşamın tüm alanlarında, sokaklarda, iş yerlerinde, okullarda, Parlamentoda, belediyelerde, her yerde sürdüğünü ifade ettiler. Bu adaletsizliğin ve zulmün sürdürüldüğü yerlerin başında da özgür basın gelmektedir çünkü özgür basın, Ape Musalardan beri, 90'lı yıllardan beri düzenin sahipleri tarafından gözaltılarla, tutuklamalarla, sokak ortasında infazlarla ne yazık ki şiddete, ölüme, hapse, zulme maruz bırakılmıştır fakat AKP iktidarı döneminde bu zulüm hakikati söyleyenlerin üzerinde daha da artmış ve SİHA'larla, İHA'larla, sokak ortasındaki suikastlarla gazeteciler, özgür basın hedef alınmıştır.
Bakın, 2024 yılında Türkiye'nin saldırıları sonucunda 4 gazeteci katledildi. Buradan onları bir kez daha anmak istiyorum: Gülistan Tara, Hero Bahaddin, Nazım Daştan, Cihan Bilgin ve son olarak Aziz Köylüoğlu. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Katledilen özgür basın emekçilerinden sadece 5'inin ismini saydım çünkü 90'lı yıllardan beri Türkiye'nin özgür basına, gazetecilere yönelik saldırılardaki karnesi dünya standartlarının oldukça altında. Savaş koşullarında dahi gazetelere saldırılmayacağı Cenevre Sözleşmesi'yle de daha birçok uluslararası sözleşmeyle de sabit olmasına rağmen açıkça savaş suçu işlendiğini buradan bir kez daha ifade edelim. Tıpkı İsrail'in Filistin'e işlediği gibi işleniyor bu savaş suçları.
İsrail'in Gazze'de kadın, çocuk, gazeteci dinlemeden başlattığı soykırımı Sayın Erdoğan'ın sözleriyle bir kez daha ifade etmek istiyorum. Sayın Erdoğan Kasım 2023'te "İsrail özellikle tüm zorluklara rağmen Gazze'deki insani trajediyi dünyaya duyurmaya çalışan gazetecileri de öldürüyor, Gazze halkının dışarıyla iletişimini keserek yaşanan zulmün duyulmasına engel olmaya çalışıyor." diyordu.
Şimdi, bir de Rojava'ya bakalım. Bu açıklamaların ardından ne oldu? Gulistan, Hero, Nazım, Cihan, Aziz katledildi. Üstelik Nazım ile Cihan'ın bulundukları aracın üzerinde "press" yani basın yazıyor olmasına rağmen açıkça hedef alınarak arkadaşlarımız orada katledildi. Nazım ve Cihan yalnızca onlardan biriydi ve Nazım 17 Aralıkta yani yaşamını yitirmeden iki gün önce aslında bunlara, bu saldırılara yönelik cevabını vermişti, onun cümleleriyle söylemek istiyorum: "Korku, panik ve tedirginlik özel savaş medyasının en çok beslendiği aygıtlardır. Dezenformasyon ve manipülasyon üzerinde bir atmosfer yaratılmaya çalışılıyor. Rojava bunlara karşı direniyor, özgür basın bunlara karşı direniyor." Buradan bir kez daha özgür basına selamlarımı, saygılarımı iletmek istiyorum.
Nazım ile Cihan'ın kendi topraklarına gömülmesine dahi müsaade etmediniz, heyetimiz cenazeleri almak üzere federe Kürdistan bölgesine geçmek istedi fakat geçişleri engellendi. Bu, apaçık bir şekilde bizim değerlerimize, bizim kaybettiklerimize açılmış bir savaştır çünkü mezarlar yalnızca defin mekânları değildir, ölüler için kutsal yolculuklarının da ilk adımı iken yaşayanlar için de bir hafıza mekânı işlevi görmektedir. Bir halkın hafızasını tutanların cenazelerinin gelişini engelleyerek hafıza kırımı başka türlü bir şekilde sürdürülmek istenmiştir. Bu, şiddetin en açık hâlidir, ölülere dahi savaş açılmış durumdadır. Zira, bu savaş bugünle başlamış değildir, Şeyh Sait'ten Seyit Rıza'ya, Saidi Kürdi'den beri bizim değerlerimizin mezarlarının nerede olduğunu bizler bilmiyoruz. Bunlar bizim toplumsal belleğimize yapılmış en açık müdahalelerdir, hakikati ve hafızayı yok etme girişimleridir.
Son olarak, gazeteciler iktidarın görülmesini istemediği gerçekleri yazdıkları için hedef alınmaktadır; savaş tamtamları çalan bir medyaya karşı hakikatin peşine düşen, savaşın sonuçlarını tüm açıklığıyla anlatan gazeteciler hedef alınmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki hakikat bir su gibidir, karşısında hiçbir bent, hiçbir engel tanımaz ve muhakkak ortaya çıkar.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)