Konu: | Siber Güvenlik Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 63 |
Tarih: | 05.03.2025 |
CHP GRUBU ADINA SEYİT TORUN (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Siber Güvenlik Kanunu Teklifi'nin ikinci bölümünün geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
"Siber güvenlik" adı altında getirmek istediğiniz baskı kanuna geçmeden önce millî güvenliğimizin en önemli unsuru olan Peygamber ocağı Türk Silahlı Kuvvetlerinin sorunlarına öncelikle değinmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri personelimizin sorunları yıllardır çözüm bekliyor. Uzman çavuşluk konumu oluşturuldu, bir ara kaldırılmıştı, sonra tekrar ihtiyaca binaen koyuldu ama yıllardır astsubaylarımızın ve uzman çavuşlarımızın sorunları maalesef devam ediyor. Çözüm iradesiyle çözülebilecek sorunlardan bahsediyoruz. Ordumuzun iş yükünün önemli bir kısmını sırtında taşıyan arkadaşlarımızın mağduriyetleri net ortada. Bu sorunun da bir an önce artık vaatten çıkıp çözülmesi gerekiyor.
Geçtiğimiz yıl Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi bu Meclisten iktidar oylarıyla geçti. Uzman çavuşlarımızın mağduriyetlerini o yasanın görüşmelerinde dile getirmiştik, bugün yine değinmek istiyorum. Uzman çavuşluk mesleği amirin keyfiyetine bırakılmış, mesleki güvence kaldırılmış, hukuki normlardan uzak, amirin tutacağı bir tutanakla uzman çavuşun tüm meslek hayatının bitirileceği bir durum oluşturulmuştur. Bu, Silahlı Kuvvetleri güçlendirmemekte, zayıflatmaktadır, personelin geleceğe güvenle bakmasını imkansız hâle getirmektedir; baskı, mobbing tehditlerini artırmaktadır. Uzman çavuşlarımızın kadroları var mı? Yok. Sağlık yönetmelikleri var mı? Yok. Çalışma yönetmelikleri var mı? Yok. Nöbet yönetmelikleri var mı? Yok. Mesleki güvenceleri var mı? Yok. Atama yönetmelikleri var mı? Yok. Sicil yönetmeliği var mı? Yok, yok, yok, yok. (CHP sıralarından alkışlar)
Emekli astsubaylarımızın maaşları da düzenleme bekliyor. Şanlı ordumuzda görev yapan kahramanlarımız arasında emekli maaşlarında ciddi farklar ortaya çıkıyor. Bir astsubayımız Türk Silahlı Kuvvetlerinde elli beş yıl görev yapmış olsa bile hak kazandığı emekli aylığı 35 bin liradır. Ayrıca astsubaylarımız makam tazminatı alamamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin her biriminde görev yapan astsubaylarımız da amir statüsündedir. Emekli binbaşılarımız da aynı şekilde makam tazminatları alamadıkları için büyük bir mağduriyet yaşamaktadırlar. Emekli binbaşının maaşı, emekli uzman çavuş maaşından daha düşük kalmıştır. Ayrım yapılmadan bütün askerlerimize tazminat ve ek göstergeleri verilmelidir. Bütün bu hak kayıplarının ve eşitsizliklerin giderilmesi için çağrılarımızı ve eylemlerimizi devam ettireceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizler bu ülkenin yurtsever askerlerinin, geleceğimizin parlak komutanlarının Mustafa Kemal Atatürk'e bağlılık yemini ettikleri için Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilmesine alkış tuttunuz. Disiplinsizlik gerekçesiyle ordudan ihraç edilen genç teğmenlerimiz Yüksek Disiplin Kuruluna verdikleri savunmalarında subaylık yemini okunmayacağına dair bir emir verilmediğini ifade ettiler. Peki, sorarım sizlere: Böyle bir emir yokken teğmenlerimiz nasıl bir itaatsizlik yapmışlardır? Onu da söyleyeyim; teğmenlerimiz komutanlarına değil, ülkemize değil, Mustafa Kemal Atatürk düşmanlarına itaatsizliklerini ilan etmişlerdir. (CHP sıralarından alkışlar) Teğmenlerimiz Türkiye düşmanlarına itaat etmeyeceklerini ilan etmişlerdir. Teğmenlerimiz "Kurtuluş Savaşı'nı keşke Yunan kazansaydı." diyen meczuplara baş kaldırmışlardır.
Teğmenlerimizin ihracına itiraz eden, şerh koyan komutanımızın suçu neydi peki? Korgeneralimiz neden sürgün edilmek istenmişti? Sarıklı amirali emekli edip Mustafa Kemal Atatürk'e bağlılık yemini edenleri ihraç ettiğiniz anda ordu boğazına kadar siyasete ve adaletsizliğe batmıştır.
Lafa gelince "şanlı ordumuz" "güçlü ordumuz" diyorsunuz ama Türk Silahlı Kuvvetlerini her yönden zayıflatmanın yollarını arıyorsunuz. Güçlü bir ordusu olup da askerî sağlık sistemi olmayan Türkiye'den başka bir ülke bulunmamaktadır. Türk ordusu bu yeteneğini 2016 yılında kaybetmiştir. GATA ve askerî hastanelerimiz bu alanda dünya ölçeğinde sayılı ve saygın kurumlardanken menfur darbe girişimi sonrasında kapatılmıştır. Allah korusun, ortaya çıkacak bir çatışmada en çok ihtiyaç duyulacak hizmetlerin başında askerî sağlık hizmetleri gelmektedir. Terörle mücadelede yaralanan askerlerimizi kaybetmemizin temel sebebi, askerî tıp hizmeti veren hastanelerin kapatılmış olmasıdır. Sözünü ettiğimiz askerî hastaneler barış zamanlarında da hem askerimize hem de sivil vatandaşlarımıza hizmet veren kurumlardır. Düşmanla göğüs göğüse çarpışan kahramanlarımızın hayatları darbe paranoyalarından ve ekonomik tasarruf söylemlerinden daha değerlidir, daha kıymetlidir.
Millî savunma politikamızın en önemli ögelerinden bir tanesi de Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki ekipman ve teçhizatın modernizasyonudur. Yerli ve millî savaş uçağımız KAAN hâlen envanterimize eklenememiştir. Bin türlü övgüyle özelleştirdiğiniz Tank Palet Fabrikası seri üretim bir tank dahi çıkaramamıştır. "2015 yılında seri üretime geçilecek." dediğiniz ALTAY tankı on yıldır ertelenmektedir ve ertelenmesi de devam etmektedir. Maliyet düşürme yalanıyla fabrikayı verdiğiniz BMC eski üretim masrafını 4,5 katına çıkarmıştır. Yetim hakkını peşkeş çekerek yerlilik ve millîlik olmaz.
Gelelim siber zorbalık kanununa. "Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir." derler ya, kurumun kuruluşuna ilişkin kanun teklifi daha ortada yokken 8 Ocakta Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Siber Güvenlik Başkanlığı kuruldu. Erdoğan'ın bizzat el atmadığı bir siber uzay vardı, oranın da kapısını tekmeleyerek içine girdi. Kanun teklifine göre, Siber Güvenlik Kurulunun Başkanı Cumhurbaşkanı olacak ve ilgili kararnameye göre Siber Güvenlik Kurumu Başkanı yine Cumhurbaşkanı tarafından atanacak. Açık bir dille ifade etmek gerekirse Cumhurbaşkanı kendi atadığı başkanı kendisi denetleyecek, ucube başkanlık sistemine ucube bir kurum daha eklenmiş olacak.
Kanunun 5'inci maddesine göre, Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü hâllerde, mahkeme kararı olmaksızın, konutta, iş yerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama yaptırma ve el koyma yetkisine sahip olacak. Sonrasında mahkeme kararı çıkartılacak. Minarenin kılıfı minare çalındıktan sonra hazırlanmış olacak. Kamu kurum ve kuruluşları için mahkeme kararı alınmasına hiç gerek görülmemiş. Cumhurbaşkanı mahkemeyle, izinle, bürokrasiyle uğraşmadan istediği belediye başkanının, istediği bürokrasinin odasına girebilecek.
Aslında böyle bir düzenlemeye ihtiyacınız yok, yargı sopası elinizde. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu'nun konuşması daha devam ederken, daha kürsüden inmeden hakkında soruşturma açtırdınız. İstediğiniz kişiyi jet hızıyla gözaltına aldırıyorsunuz zaten.
Dikta rejimlerinin olmazsa olmazı sansürdür. Dezenformasyon yasası, sosyal medya yasası ve sansür uygulamaları yetmedi, şimdi Siber Güvenlik Başkanlığı üzerinden bir garip sansür getiriliyor.
16'ncı maddede yer alan ilgili düzenlemeyi olduğu gibi aktarıyorum: "Siber uzayda veri sızıntısı olmadığı hâlde veri sızıntısı yapılmış gibi bu yönde algı oluşturmak suretiyle kurumları veya şahısları hedef almaya yönelik faaliyet yürütenlere iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir." Yanlış duymadınız, bu bir YKS sorusu değil, bu bir yasal düzenleme. Cumhurbaşkanı öz olarak şöyle diyor: "Siber uzayda hoşuma gitmeyen bir paylaşım veya etkileşim görürsem sorgusuz sualsiz Silivri'nin yolunu tutarsınız."
Peki, algı oluşturulup oluşturulmadığına nasıl karar verilecek? Hangi algı için iki yıl, hangi algı için beş yıl ceza verilecek, belli değil; algı nerede başlar, nerede biter, belli değil.
Kurduğunuz siber zorbalık başkanlığı, kendi çalışanlarına dahi acımayacak arkadaşlar. 12'nci maddeye göre Başkanlıkta kadrolu veya sözleşmeli çalışanlardan ilişiği kesilenlerin Başkanlıktan muvafakat almadan iki yıl süreyle resmî veya özel başka hiçbir görev alamayacağı düzenleniyor ancak Başkanlığın muvafakat vermesi hâlinde Başkanlıktan ayrılan personelin iki yıl dolmadan çalışabilmesinin önü açılmaktadır. Başkanlığın hangi kriterlere göre muvafakat vereceği belirsizdir. Gerçi muvafakatların kimlere verileceğini gayet iyi biliyoruz; sizler bilmiyorsanız Lefkoşa Büyükelçiliğimize dikkatlice bakın, anlarsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Torun, lütfen tamamlayın
SEYİT TORUN (Devamla) - Teşekkür ederim.
Siber zorbalık başkanlığına denetimsiz, belgesiz alım yetkisi veriliyor. Arkadaşlar, böyle uzun uzun kanun teklifi yazacağınıza bir tane özel şirket kursaydınız diyeceğim ama özel şirketler bile daha çok denetime tabi. "Siber Güvenlik Yasa Teklifi" adı altında getirdiğiniz bu düzenleme Cumhurbaşkanına her türlü hukuki sorumluluktan arındırarak anayasal bütün hak ve ödevleri rafa kaldırma yetkisi vermekte ve sınırsız yetki vermekte.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'ye bu kara lekeyi sürmeyin; bu utancı halkımıza, devletimize yaşatmayın; demokrasiyi bir nebze içselleştirmeye çalışın. Türkiye yasaklar, tutuklamalar, baskılar ülkesi değil özgürlüklerin ve refahın ülkesi olsun.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)