Konu: | Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile İlgili Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 59 |
Tarih: | 19.02.2025 |
ORHAN SÜMER (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumuyla ilgili kanun değişikliğinde ikinci bölüm üzerine söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teknolojinin ve bilimin kalbi diyebileceğimiz Kurumumuz TÜBİTAK da ne yazık ki saray yönetiminin anlayışından nasibini almaya başladı. TÜBİTAK'ta yaşananlarla ilgili birkaç örnek vermek istiyorum. Değerli milletvekilleri, AKP Türkiyesinde TÜBİTAK'in yayınladığı bilimsel dergilerde ve kitaplarda evrim teorisinin sansürlendiği ortaya çıktı. TÜBİTAK'in internet sansürü ve gözetim teknolojileri geliştirmesi bilimsel bir kurumun özgürlükleri kısıtlayıcı bir role bürünmesi olarak da görülüyor. "Yerli ve millî" sloganıyla tanıtılan birçok projenin, örneğin savunma sanayisi ürünlerinin aslında yabancı teknolojilere bağımlı olduğu ortaya çıktı. Bu durum projelerin gerçekten de yerli olup olmadığı konusunda da şüpheler uyandırıyor. Yine "Sanayi Bakanlığı ve TÜBİTAK eliyle yerli otomobil üreteceğiz." denildi, yıllarca, özellikle seçim dönemlerinde "Yerli otomobilimiz geliyor." diye AKP'nin kampanyalarında kullanıldı. Normal otomobillere ekstra akü bağlayıp "Elektrikli otomobil ürettik." diye sundular. O otomobilin aslında hiç üretilmediği, Saab markasının demosu olduğu, Saab markasının iflas ettiği ve bu modele 2016 yılında tam 47 milyon euro ödendiği ortaya çıktı. Projenin daha fazla ilerleyemeyeceği anlaşılınca da tasarımı İtalyan şirketine ait, bize gelmeden önce 2018 yılında Hong Kong Otomobil Fuarı'nda sergilenen bizdeki adıyla Togg marka otomobil yerli ve millî otomobil diye tanıtıldı. AKP'deki bu yerli ve millî sevdası o kadar yüksek seviyede ki ne hikmetse kendi bakanlıklarında dahi, kurumlarında dahi Togg marka araba kullanılmıyor, ya Mercedes ya Audi tercih ediliyor.
Değerli milletvekilleri, bazı kurumların siyasetten uzak tutularak desteklenmesi ve ülkeye katma değer sağlamak için teşvik edilmesi gerekir. Ne yazık ki AKP yirmi üç yılda bu anlayıştan çok uzak şekilde, kurumlarımızın içini boşalttı. TÜBİTAK, saray "Çarpım tablosunu değiştirdik." dese onu bile kabul edecek durumda. Öyle ki hastaneler, toplu taşıma araçları ve okul gibi alanlarda üst solunum yolu hastalığı bulaşma riskini azaltmayı amaçlayan proje TÜBİTAK tarafından reddedildi, aynı proje Harvard Üniversitesinde kabul gördü. Şeker hastalarının iyileşmeyen yaraları için atık yengeç ve karides kabuklarından yara bandı projesi TÜBİTAK tarafından reddedildi, aynı proje New York Eyalet Üniversitesi tarafından kabul edildi, ayrıca uluslararası alanda dünya 1'inciliği kazandı. Yine, soba külü ve boraks gibi atıklarla çimento üretimi TÜBİTAK tarafından reddedildi, Harvard ve Toronto Üniversitesinde kabul gördü. Yine, gencecik bir kızımızın sıvılardaki su oranını mıknatısla ölçebilen ucuz, hızlı ve taşınabilir bir sistemle TÜBİTAK'a başvurduğu projesi kabul edilmedi; daha sonra Polonya'da düzenlenen "Nobel Fizik Ödülüne Doğru İlk Adım" yarışmasına katıldı, 80 ülkeden gelen rakipleri arasından sıyrılıp aynı projeyle tam puan alarak 1'inci oldu. Daha sonra ise Mars roketleri için yapılacak çalışmalara katılmak üzere NASA'ya özel davet edildi. Sadece bu örnekler bile AKP'nin bilimle olan ilişkisini çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Hayvanat bahçesi müdürünü TÜBİTAK'ın önemli pozisyonuna müdür yardımcısı olarak atarsanız sonuçta da kaçınılmaz olur. (CHP sıralarından alkışlar)
Oysa yapılması gereken "Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin." diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü rehber edinmektir. Onun yolunda gitmek Türkiye Cumhuriyeti'nin önünü açmak demektir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)