| Konu: | Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 59 |
| Tarih: | 19.02.2025 |
GEORGE ASLAN (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve televizyonları başında bizleri izleyen halklarımızı saygıyla selamlıyorum. "..."(*) 21 Şubat Uluslararası Ana Dili Günü dolayısıyla Türkiye'deki farklı dillerin durumuna ilişkin konuşmak istiyorum. Demin konuştuğum 2 kelime Süryanicede "iyi akşamlar" anlamına geliyor, bunu da belirtmek istiyorum.
Ana dili sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir halkın tarihî, kültürel belleği ve toplumsal dayanışmasının temelidir. Bu yüzden ana dilinin kaybolması yalnızca bir dilin yok olması değil, o dili konuşan halkın kültürel hafızasının da silinmesi anlamına gelir. UNESCO'ya göre dünya genelinde her yıl onlarca dil yok olmaktadır veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Türkiye'de Türkçe dışında ana dili kullanımı konusundaki durum dünyadaki durumdan daha da vahimdir. AK PARTİ'nin iktidara geldiği ilk yıllarda açılım söylemleriyle birtakım iyileşmeler yapılmış olsa da özellikle belediyelere kayyum atamalarıyla birlikte Kürtçeye yönelik yasak ve baskılar had safhaya ulaştı. Kürtçe tabelalar söküldü, Kürtçe eğitim veren kurumlar kapatıldı, trafik uyarı yazıları dahi kaldırıldı. Meclis kürsüsünde farklı dillerde yapılan konuşmalara tahammül edilmedi.
Türkiye'de sadece Kürtçeye yönelik değil, diğer bütün dillere baskı uygulanmaktadır. UNESCO'nun raporlarına göre Türkiye'de en az 15 dil yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bunlardan bazıları Lazca, Abhazca, Hemşince, Süryanice ve Ermenicedir. Türkiye'de, çok dilli ve çok kültürlü bir ülke olmasına rağmen uzun yıllar farklı diller üzerindeki baskıcı politikalar devam ediyor. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Türkçe tek resmî dil olarak kabul edilmiş ve Türkçe dışındaki diller tehdit olarak görülmüş ve inkâr edilmiştir. Tabii, bu tekçi anlayış, sadece AKP iktidarlarının politikalarıyla sınırlı değildir, yüzyıllarca geçmişi olan bir süreçtir.
Bir halkın en temel haklarından biri ana dilinde eğitim görmektir ancak Türkiye'de bu hak tanınmamaktadır. Kürtçe seçmeli ders olarak sunulsa da bu uygulama sembolik düzeyde kaldı. İktidar, bu dillerin yaşaması için destek sunması gerekirken eğitim sisteminde bu dillere yer vermeyerek, kamusal alanda konuşulmasını yasaklayarak bu dillerin yok olmasına neden olmaktadır. Baskılar yalnızca dilleri değil, aynı zamanda dilleri konuşan halkların kültürel varlığını da tehdit etmektedir. Ana diline yönelik yasaklar toplumun kültürel çeşitliliğini zayıflatır, insanları kimliklerinden uzaklaştırır ve toplumsal barışa da zarar verir. Herkesin ana dilinde eğitim görmesi, kamusal alanda ana dilini kullanması ve kendi dilini özgürce yaşatması bir haktır. Bu nedenle, ana dilinde eğitim başta olmak üzere kamusal alanda ana dilinin kullanımına dair engellerin kaldırılması ve farklı dillerin öğrenilmesi ve yaşatılmasına ilişkin politikaların oluşturulması gerekmektedir. Gerçek bir barış, halkların dillerine ve kültürlerine saygı duyan bir sistemle inşa edilebilir. Ana dilinde eğitim hakkı tanınmalı, yasakçı politikalar sona ermeli ve kültürel çeşitlilik teşvik edilmelidir. Türkçe dışındaki diller bir tehdit olarak değil Türkiye'nin zenginliği olarak görülmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak satılığa çıkarılan bir kilise haberine değinmek istiyorum. İnternet sayfaları üzerinden satılığa çıkarılan kilise haberlerini maalesef sık sık duyuyoruz. Urfa'nın Halfeti ilçesinde bulunan tarihî bir Ermeni kilisesi geçtiğimiz günlerde yine satılığa çıkarıldı. 6 Şubat depreminde büyük oranda yıkılan kilise "Ermeni kilisesi ve papazın evinin arsası satılık" başlığıyla 2 milyon 800 bin TL karşılığında bir "web" sitesinde ilana çıkarıldı. Satılık kiliseler konusunu defalarca dile getirdim ancak herhangi önleyici bir adım atılmış değil. Kültür Bakanlığının bu konuda hassasiyet göstermesini bekliyoruz. İbadethaneler sadece taş ve duvarlardan ibaret değildir. Onlar toplumların tarihini, kültürünü ve inançlarını temsil eder. Kiliseler, manastırlar ve diğer tüm ibadethaneler sadece bir dinin mensupları için değil tüm insanlık için ortak bir kültürel mirastır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GEORGE ASLAN (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun.
GEORGE ASLAN (Devamla) - Onların korunması sadece inanç özgürlüğünün değil aynı zamanda kültürel ve tarihî mirasa sahip çıkmanın bir gereğidir diyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)