Konu: | Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 57 |
Tarih: | 13.02.2025 |
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Teşekkürler.
Genel Kurulu adaletle selamlamak isterdim ama ne yazık ki "adalet" diye bir şey kalmadı. Bugün Adalet Akademisi üzerine konuşuyoruz. "Adalet" kavramı ta Antik Çağ'dan beri filozofların, düşünürlerin en çok üzerinde söz söylediği, yazdığı bir kavram ve bakın, bu kavram nerede tartışılıyor? Yine "Adalet Akademisi" diyoruz, "akademi" de nereden geliyor? Ege'de bir zeytinlikte Platon'un okulu var "Akademia" diye, akademi de oradan geliyor yani kökleri çok eskiye dayanan iki kavramın birleştirilmesini konuşuyoruz.
Peki, nedir bu kavramlar? Adalet, doğruluk, dürüstlük, hakkaniyetle bağlantılı bir kavram. Şimdi, bunlara AKP politikasını uyguladığımızda hiçbirinin kalmadığını görüyoruz. Şimdi, ta o dönemden bugüne aslında toplumsal yaşamın inşası konusunda dört temel erdemden söz ediliyor. Bilgelik... Akademi bilgelik kazanılan yerdir, sadece bilgi doldurulan değil. Cesaret yani güce boyun eğmemek, kendi kaderini tayin hakkını eline alma meselesi. Ölçülülük en önemli kavramlardan bir tanesi ve bunları birbirine bağlayan en temel kavram, adalet. Aynı zamanda adalet hukukla bağlantılı bir kavram. Bakın, bu adalet ve hukukun birbirine bağlı olması konusunda -ülkemizin en değerli filozoflarından diyeceğim ben- Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı İoanna Kuçuradi bu hukuk ile adaleti birbirine bağlarken diyor ki: "Hukukun üstünlüğü kavramı herkesçe kabul ediliyormuş gibi görünüyor. Oysa, bu ilkenin hepimiz tarafından benimsenmesi için adalete dayanan hukukun üstünlüğü kavramını, ilkesini ele almalıyız." Buradan da diyor ki: "Adaletin olmadığı bir hukukun üstünlüğü kavramının kendisi bizzat adaletsizlik sonucu doğurur." AKP'nin politikalarından bunu görüyoruz. Bu adalet kavramını ve hukuk kavramını, yargı kavramını o kadar araçsallaştırdı ki talimatlı İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı kent uzlaşısına saldırdı, Halkların Demokratik Kongresini kriminalize etmek üzerine hedef tahtasına koydu.
Peki, hem AKP'nin hem bu başsavcının bu kadar korktuğu Halkların Demokratik Kongresi ne acaba? 2011 yılından beri ben Halkların Demokratik Kongresinin bir parçasıyım, bir üyesiyim ve bu "Halkların Demokratik Kongresi" dediğimiz şey işte şu demek: Bizim yaşamlarımızı, emekçilerin, ezilenlerin yaşamını, farklılıkları nedeniyle egemenler tarafından ezilenlerin karşısında kendi yaşamımızı elimize almamız ve emek, demokrasi, özgürlük, eşitlik, barış meselesini iktidarın iki dudağı arasına bırakmadan tüm toplumsal kesimlerle siyasetin toplumsallaşması bağlamında bir zemin olarak kurmaktır.
Şimdi, ben bunları söylüyorum, soyut kalıyor olabilir. Halkların Demokratik Kongresinin -her yerde bulabilirsiniz- bizim program tüzüğümüz ve bakın, orada ne diyor? "Neden bir aradayız? Bizler halklarımıza ve ezilenlere yöneltilmiş tüm baskı ve haksızlıkları ortadan kaldırmak, barış içinde ve insanca yaşayabileceğimiz bir Türkiye'yi kurmak üzere bir araya geldik. Bunun neresi suç? Sonra, halktan, ezilenden, yok sayılandan, doğadan, emekten, özgürlükten, eşitlikten, barıştan, adaletten ve demokrasiden yana olanların yeni bir toplum, insanca bir yaşam için ortak mücadeleyi örgütleme zeminimizdir." diyor. Tabii ki iktidar bundan korkuyor. En çok korktuğu şey, tam anlamıyla "Başka bir yaşam mümkün." diyenler; emeğin sömürüsünün olmadığı, kadınların her gün erkekler tarafından öldürülmediği, kadınların ücretli emeğine el konulmadığı; çocukların özgürce, güvenli bir şekilde parklarda, bahçelerde, sokaklarda yaşayabildiği; eğitimin, sağlığın herkes için ücretsiz, erişilebilir olduğu bir toplum ve dayanışmanın hüküm sürdüğü bir toplum inşa etme meselesi ve bir de sanki bu Halkların Demokratik Kongresi ya da kongre tipi meclisleşme meselesini bu topraklarda sadece biz yapıyormuşuz gibi bir algı var. Ben orayı da hemen açayım. Kongre tipi örgütlenme meselesinin kökleri de çok eskilere dayanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.
ÖZGÜL SAKİ (Devamla) - Ve bugün de emekçilerin, ezilenlerin, Latin Amerika'da yerli halkların her birinin "Yerli Halklar Kongresi" diye mesela kongreleri var ve orada bütün yaşamlarının her bir anında, kendi yaşamlarında karar, söz sahibi olmak istiyorlar.
Halkların Demokratik Kongresi şu demek mesela: Bir yerde maden inşaatı mı yapılıyor, oradaki köylülerin, yerli halkın hiçbir isteğine kulak asılmıyor mu, Halkların Demokratik Kongresi orada; bir yerde kadınların hakları mı gasbediliyor, Halkların Demokratik Kongresi orada; işçiler mi iş cinayetlerine kurban ediliyor, Halkların Demokratik Kongresi işte orada. Yani bizim kendi yaşamımızı, kaderimizi kendi elimize almamızı hiç kimse suç hâline getiremez. Ben, bugün, Halkların Demokratik Kongresinin Genel Meclisi üyesiyim ve bununla büyük bir gurur duyuyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)