| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hükümlülerin Nakli Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 57 |
| Tarih: | 13.02.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa bir süre önce Gazzeli çocukların sevinç çığlıklarına, Filistin halkının zılgıtlı halaylarına şahit olduk hep beraber. Haklıydılar zira sadece "İsrail" denen çeteye değil, ona her türlü desteği sunan küresel terörizme de bir buçuk yıl boyunca kök söktürdü Gazzeliler. Soykırımcılar tarihlerinde görülmemiş kayıpların altında ezildiler. Sadece savaş ve kandan beslenen şahinlerin hesapları intifadanın, direnişin inanç yüklü kalelerine tosladı. Esir takaslarında bile bir yanda erimiş bitmiş vücutlar, diğer yanda gülen yüzler gördük. Medenilik ile barbarlığın, insan onuruna saygı ile soysuzluğun arasındaki farka şahit olduk. Gazzelilerin hakkıyla verdikleri imtihanı ne bizler ne dünya verebildi. Hitler'in gaz odalarında milyonlarca masum insanı yok ederken ellerini kıpırdatmayanlar için İsrail, Orta Doğu'nun en medeni, en çağdaş, en demokratik ülkesiydi. İnsan hakkına, yaşam hakkına, kadın hakkına, çocuk hakkına değer verirdi o medeni Batı. İfade özgürlüğünde mangalda kül bırakmazlardı; sanatı, sanatçıyı baş tacı ederlerdi ama hastaneleri, ibadethaneleri, okulları gözünü kırpmadan içinde insanlarla beraber katledenleri eleştiren sanatçıyı, gazeteciyi, öğretim üyesini susturarak, görevden alarak, soykırıma "soykırım" diyebilenleri cezalandırarak tüm iddialarından vuruldular. Parlamentolarında elleri şişercesine bir katili, çağın Hitler'ini alkışladılar. O çok övündükleri uluslararası hukuk, evrensel normlar İsrail için geçerli olmadı. İsrail'e kendi çıkarlarını zedelemediği müddetçe, gittiği yere kadar gidebilme hakkı bahşedildi. "Vadedilmiş topraklar" adı altında ülkelerin egemenlik alanları yok edilmek istendiği hâlde, bütün bir Orta Doğu buna göz yummaya mecbur edildi. İsrail'in güvenliğini, hedeflerini garantileme palavrasıyla, sadece bir toprak parçası üzerinde hür ve onurlu şekilde yaşamaktan başka arzusu olmayan insanları değil bütün bir insanlığı ateşe attılar. Bu yangının isi de alevi de gün gelip herkesi saracak.
Evet, Gazze hepimizin imtihanı oldu, biz de ellere söyleyecek kadar sağlam duramadık. Maalesef, Hamas'ın direnişi ile soykırımcı İsrail'in zulümlerini terör potasında eritenler oldu. Batı başkentlerinde insanlık "Gazze için ne yapabilirim?" sorusuna cevap ararken, harekete geçerken Gazze temalı açılış dersini hedefe koyup tarihe, bilime yapılmış ihanet olduğunu söyleyenler oldu. Hamas'ın IŞİD'den farkı olmadığı hezeyanlarını savuranlar oldu. Direnişin şehit edilen liderlerinin asparagas haberler üzerinden özel hayatlarını deşmeye çalışan medya fareleri oldu. Bunlar olurken sabrettik ve Çad'dan "Bizler dünyanın en fakir ülkesinin çocuklarıyız." diye konuşmasına başlayan Çadlı küçük kızın Gazze'ye verdiği destek mesajlarıyla moral bulduk. Futbolu sevmeyenlere bile açtıkları pankartlarla tribünleri sevdiren Celtic taraftarlarının desteğiyle insanlık adına umutlandık. İsrail askerî kurmaylarının İsrail ordusunun yenilmezlik efsanesinin son bulduğu itiraflarına şahit olduk, gurur duyduk. Bu gururları yaşarken iktidarımızın eksikleriyle de mahcup olduk. Hiçbir şey yapılmadı dersek haksızlık olur elbette; bir STK gibi, bir yardım kuruluşu gibi hareket eden bir devlet yapısına şahit olduk. Verdiği diplomatik desteklerin, BM nezdinde yapılan konuşmaların değerini asla küçümsemiyoruz. Peki, ya somut icraat olarak ne kaldı akıllarda dersiniz? Güney Afrika gibi ülkelerin üstlendiği sorumluluğun riskini paylaşmayan, İsrail'le ticareti boykot eden gençleri karga tulumba gözaltına alan, altına imza attığı uluslararası ticari anlaşmalarda insan hakları istisnası olduğu hâlde, bu imtiyazını kamusal ticaret noktasında bile kullanmaktan çekinen bir iktidar kaldı akıllarda.
Gelin, Sayın Cumhurbaşkanının boykot çağrısına ilişkin duygusal sözlerini hatırlayalım: "İsrail bir bomba bırakacak özgürce, soğuk bir kola içeceksin, serinletecek ama bir bebek ölecek iz bırakmadan derin bir acıyla. Bu acıyı dindirmek için harekete geçmeliyiz." En üst perdeden halkına boykot çağrısı yapan "O gazlı içeceği içmeyin" "Bu çamaşır suyunu kullanmayın." dendiği hâlde çeliğin, petrolün ihracatından vazgeçmeyen, aylarca gerçekleşen inkârdan sonra "O iş bitti." denildiği hâlde o işin maalesef bitmediği bir iktidar kaldı akıllarda.
Belize, Bolivya, Kolombiya, Küba, Honduras, Malezya, Namibya, Senegal ve Güney Afrika ülkelerinin ayağa kalkarak İsrail'e yakıt ve silah taşıyan gemilerin kendi kara sularında demirlenmesini yasakladıkları Lahey grubu ülkelerin safına katılmaktan imtina eden, 79 ülke Netenyahu'yu mahkûm eden Uluslararası Ceza Mahkemesini destekleyen bildiriyi yayınlarken destek imzası atmayan bir iktidar kaldı akıllarda. Brezilya kökenli, İsrail'de savaş suçuna karışmış vatandaşları yakalatma ve yargılatma konusunda sonuç alan The Hind Rajab Vakfı kadar olamayan "Savaş suçu işleyen Türkiye-İsrail çifte vatandaşları hiçbir şey olmamış gibi aramızda dolaşmasınlar, vatandaşlıktan çıkarılsınlar." diye yaptığımız çağrılara kayıtsız kalan bir iktidar kaldı akıllarda.
Roma Statüsü 8'inci maddesinde sayılan yasakları ve Cenevre Sözleşmesi'ni hiçe sayarak yaşam hakkını soykırım ve insanlığa karşı suçlar gibi en ağır şekilde ihlal ettiği ve yaptığı eylemlerle bir terör devleti olduğunu dünyaya ilan ettiği hâlde, TCK madde 13/1'in açık hükmü gereği Adalet Bakanı izniyle soykırım ve insanlığa karşı suçlarda Türkiye'nin bu suç nerede, kim tarafından işlenirse işlensin yargılama yapma yetkisi bulduğu hâlde soruşturma izni vermeyen bir iktidar kaldı akıllarda. Ülkemiz, maalesef, attığı taşla kurbağayı ürkütemeyen bir imaj bıraktı.
Şimdi bunlar geride kaldı. Dünyaya şahsi hezeyanlarıyla nizamat vermeye çalışan bir ABD Başkanı var artık. "Ateşkes" denilen umudun Filistin halkı lehine sonuçlar üretmemesi için elinden geleni yapmaya niyetli, içimizde kimi gafillerin ise umut bağladığı o başkan var. Evet, ABD Başkanının hezeyanlarına karşı milletimiz sizden bundan sonrası için en azından cesur ve somut adımlar bekliyor. Bizler yaptığınız doğru işlerde size destek olma konusunda hiç cimri değiliz ama sizden Filistin konusundaki sorularınızı fetva mercilerine değil kalplerinize ve vicdanlarınıza sormanızı istiyoruz. Filistinli kadının "Bizi bombaların patlaması değil sessizlik korkutuyor." sözünü hatırınızdan çıkarmamanızı istiyoruz. Trump'ın uluslararası hukuku, Birleşmiş Milletleri tanımayan tavrını, Amerika'nın tek taraflı emperyal bir düzene geçiş sürecini başlattığını görmezden gelmeyin istiyoruz. Trump ihanet planlarını tehditlerle devreye sokarken biz ne yapıyoruz? Dün Sayın Genel Başkanımız Ahmet Davutoğlu bir teklifte bulundu öz güvensiz eleştirilere aldırış etmeden. "Amerika binlerce kilometre öteden gelip Gazze'ye el koymayı planlarken, son meşru devletleri Osmanlı olan Filistinlilere devletlerini kurana kadar yapacakları bir referandumla Türkiye'ye otonom bir bölge olarak bağlanmaları teklif edilmelidir." dedi. Filistin konusunda ister "eksiklik" deyin, ister "acziyet" deyin, "Sebebi kırılgan ekonomi." diyorsunuz. Peki, Türkiye öz güvenini sadece ekonomiden alan bir devlet mi? Türkiye'ye bu muameleyi yapmaktan hicap duymuyor musunuz? Türkiye tarihsel mirası, kültürel gücü, jeopolitik derinliğiyle coğrafyamızın otel lobilerinin olmasa da sokaklarının, vicdanlarının dönüp baktığı adrestir. Ankara, Merkez Bankasının döviz rezervlerinden aldığı güçle değil, Topkapı Sarayı'nın Adalet Kulesi'nden aldığı güçle Mogadişu'dan İslamabad'a, Kahire'den Sumatra Adası'na kadar tüm İslam coğrafyasını harekete geçirebilecek bir güce sahiptir. İçinde bulunduğumuz bu yüce Meclis insanlık onurunun modern dünyanın tüm silah teknolojilerinden daha güçlü olduğunu 20'nci yüzyılın başında kazandığı destansı bir zaferle dosta düşmana ilan eden Meclistir. Bugün İslam âlemi yine yeniden "One minute!" diyebilecek bir sesi beklemektedir. Bugün İslam âlemi yine yeniden bu kürsüden olanca gücüyle "Bana ne Amerika'dan?" diyen o sese muhtaçtır. Bugün kendi haysiyetini kazanmanın yolunun siyonizme kulluktan geçtiğini zanneden Trump Gazze'yi Amerika toprağı ilan etme cüretini gösterirken bizler Sultan Fatih'in torunları olarak bu haddini bilmez kovboy bozuntusuna "Gazzelilerin son meşru devleti Osmanlı Devleti'dir; biz, o kutlu devletin mirasçıları olarak ilan ediyoruz: Gazze Türkiye'nindir, Gazze Türkiye'dir, Gazzeliler de..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ün, tamamlayın lütfen.
SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - "...Türkiye Cumhuriyeti devletinin onurlu vatandaşlarıdır." diyebilmeliyiz. Bunu söyleme öz güveninde olmayan bir iktidar için üzülerek söylemek istiyorum: Bölgesel güç olmak, küresel aktör olmak bir rüyadan başkası olmayacaktır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)