GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hükümlülerin Nakli Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:57
Tarih:13.02.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA HALİDE TÜRKOĞLU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, nerede olursa olsun erkek devlet şiddetine karşı mücadele eden tüm kadınları selamlıyorum.

Bu ülkenin en yakıcı meselelerin başında gelen konulardan biri de kadına yönelik şiddet sorunudur, bir cins kırımına dönüşmüş kadın cinayetleridir. Bakın, sadece, bugün bizler bu kürsüden konuşurken bu ülkede 2 kadın katledildi. Nevşehir'de fail Emre boşandığı Servet Nur Şahin'i ateşli silahla vurarak katletti. Elâzığ'da üç gündür kendisinden haber alınamayan Ezgi Nur Bağca kaldığı yerde şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiş hâlde bulundu. Sadece bir gün içerisinde 2 kadının ölüm haberini alıyorken bu katliamların, bu şiddetin neden engellenmediği sorusunun muhatabı bu iktidardır, Bu Meclistir, bu Genel Kuruldur. Gelin görün ki geldiğimiz aşamada hâl ortadayken bu ülkede kadınların yaşadığı sorunlara yaklaşım da kadın cinayetlerinin nasıl meşru hâle getirildiğinin göstergesidir. Kadına yönelik şiddeti ve ayrımcılığı araştırma komisyonu bu Mecliste kuruldu. Komisyonun başına bir erkek vekilin getirilmesi daha ilk günden bu meseleye yaklaşımı göstermiştir. Erkek aklıyla kadın sorununun, kadına yönelik şiddetin çözülemeyeceğini kadına karşı işlenen suçların artışında da çok iyi görüyoruz. Soruyoruz: Şiddeti teşvik eden, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren gündüz kuşağı programlarını sunanları Komisyona çağırmak ne demektir? Komisyon üyesi muhalefet partilerinin kadın milletvekillerinin sözlerinin sürekli kesilmesi ne demektir? Bu Komisyon ilgili Başkanın kurallarının, kararlarının geçtiği bir komisyon mudur, bu kişinin şahsi komisyonu mudur? Bunun adı kadına yönelik şiddet ve katliamlara yaklaşımdaki ciddiyetsizliktir. Bu ciddiyetsizlikte ısrar etmek kadın cinayetlerini meşrulaştırmaktan başka bir şey değildir. Meclis çatısı altında kurulan bu Komisyonun asıl sorumluluğunu yerine getirebilmesi için bu yaklaşımlara derhâl son verilmesi gerektiğini belirtiyoruz, sorumluluklarını da buradan hatırlatıyoruz; Komisyon üyesi muhalefet partilerinin kadın milletvekillerinin sözlerine kulak verilmelidir. Sorumluluğunuz kadına yönelik şiddetle mücadelede etkin yöntemlerin hayata geçirilmesi için iktidarın var olan politikalarına müdahale etmek, kadınlar lehine politikaların oluşturulmasına bu iktidarı yönlendirmektir; bunun aksi mümkün değildir. Bizler de bu Komisyonun erkek egemen yaklaşımlarını, politikalarını kabul edecek bir yerde hiçbir zaman olmadık, olmayacağız da.

Değerli arkadaşlar, iktidarın kadına yönelik şiddetle mücadele yaklaşımının neresinden tutsak elimizde kalıyor. Bakın, bu ülkenin yargısı eliyle kadına karşı suç işleyen failler aklanıyor. Daha dün bunun bir örneği daha yaşandı, 22 Şubat 2024'te, evli olduğu kişi tarafından katledilen ve hakkında müebbet hapis cezası istenen Pınar Bulunmaz'ın davasında hâlâ bir tutuklama yok. Pınar Bulunmaz katliamına ilişkin iddianame on bir ay sonra hazırlanıyor. İktidarınıza muhalif olanlara karşı keyfî tutuklamalarla hukuksal kılıf uydurmak için bir günde alelacele iddianame hazırlayabilen bu iktidarın yargısı, Pınar Bulunmaz davasında iddianame hazırlamak için on bir ay bekliyor. İlk duruşma günü ise dün gerçekleştirildi. Fail Rıdvan Bulunmaz hakkında müebbet hapis cezası isteyen yargı ne hikmetse faili tutuklamıyor; doğru duydunuz, fail elini kolunu sallayarak bu toplumun içerisinde dolaşmaya devam ediyor. Alanya ilçesinde, dört yıl önce, oturduğu 6'ncı kattaki evinin balkonundan şüpheli bir şekilde düşen Gamze Yağlıoğlu'nun ölümüne neden olan Alper Yağlıoğlu'na verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının bozulması yine bu yargı eliyle oluştu. Bilirkişi raporu Gamze'nin itilerek aşağıya atıldığına kanaat getirmesine rağmen bu karar verildi. İşte, erkek egemen yargının kadına yönelik şiddeti nasıl beslediğini bu iki karardan da bir kez daha görüyoruz. Bu kararları veren yargı da bu kararlara sessiz kalanlar da bu cinayetlerden sorumludur ve yine, iyi bilinsin ki bizler var olduğumuz sürece katledilen kadınların sesi olmaya, hesap sormaya devam edeceğiz, adalet mücadelemizden asla ama asla vazgeçmeyeceğiz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Bu yargının kararları kadın özgürlük mücadelemizi büyütmemizin gerekçesidir.

Bakın, geçen yılı "Emekliler Yılı" ilan eden ve bu yıl boyunca emeklileri sefalete mahkûm eden bu iktidar 2025 yılını "Aile Yılı" olarak ilan etti. "Aileyi koruma, güçlendirme" diyerek 2025 yılında giriş yapıldı, aileyi korumak ve güçlendirmek için Aile Enstitüsü kuruldu. Yine, doğurganlık oranının azalmasına neden olan faktörleri inceleyip tedbir alınacağı bir Nüfus Politikaları Kurulu hızlıca oluşturuldu. İçerisinden "kadın"ın adının çıkarıldığı Bakanlık bünyesinde bu 2 kurul faaliyet yürütecek. Gerçekten şunu sormak istiyorum: Siz bu kurulları oluştururken kime, hangi kadına, hangi kadın örgütüne sordunuz? Siz kadınlar hakkında karar alma cüretini nereden alıyorsunuz? Kadınların içerisinde katledildiği aileyi korumak, güçlendirmek kadın cinayetlerinin yolunu açmaktır. Kadınların ihtiyacı olan şey bu aileler içerisinde katledilmemektir. Kadına yönelik şiddetle mücadelede esas olan, kadınların güçlendirilmesidir. Kadınların kaç çocuk doğuracağına karar verecek bir nüfus politikasına değil kadınların, çocukların yaşamlarının garanti altına alınacağı politikalara ihtiyacı vardır. Kadınların kaç çocuk doğuracağını ne sizin erkek aklınız ne de erkek egemen cinsiyetçi politikalarınız belirleyemez, buna ancak kadınlar karar verir.

Bu iktidar, kadına yönelik şiddetle mücadelede kadınlar nezdinde defalarca sınıfta kalmıştır. Biz kadınların, nafaka hakkına göz diken bu iktidara güveni yoktur. Ev içi şiddeti meşrulaştırmak, boşanma davalarını zorlaştırmak için elinden geleni ardına koymayan bu iktidara güvenimiz yoktur. Bakın, nafaka hakkını gasbetme, kısma girişimlerinden vazgeçmiyorlar. Şimdi de "süreli nafaka" diye bir şey gündeme getirdiler. Ben buradan kadınlar adına uyarıyorum: Kadınların kazanılmış haklarına saldırmaktan vazgeçin. Bu yılı "Aile Yılı" değil "kadınların eşitlik ve özgürlük yılı" ilan edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Daha çok mücadeleyi yükselteceğiz, daha çok örgütleneceğiz.

Bir kez daha, kurulan Aile Enstitüsü ve Nüfus Politikaları Kuruluna dair özellikle şunları belirtmek istiyorum: Bu konuda iktidarın yapması gereken, anne çocuk sağlığını, kadın sağlığını en güçlü şekilde korumaktır. Çocuk sahibi olduğu için iş yaşamından çekilmek durumunda bırakılan kadınların yaşamlarını iyileştirmektir; ücretsiz kreş hizmetinin verilmesi, ebeveyn izninin eşit bir şekilde uygulanacağı politikaları uygulamaktır; kadınların güvenceli işlerde çalışmasının sağlanacağı politikaları hayata geçirmektir. Doğurganlık tablosunu bir varoluşsal tehdit olarak görmekten önce kadınların yaşamlarının nasıl tehdit altında olduğu görülmelidir. Doğurganlığı artırma politikaları yerine, acil, erkek devlet şiddetine karşı önleyici, koruyucu politikalar geliştirilmelidir. Derinleşen kadın yoksulluğunu giderecek politikalar hayata geçirilmelidir. Bakın, hâlihazırdaki pahalılıkta asgari ücret yaşamsal ihtiyaçların karşılanmasına dahi yetmezken binlerce kadın bu ücretin altında çalışmak zorunda kalıyor. Sadece 2024 yılında 12 milyon kadın, ev işleri, çocuk, yaşlı, engelli, hasta bakımı omuzlarına yüklendiği için çalışma yaşamında yer alamıyor. İşte, ülkede kadınların yaşadığı şiddet, yoksulluk tablosu aynı zamanda bu iktidarın utanç tablosudur. Kadınların kazanılmış haklarına göz dikmek bu iktidarın karakterini de ideolojisini de ortaya koymaktadır.

Bakın, kayyum gaspları da bundan bağımsız değildir. Bir yandan "kardeşlik" diyorlar, "halkın iradesi" diyorlar, diğer yandan Kürt halkının iradesine kayyum atamayı hak görüyorlar, "Kadınlar da Kürtler de kendi kendini yönetemez." diyorlar. Bakın, kayyumlar geldikleri andan itibaren kadın kazanımlarını hedef alıyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele komisyonunun başına erkek atayan iktidar, kayyum siyasetiyle bunun yerel ayağını örmekten de vazgeçmiyor. İktidarın yerel iş birlikçisi olan kayyumlar, eş başkanlık ve eşit temsiliyet ilkesiyle yönettiğimiz belediyelerin kadın müdürlüklerine erkek memurlar atıyorlar. Kadınların yol ücretlerini karşılayan Jin Kart uygulamasını askıya alan bu iktidarın kayyumlarıdır. Şimdi de Van Büyükşehir Belediyemize kayyum atamanın resmî kılıfını uydurmaya çalışıyorlar. Van halkı, Vanlı kadınlar, gençler üç gündür belediyelerinin önünde "İrademizin gasbedilmesine izin vermeyeceğiz." diyerek nöbet tutuyorlar. Ben buradan, iradesine sahip çıkmaktan vazgeçmeyen Van halkını, Vanlı kadınları selamlıyorum. Bu irade karşısında defalarca yenildiniz, bu politikalarda ısrar ederseniz bir kez daha yenilmeye mahkûm olacaksınız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Türkoğlu.

HALİDE TÜRKOĞLU (Devamla) - Bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Barışın yolu özgürlüklerin ve eşitliğin sağlanmasından geçer. Bizler bu yolu örmekten vazgeçmeyeceğiz, vazgeçmeyeceğimiz gibi de hiç kimsenin savaş politikalarıyla engellemesine izin vermeyeceğiz, kayyum siyasetiyle bu yolu engellemenize izin vermeyeceğiz. Ne pahasına olursa olsun, biz kadınlar onurlu barışın inşasını bu topraklarda gerçekleştireceğiz. Biliyoruz ki onurlu barış mücadelesinde kazanan halklar olacak, emekçiler olacak, yoksullar olacaktır. Tüm farklılıklarımızla birlikte biz kadınlar özgür ve eşit yaşamı birlikte inşa edeceğiz.

Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)