Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Türkmenistan Hükümeti Arasında Ortak Türkmen-Türk Genel Eğitim Okuluna İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 61 |
Tarih: | 26.02.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, sayın vekiller, ekranları başında ve cezaevlerinde bizleri izleyen değerli yurttaşlarımız; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bu iktidarın uluslararası ilişkilere bakışına dair birkaç kelam etmek istiyorum. AK PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen gün yaptığı bir konuşmada "Hızla yaşlanan Avrupa'ya can suyu verecek olan ülke Türkiye'dir. Türkiye'nin Avrupa Birliği tam üyeliği Avrupa için kritik bir gerekliliktir." dedi; devam etti "Türkiye Avrupa Birliği üyelik sürecini ilerletmeye kararlıdır." dedi; devam etti "Birliğe yön veren ülkeler yanlışlarından dönmelidir. Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı var." Konuşmanın özeti, temeli bu. Önemli tespitler var konuşmada gerçekten ama önce şunu söylemek istiyorum bu iktidara: Bu işler tek yanlı sürdürülemez, bu üslupla ve bu yaklaşımla bu işler sürdürülemez; bunu hatırlatalım.
Türkiye gerçekten Avrupa Birliği üyelik sürecini ilerletmeyi kararlı mı? Müzakere süreci neden ilerlemedi ve fasıllar açılamadı? Birliğe yön veren ülkelerin yanlışları var da Türkiye'nin yaptığı her şey doğru mu, yoksa herkesin payına düşen yanlışlar mı var? Bu soruların cevaplarının verilmesi gerekiyor. "Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı var." deniliyor ama "Türkiye'nin Avrupa Birliğine ihtiyacı var." tespitini yapma gereği bile duyulmuyor. Neden acaba? Bu sorunun cevabının verilmesi gerekiyor. Geçenlerde, 2025 bütçe görüşmelerinde Dışişleri Bakanı Sayın Fidan da dedi ki: "Avrupa Birliği üyeliği hedefine bağlılığımızı koruyoruz." Yani tabii ki bağlılığın korunması önemli bir iş ama daha önemli olan şey adım atılması.
Peki, neden adım atmadı bu iktidar ve atmamakta direniyor bu iktidar? Bu sorunun da cevabını almamız gerekiyor. Avrupa'daki çok temel birtakım kurumlar ve işleyişlerle ciddi çelişkiler yaşıyor Türkiye epey bir süredir, yeni değil yani, Avrupa Konseyi ve Türkiye'yi izleme meselesini hatırlatmak istiyorum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini ve uygulanmayan kararlarını hatırlatmak istiyorum, Avrupa Parlamentosu ve hazırlanan olumsuz ilerleme raporlarını hatırlatmak istiyorum, Venedik Komisyonu ve hazırlanan olumsuz raporları hatırlatmak istiyorum.
Benim hep dikkatimi çeker, Avrupa Parlamentosu yani Avrupa Birliğinin Parlamentosu belli aralıklarla ilerleme raporları hazırlar -bilmiyorum ne kadar bunu izliyorsunuz, okuyorsunuz- tek tek ülkeleri ele alırlar ve değerlendirirler. Her seferinde Dışişleri Bakanlığı ne yapar? Dışişleri Bakanı kim olursa olsun fark etmiyor, Mevlüt Çavuşoğlu da olsa, Hakan Fidan da olsa fark etmiyor. Her seferinde Dışişleri Bakanlığı bu raporları ve yazan kurumu neredeyse lanetler, evet, "Bizim için yok hükmündedir." der ve bu açıklamalarla devam eder. Yani sanki öyle düşünürsünüz ki raporlarda bir tane bile doğru bir yer yoktur. Böyle bir zihniyet olabilir mi? Bu iktidarın zihniyeti bu.
Hemen belirteyim çok lafı uzatmadan, biz DEM PARTİ olarak Avrupa Birliğine üyeliğin hem ekonomik ve ticari ilişkilerimiz açısından hem de demokrasi ve hukuk açısından son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Ama iktidarın bu konuda istikrarlı bir tutum takındığını bugüne kadar görmedik maalesef. Hani "Avrupa'da hiçbir sorun yok, onlar hiçbir yanlış yapmıyorlar." gibi bir iddiamız yok ama fasılların açılamıyor hâle gelmiş olmasına baktığımızda bu iktidarın hataları olduğunu söylemeden edemeyiz; bunu da bir kez daha vurgulamış olalım. Zikzaklarla dolu bir yolda ilerlemeye çalışıyorsunuz ve bu zikzakları kendiniz yaratıyorsunuz iktidar olarak, yanlış politikalar yüzünden fasıllar açılamaz hâle geliyor.
Bakın, burada, bu Mecliste, bu kürsüde Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki 2017 yılında, Meclisin açılış konuşmasında: "Bizim artık 'Avrupa Birliğine üyelik' diye bir derdimiz, sorunumuz yok, kapattık o defteri. Kopenhag Kriterleri yok, artık Ankara kriterleri var." böyle dedi, burada, açılışta. Şimdi ne oldu? Aradan altı yıl geçti 2017'den sonra, yıl 2023, Avrupa Birliğine üyelik tartışmalarına yeniden başladınız; iyi bir şey ama çok dolambaçlı yollardan gitmeye çalışıyorsunuz ve hedefe varamıyorsunuz çünkü politikanız ve zihniniz berrak değil.
Şimdi, yine aynı tartışmaları yapıyoruz. En başında söylediğim gibi, eğer Kopenhag Kriterlerini uygulamaya devam etseydiniz, Ankara kriterleri gibi ne idiği belirsiz bir şeyin peşinden koşmaya çalışmasaydınız, demokratik reformları devam ettirmeye, gerçekleştirmeye çalışsaydınız, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü konusunda adım atmaya devam etseydiniz, Kürt sorununda demokratik, barışçı çözüm doğrultusunda adım atmaya devam etseydiniz bugün bu noktaya gelinmemiş olacaktı. Kopenhag Kriterlerinde mi diyor Allah aşkına "Kayyım atayın seçilmiş belediyelere." diye? "Yerel demokrasiyi, sandık hukukunu yerle bir edin." diye Kopenhag Kriterlerinde mi diyor? Hayır, bunlar sizin Ankara kriterleriniz. Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu "Kayyım atamalarına son verin." diyor, açıklama üzerine açıklama yapıyor ama duymak istemiyorsunuz bunları. Meclisteki bütün muhalefet partileri olarak kayyım atanmasına yol açan yasanın değiştirilmesi konusunda ortak bir teklif verildi, önemsiyoruz bunu ve bu konuda adım atılması gerektiğini düşünüyoruz ama siz bunu duymazdan geliyorsunuz. Kopenhag Kriterlerinde mi yazıyor Allah aşkına "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayın." diye, "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin maddelerini çiğneyin." diye orada mı yazıyor? Hayır, sizin Ankara kriterlerinizde var işte bu. Kopenhag Kriterlerinde mi yazıyor "Siyasi nedenlerle siyasileri tutuklayın." diye? Hayır, yazmıyor ama Ankara kriterlerinde bunların hepsi var. O kadar çok örnek verebiliriz ki vakit yetmez buna, onun için burayı geçelim.
Evet, geçmişe takılmayalım, geçmişe takılmayalım ama şunu bilelim: Yanlış öngörülerden bu iktidarın kurtulması gerekiyor. Evet, Avrupa Birliğine tekrardan dönüş yapıp tekrardan Kopenhag Kriterleriyle ilgili adım atılacaksa, tekrardan reformcu bir anlayışla davranılacaksa ve demokratikleşme adımları atılacaksa bu doğru olandır ve biz bu doğru olanın desteklenmesi konusunda da elbette ki değerlendirme yaparız ama bunları yapabilmek için esas itibarıyla demokrasinin evrensel kurallarına uygun adımların atılması gerekiyor, hukukun evrensel ilkelerine ve demokratik ilkelere uygun adımların atılması gerekiyor. Evrensel olan insan hak ve özgürlüklerinin hepsinin bu ülkede uygulanması gerekiyor. Yani, demokratikleşmeye ihtiyaç var. Yani, hukukun üstünlüğüne ihtiyaç var. Yani, kuvvetler ayrılığına ihtiyaç var, denge denetleme mekanizmalarının işlemesine ihtiyaç var. Kürt sorununda demokratik, barışçı çözüme ihtiyaç var. Demokratikleşmeyle Kürt sorununda barışçı demokratik çözümü birbirinden ayıramazsınız. Bunu hep söyledik, söylemeye devam ediyoruz.
Yargı alanında demokratik reforma ihtiyaç var. İnfaz Yasası'ndaki eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin giderilmesine ihtiyaç var. Avrupa Birliğiyle vize serbestîsi konusunda hâlâ halledilememiş 6 konu var. Bunlardan bir tanesi, Terörle Mücadele Kanunu. Bu konuda adım atılmasına ve düzenleme yapılmasına ihtiyaç var. Anayasa Mahkemesinin daha geçen aylarda TCK 220'yi yeniden bozduğunu hatırlatmak istiyorum. Burada adil ve evrensel hukuka dayalı düzenlemeye ihtiyaç var. Yerel demokrasinin geliştirilmesine ve yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesine ihtiyaç var.
Sadece ilk yapılması gerekenlere değindim ve bunların yapılması reformcu ve demokratikleşmeci bir anlayışla, çok kolay, çok basit adımlarla yapılabilir şeylerdir. Kısaca söylemek gerekirse demokratik bir dönüşüme ihtiyaç var. Eğer Avrupa Birliğiyle yeniden müzakereleri ciddiye alıyorsanız, fasılların açılmasını istiyorsanız iktidarın demokratik bir dönüşümü gerçekleştirmek için de kararlı bir tutumunun olması gerekiyor. Daha birkaç gün önce, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü var, Nacho Sanchez Amor dedi ki: "Brüksel'de 'Artık Türkiye'yle konuşulacak bir şey yok.' fikri yaygın." Devam etti, "Hatta siyasi ve demokratik kriterlerdeki gerilemeler nedeniyle artık aday ülke olarak görülmediği de vurgulanıyor." dedi. Daha ne desin Sanchez? Bunu söyledi ve iktidar bunun hâlâ farkında değil. Hızla demokrasiden, hukuktan uzaklaşmak ile Avrupa Birliği üyeliği arasında ters bir orantı vardır; bunu bilmiyor olamazsınız.
Dış politikanız sarkaç gibi bir o tarafa bir bu tarafa savruluyor, güven vermiyor. Avrupa Birliği üyeliği hedefi ile BRICS'e üyelik birbiriyle uzlaşır konular değil aynı NATO üyeliği ile S-400 konuşlandırılmasının birbiriyle uzlaşmaz konular olduğu gibi. Bu konuda karar vermeniz gerekiyor.
"Bölgemiz istikrarsızlaştırıcı etkiler altında." diyorsunuz, evet. "Savaşın yayılma riski artmıştır." diyorsunuz, evet. "Barışta kararlı, bölgesinde saygın ülke olmak istiyoruz." diyorsunuz, evet. Bunların hepsi doğru ama bunun olması için Türkiye Orta Doğu'da barışta kararlı bir tutum almalıdır; demokraside, hukukun üstünlüğünde kararlı bir tutum almalıdır. O zaman bölgedeki diğer ülkelerin sorunlarının çözümü açısından da bir model ülke olma özelliğini kazanır. Bunun için çok temel bir adım vardır. O da nedir biliyor musunuz? Orta Doğu'da Türk-Kürt ittifakının sağlanması. Orta Doğu'da diyorum, sadece Türkiye açısından bakmıyorum meseleye. Irak, Suriye, İran, Orta Doğu'nun tamamında Türk-Kürt ittifakının sağlanması elzem bir adımdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Oluç, lütfen tamamlayın.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Böyle bir ittifakın gerçekleştirilmesi Orta Doğu'da tarihsel bir önemdedir ve konjonktürel olarak da baktığımızda son derece önemlidir. Umarım bu iktidar bunun farkına varır ve adımlar atmayı çok fazla geciktirmez. Bir yüz yıl geçti gitti cumhuriyette ve bu açıdan baktığımızda 2'nci yüzyılı yaşamaya başladık. Hem Türkiye'deki Kürt sorununun barışçı ve demokratik çözümü açısından hem de bölgede Irak, İran, Suriye'deki Kürt halkının yaşadıkları ve yaşayacakları açısından baktığımızda bu ittifakın sağlanması hem bölgesel hem de yerel olarak büyük bir imkândır. Böyle kriz zamanları ülkeler ve toplumlar açısından hem birçok tehdit yaratır ama aynı zamanda imkânlar da yaratır. O zaman Türkiye bu imkânları iyi değerlendirirse ve bölgesel olarak baktığımızda da bir Türk-Kürt ittifakının gerçekleşmesi ve Kürt sorununda demokratik ve barışçı çözüm doğrultusunda olumlu adımlar atmayı becerebilirse gerçekten önemli bir dönemi hep birlikte yaşıyoruz olacağız.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)