GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Erzurum'un düşman işgalinden kurtuluşunun 107'nci yılına, emeklilere verilecek bayram ikramiyesine, Suriye’deki gelişmelere, Vedat Milor’a açılan soruşturmaya, hâkimlik teminatına ve ihsasıreyler yapıldığına, sokak çetelerine, Kadıköy Belediye Meclisi Başkan Vekili Ahmet Kurtuluş’a ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel’in Meclis Başkanından inisiyatif almasını istediğine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:64
Tarih:11.03.2025

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Erzurum'un düşman işgalinden kurtuluşunun 107'nci yılını kutluyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti devleti ilelebet payidar kalacaktır." demiş olduğu gibi Erzurum da ilelebet payidar olarak kalacak ve bir daha da hiçbir düşman Türkiye topraklarına giremeyecektir.

Emeklilere verilen bir bayram ikramiyesi var, biliyorsunuz, Türkiye'de ilk defa 2018 yılında bu bayram ikramiyesi verilmişti ve bin liraydı. Neye tekabül ediyordu? 223 dolara tekabül ediyordu. Bugün ise 4 bin lira vereceksiniz ve bu neye tekabül ediyor? 109 dolara tekabül ediyor. 114 dolar yani 4 bin lira nerede? Hani "Kedi buradaysa ciğer nerede, ciğer buradaysa kedi nerede?" denildiği gibi bu 4 bin liramız kimlerde?

Bakın, 1999 yılında en düşük emekli maaşı 228 lira, en düşük asgari ücret 174 liraydı ve aradaki fark ne kadardı biliyor musunuz? Bu, emeklilerin lehine idi, yüzde 131 olarak emeklilerin lehine tecelli ediyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 yılında iktidara geldi ve kasım ayı içerisinde yeni bir zam yaptı ve bu maaşları 332 liraya çıkarmış oldu. 226 lira da asgari ücret olarak para ödüyorlardı, burada da yüzde 146'lık bir fark vardı. Bugün ise emeklilerin en düşük emekli maaşı asgari ücrete göre yüzde 60 daha azdır. Gelinen noktada şunu söyleyebiliriz: Size oy verenlerin maaşlarını kesiyorsunuz, alacaklarını vermiyorsunuz ama size oy vermediğini söylediğiniz kesimlere ise bu fakirlerden, bu yoksullardan veyahut da kıt kanaat imkânlarla yaşayanların paralarıyla o zenginlere paralar tahsis ediyorsunuz.

Şimdi, Suriye'deki gelişmelere gelince: Suriye, biliyorsunuz, bir rejim değişikliği oldu; Esad gitti ve HTŞ iktidara geldi. Burada Kürtler, Türkmenler ve Araplar yaşıyorlar; Sünniler, Aleviler, Şialar, Hristiyanlar, Müslümanlar yaşıyorlar. Peki, Türkiye olarak burada ne yapmamız gerekir? Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasal bütünlüğünü savunmamız gerekir. Buradaki Kürtler, bizim Türkmenler ve Araplar; soydaşlarımız, dindaşlarımız kültürdaşlarımız, tarihdaşlarımız; Sünniler ve Aleviler de beraberce Türkiye topraklarında Osmanlı'dan beri birlikte yaşamış olduğumuz mezhep farklılıklarımız, sadece bir inanç farklılığımız değil anlayış farklılığımız, bir noktada yorum farklılığımız... Buradaki bir kişinin burnu kanarsa Türkiye buradan sorumlu olmak mecburiyetindedir. Ne diyordu Türkiye'yi yönetenler? "Biz burayı fethettik." diyorlardı. Bir yandan "Burayı fethettik." diyorlar ama Roma'da, İtalya, Fransa, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere de Suriye'nin geleceğiyle ilgili olarak da yorumlar yapmaya başlıyorlardı. "Ya, onlara da söyleyin, biz burayı fethettik, bizden izin almadan Suriye'de ne işiniz var." diye söyleyin -bu ironiyi de yapayım ben buradan- ve o nedenle, Türkiye'deki yöneticiler; bir, Suriye'yi yönetenlerle ilgili daha çok teşrikimesaiye girişmeli ve -buradaki katliamları- buradaki herkese, Alevi'sinden Sünni'sine kadar herkese "insan" diyerek bakılmalı ve burası egemen güçlerin at oynatacakları bir yer olmaktan çıkarılmalıdır; bunun için gayret sarf etmeliyiz. O nedenle, buradaki olayların takipçisi olmak Türkiye'de yaşayan her bir vatandaşın, 86 milyonun, iktidarın ve muhalefetin de görevidir diye sesleniyorum ve bunu da özellikle vurgulamak istiyorum. Türkiye bu konuda da inisiyatifini bir an önce almalıdır.

Gelelim Türkiye'deki uygulamalara. Türkiye, bu inisiyatifleri nasıl alabilir? Türkiye bunu bir hukuk devletiyle alır, demokratik devletle alabilir. Bakıyorsunuz, bir şahıs kent lokantasına gitmiş; Vedat Milor. Kimdir bu şahıs? Bir gurme, dünya çapında bir gurme ve buradaki yemeklerden yemiş ve Ticaret Bakanlığı derhâl bununla ilgili soruşturma başlatmış. Ticaret Bakanlığı, daha önceki Ticaret Bakanınız kocasının şirketinden buraya dezenfektan almıştı ve o suçu işleyenler hakkında suç olarak görmemişsiniz o ihaleyi, o şahsa iltifat etmişsiniz, başka bir yere yönetim kurulu üyesi olarak atamışsınız ve teşekkür etmişsiniz ama şimdi yoksulların yemek yemiş olduğu, imkânsızlıklar içerisinde kıvranan vatandaşların yemek yediği yerde bir şahsa yemek yedi diyerek, "Örtülü reklam yapıyorsunuz." diyerek soruşturma açıyorsunuz. Ya, siz aklınızı peynir ekmekle mi yediniz Allah aşkına? Şimdi "Ucuz yemek yedi." diyerek bir şahıs suç işlemiş olabilir mi?

Şimdi, Ayşe Barım'a gelince; Ayşe Barım tutuklandı, gözaltına alındı. Bununla ilgili bir hâkim karar verdi, beraat kararı verdi. Beraat kararı verdikten sonra "Vay, sen misin beraat kararı veren? Biz sana gösteririz." dediler ve ticaret mahkemesine hâkim olarak atadılar. Hani, nerede coğrafi teminat? Hani nerede hâkimlerin kararlarının teminatı? Allah aşkına, bu davalarda, Türkiye'deki görülmekte olan davalarda mahkemelerde hâkimler herhangi bir şekilde sanığın lehine karar verirlerse veya iktidarınızın söylemiş olduğunun hilafına karar verirlerse ne olacak akıbetleri?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdağ, buyurun, tamamlayın lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Çok teşekkür ederim.

Onların, yine terfi etmişsiniz... Bakın, eskiden "Ağaç kabuğu yiyin." diyordunuz, onları cezaevlerine gönderiyordunuz, şimdi ise yapıyorsunuz? Ticaret mahkemesine gönderiyorsunuz. Burada, ihsasıreyler yapılıyor, Adalet Bakanı ihsasıreyde bulunuyor, Cumhurbaşkanı ihsasıreyde bulunuyor yani kanaatini ve kararını izhar ediyor, söylüyorlar; buna bu mahkemedeki hâkimler karar verebilirler mi Allah aşkına, söyler misiniz bana? Kim verebilir Cumhurbaşkanının sözlerinin hilafına kararı? Veremez Türkiye'de, yargı korkutulmuştur. Türkiye'de yargı artık korkak, bazı davalarda korkak kararlar vermekte ve yargı perisinin gözleri de kapatılmamaktadır. Belli davalarda yargı mensupları ihsasıreyde bulunuyorlar dedim, Montrö davasında böyle oldu. Bir Montrö bildirisi oldu biliyorsunuz Kanal İstanbul'la ilgili, amiraller bir bildiri yayınladılar, hemen o bildiri üzerine bir baktık üst yargı mensupları kararlarını veriyorlar; bir baktık, askerler kararlarını veriyorlar, komutanlar kararlarını... Türkiye'de ne zaman oldu da askerler konuştuğu zaman birileri kızmadı onlara?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdağ, tamamlayın lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Kızdık hep beraber değil mi? Hep beraber kızdık, "Siz kimsiniz, siyaset kurumunun üzerinde vesayetçiliğe soyunuyorsunuz." dedik. Şimdi, aynı şekilde, bu Montrö bildirisiyle ilgili de bunlar yapıldı ve ardından da bu şahıslar beraat etti. Ne oldu? Lekelenmeme hakkı ne oldu? O lekelenmeme hakkını hiçbir zaman için kullanmıyorsunuz. Adalet Bakanı, Cumhurbaşkanı veya devleti yönetenler, özellikle Hükûmet yetkilileri ihsasıreyde bulunmasınlar. Hâkimlerin tarafsız ve bağımsızlığını hiçe sayan yer değişiklikleri, görevden almalar hatta haklarında incelemeler başlatılması da hukuksuzdur değerli milletvekilleri. Bakıyoruz, sokak çeteleri var, her gün İçişleri Bakanı diyor ki: "Ben onlarca operasyon yapıyorum. Şu kadar uyuşturucu taciri yakalandı, bu kadar çete yakalandı, bu kadar -efendime söyleyeyim- mafya yakalandı." Peki, bunların iklimini kim doğuruyor? Eğer siz sosyal devlet olsaydınız bu çeteler olur muydu? Eğer siz gelir dağılımında adaleti sağlamış olsaydınız veyahut da eğitimde fırsat eşitliğini sağlamış olsaydınız bu çeteler bu kadar cirit atabilirler miydi veyahut da bu çeteler her gün yeniden neşvünema bulabilirler miydi? Bulamazlardı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdağ, lütfen tamamlayın, son defa açıyorum.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlıyorum efendim.

Şimdi, bunlarla ilgili olarak yeni bir işlem daha yapıldı. Kadıköy Belediye Meclisinde Başkan Vekili Ahmet Kurtuluş, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Elif Lale Bilgili'yle bir polemiğe girdiler. Kesinlikle bu Sayın Ahmet Kurtuluş'un yapmış olduğu davranışı tasvip etmiyoruz. Bir kişinin fikir hürriyetine veya konuşma hürriyetine kimse tahdit koyamaz, koymaması gerekmektedir. Tamam, hemen Cumhuriyet Halk Partisi de bununla ilgili olarak işlem başlattı, disipline verdiler. Disiplin soruşturması devam ederken bir de baktık ki ne oldu? Bu Ahmet Kurtulmuş hakkında gözaltı kararı verilmiş ve hatta gözaltı kararının üstesinde de tutuklanma kararı verilmek üzere de sevk edilmiş, sonra da ev hapsine getirilmiş bu şekilde. Bakın, bunlar doğru işler değiller. Siz yargıya müdahale ediyorsunuz ve durumdan vazife çıkartan yargı mensuplarınız çıkıyor. Sizin atamış olduğunuz bu yargı mensuplarının nedense -tırnak içinde söylüyorum, hepsini söylemiyorum- bir kısmı da buralara acaba torpille mi geldiler demek lüzumunu hissediyorum. CHP bununla ilgili soruşturmayı yapmıştı. Yahu, siz şaka mısınız Allah aşkına?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi alalım Sayın Özdağ.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Son kez efendim...

Yemek yiyenlere soruşturma, "Hukuk ve adalet iyidir." diyen iş insanlarına soruşturma ve dava, personele şirket kurallarını hatırlatan yöneticilere soruşturma... Nedir bu? Bir süre önce "Eltilerin kendi aralarındaki sözlü atışmalarına da soruşturma açılırsa şaşırmayacağım." demiştim. Ne oluyor yahu? Konuşma kısıtlandı diye belediye yöneticilerine soruşturma açanlar Türkiye Büyük Millet Meclisinde her gün muhalefetin sesi kısılırken niye bir şey yapamıyorlar? Dokunulmazlıkları var diye mi yapmıyorsunuz? Sonra, bir de kusura bakmasın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımız -herhâlde, öyle tahmin ediyorum o niyetle söylemedi- Sayın Özgür Özel Bey, bu son dönemdeki barış süreciyle ilgili inisiyatif almasını istedi, kimden? Meclis Başkanından. Ya, bu Meclis Başkanı, biz burada grup kurduk, bizim grubumuzun sıralarını veremeyecek kadar inisiyatifsizdi veyahut da bu Meclis Başkanına üç ay önce bir soru sordum, o kadar önemli ki bakın, "KPSS'siz kaç kişi aldınız?" dedim, orada bile inisiyatif alıp bir mektup bana yazamadı, cevabını yazamamış; kalkmış, barış süreciyle ilgili olarak da bu Numan Kurtulmuş Bey inisiyatif alacakmış. Numan Kurtulmuş yasamanın başındadır, yasama; o işler yürütmenindir, o işler Parlamentodaki milletvekillerinindir.

Teşekkür ediyorum.