GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:31
Tarih:08.12.2011

BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Merkezî Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı görüşmelerinin geneli üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, 2012 bütçesini konuştuğumuz bu dönemde hâlâ milletvekillerinin cezaevinde bulunmuş olmalarından dolayı üzüntülerimi başta ifade etmek istiyorum. Şu anda cezaevinde bulunan değerli milletvekili arkadaşlarıma, buradan, Meclis kürsüsünden saygı ve selamlarımı iletiyorum. Umarım, şu anda cezaevlerinde Meclis TV'den bu görüşmeleri izleme şansına sahiplerdir.

Buradan, Meclis kürsüsünden tutuklu milletvekillerine ilişkin olarak şunu ifade etmek isterim: Tutuklu milletvekilleri, ya demokrasi galip gelecek, gelip bu Meclis çatısı altında kendi görevlerini yerine getirme şansına sahip olacaklardır ya da onurlu bir direniş sergileyip, çocuklarımıza bir direniş destanı hediye edip, bizler de onların yanına gideceğiz; bu o milletvekili arkadaşlarımıza vermiş olduğumuz sözümüzdür, bu sözümüzün sürekli arkasında duracağız.

İkinci olarak, Van depremine değinmek istiyorum. Van halkına Meclis kürsüsünden şunu ifade etmek isterim ki AKP Hükûmetinin önümüze koymuş olduğu bu bütçede Van halkının payına düşen hiçbir şey yoktur. Van, yok hükmünde sayılmıştır. Van, üşümeye devam ediyor. Van, AKP Hükûmetinin kobay kenti olmaya devam ediyor. Maalesef ki Hükûmet üyeleri Van'ın Canikli köyüne kurmuş oldukları sirk çadırına zaman zaman gidip halka gülücükler dağıtıp geri dönerler, bunun dışında Van'a yaptıkları hiçbir şey yoktur. Van depreminin üzerinden bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen, hâlen Van'ın afet bölgesi ilan edilmemiş olması bu Hükûmetin ayıbıdır. Bu ayıbı paylaşmak istemediğimizi buradan bir kez daha ifade ediyor ve kendi payımıza, Van halkının meramını, dertlerini, sıkıntılarını yeterince dile getirmeyip, Hükûmetin boğazına yeterince sarılmadığımız için, yakasına yeterince sarılmadığımız için Van halkından peşinen özür diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, içinden geçtiğimiz çağ insanoğlunun yaratmış olduğu maddi ve zihinsel üretimin doruk noktalarını temsil ediyor. Bin yıllarla ifade edilen insanoğlunun tarihindeki sosyal, kültürel, iktisadi ve siyasal kültür bugün geldiği nokta itibarıyla devasa bir stok değeri ifade ederken, aynı zamanda, büyük çıkmazlar ve tehditler barındırıyor. İnsanoğlunun her alanda yarattığı bu muazzam birikim yine insanoğlunun kendisini vuracak nitelikte ve tehlikededir çünkü bu düzen, son tahlilde, insanın insana kulluğunu dayatıyor. Bizler, Şeyh Ahmedi Hani'nin felsefesiyle büyüyen nesil olarak köleye asla kölelik etmeyeceğimizi buradan bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Bu düzene, bu sistem çarkına karşı çıkacağımızı? Her fırsatta, her koşulda karşı çıkmayı devam ettireceğiz, ona karşı direneceğiz.

Tarihsel ve güncel konulara sağlıklı bir yaklaşım sergilemek için öncelikle biat edilen küresel hegemon sistemin doğru bir karakter tahlilinin ortaya konulması gerekiyor. Küresel ekonomi, bugün girmedik alan bırakmamak üzere kendisine stratejik ve taktiksel hedefler belirliyor.

Kapitalizmin ilk büyük krizlerinden biri olan "1929 Bunalımı"nın ardından devletçileşen sistem kendi düzenleyici kurumlarını da yarattı. Bunların başında IMF ve Dünya Bankası gelmektedir.

Bu kurumlar, 1970'lerden sonra en büyük saldırılarını halklara karşı gerçekleştirerek, tüm kamucu çalışma zeminlerini tahrip ederek, ülkeleri sermayenin kolaylıkla at koşturabilecekleri bir alan olarak dizayn ettiler. Buna "küreselleşme" dediler. 2000'li yılların başında bu senaryo Türkiye'de de oynandı ve çok sayıda "reform" adı altında düzenleme yapılarak, Türkiye de kolay para kazanma ve ucuz iş gücü cennetine dönüştürülerek, bu durum emek cephesi açısından ise tam bir karanlık çağın başlangıcı, karanlık dönemin başlangıcı durumuna geldi.

1980'lerde başlatılan piyasacı neoliberal dönüşüm, AKP eliyle içinde bulunduğumuz dönemde de gerçekleştirilmiş durumda. AKP olarak orta vadeli ekonomik planlarla, daraltıcı maliye ve özelleştirmeci politikalarını halka reva görüp, özel teşebbüslere kapılarını sonuna kadar açarak milyonlarca insanı vahşi kapitalizmin insafına terk ettiniz. Köyleri boşaltıp, kentlerde yedek işçi, ucuz iş gücü ordusu yarattınız. Metropolleri ucuz iş gücü deposuna çevirdiniz.

Şimdi de ulusal istihdam stratejileri kapsamında esnek çalışma koşullarıyla iş güvencesini ortadan kaldırmaya çalışıyorsunuz.

Bugün gelinen noktada kapitalizmin maddi uygarlığı çok ciddi bir çöküş sinyallerini veriyor. Dünyanın bolluk içinde yüzen kesiminde de işler yolunda gitmiyor. 2000'lerde ABD'de emlak balonuyla başlayan ekonomik kriz 2008'de mali kriz olarak devam ederek pek çok ülkede ciddi çöküşlere neden olmuştur. 2010 yılında ABD borsasının çökmesi ve Yunanistan gibi ülkelerin iflas bayrağını çekmesi, bu çöküşün boyutlarını bize göstermiş bulunmaktadır. Ancak, asıl olarak, başlayan bu kapitalizmin krizi Avrupa ülkelerine sıçradığında balon patladı. 2008'den sonra Türkiye'de, Türkiye'deki iktidar dâhil, krizin  teğet geçeceğini söylerken 2011 yılına geldiğimizde bu durumun hiç de öyle olmadığı görüldü. Artan cari açıklar ve borçlanma, ülkelerdeki krizi daha da derinleştirdi. Gelinen noktada, Yunanistan, Avrupa'nın en büyük 3'üncü ekonomisi olan İtalya ve Portekiz, aşırı borçlanmadan dolayı ciddi ekonomik kriz içerisine girdi ve insanlar sokaklara döküldü.

Bugün, Avrupa'da, Yunanistan ve İtalya başta olmak üzere, mevcut birtakım hükûmetlerin istifa ederek geri çekilmesi neoliberal sistemin son hamlesi olarak tarihe geçiyor. AB'nin bir sosyal ve siyasal birlik olmasından kaynaklı sosyal hakları daha da önceleyen Yunanistan gibi ülkeler, tembellikle suçlanarak terbiye edilmeye çalışılıyor. Oysa Yunanistan tembel bir ülke değil, sosyal hakları görece olarak daha ileri olan bir ülkeydi. Şimdi, Hükûmet kanadı, fırsat bulduğunda komşusunun hâline gülüyor. Size tavsiyemiz, kendinize bakın ve kendinize gülün. Yunanistan'da bugün başlayan operasyon, Türkiye'de, 2000'li yılların başında, AKP Hükûmetinin eliyle başlamıştı zaten. Süreç aynen benzemektedir. Sonrasında ortaya çıkan, Türkiye'de işsizliğin ve yoksulluğun gittikçe derinleştiği ancak birilerinin çok daha iyi para kazandığı ülkelere dönüştürüldü.

Şimdi, bu ülkelerde kurulan hükümetlere "teknokrat hükûmetleri" deniyor. Bizde de bu teknokrat hükûmet tasarrufu şimdi de işbaşındadır. Bu zihniyetle ülkemiz yönetiliyor. Hükûmeti, birçok konuda olduğu gibi, iktisadi konuda da uyarmayı bir ödev olarak görüyoruz çünkü ortaya çıkacak ve hatta çıkmasına kesin gözüyle bakılan durumdan etkilenecek olan yoksul Türkiye halkları olacak, şimdiden önlem almak durumundayız. Dünyada krizi tetikleyen ve ülkeleri iflasa sürükleyen cari açığa dikkat çekmek önem arz ediyor.

Şimdi burada Türkiye ve Yunanistan'ın birbirine ne kadar benzediğine ilişkin bazı verileri siz değerli milletvekilleriyle paylaşacağım. Bakınız, iflas eden Yunanistan'da millî gelir artış hızı yüzde 5,1, bizde yani Türkiye'de bu oran 5,6. Cari açık Yunanistan'da eksi 9,6 iken Türkiye'de eksi 9,7. Bütçe açığı Yunanistan'da eksi 99,1, Türkiye'de eksi 1,7. Krizin en büyük göstergesi olan cari açıkta Yunanistan'la benzeriz. Bütçe açığında ise Türkiye'nin daha iyi durumda? Bütçe açığında Türkiye'den göreceli olarak Yunanistan kısmen daha iyi gözükse bile bunun bir tek nedeni var, Türkiye'ye giren gizemli, kaynağı belli olmayan paralardan kaynaklanıyor, Merkez Bankası kendi raporlarında bu para akışını bu şekilde tanımlıyor. Yani sıcak parayla ekonomiyi ayakta tutma arayışındasınız ve bu da beyhude bir çabadır. Bize sürekli olarak yüzde 1,5-2 bütçe açığı ve yüzde 40 borç stoku ile ne kadar şanslı olduğumuzu ifade ediyorsunuz. Şimdi, mevcut durumdaki cari açığı ne yapacaksınız? Ona ilişkin Hükûmetin, Bakanın sunmuş olduğu bu programda herhangi bir ipucu yok ancak tekrar ülkenin başka kaynaklarını satarak, farklı isimler altında yeni vergilendirmeler yaparak, zam yaparak bu bütçe açığını kısmen kapatmaya çalışacaksınız ama bu da sonuç alıcı değildir. Mevcut durumda Türkiye'nin bütçe açığı 90 milyar TL'dir. Bu rakam yüz yüze olduğumuz tehlikenin boyutlarını yeterince bize tanımlıyor. 2000'li yılların başında dünyada artan likidite bolluğunu arkanıza alarak ekonomide güya başarılı bir tablo çizdiniz. İşte dünya kötüye gidiyor, faizler yükseliyor, büyüme düşüyor, enflasyon çift haneli rakamlara doğru koşuyor. Mevcut durumda bu soruna karşı cevabınız, bu gidişata cevabınız nedir? Doğrusu merak ediyoruz.

Dünyada giderek artan gıda krizi, kapitalizmin başka bir krizi olarak önümüze çıkmaktadır. Türkiye'de Kasım 2011'de kendini daha da çok hissettiren enflasyon artışının en büyük nedeni, gıdalardan kaynaklanmaktadır. En temel gıdalarda giderek bağımlı hâle gelen Türkiye'de gıda fiyatları, 2005 yılı baz alındığında yıllık olarak yüzde 65 oranında artmıştır. Dünyada da durum farklı değildir. Dünya genelinde ise ortalama yüzde 82'lik bir artış söz konusudur.

Sonuç olarak, AKP Hükûmeti krizi yönetmemiştir, krizi finanse etmiştir. Krizi nasıl finanse ettiği de ortadadır. Sıcak para girişini sağlamak, yüksek faiz ve içeride yüksek vergi oranlarıyla bunu yapmıştır. 2009'da bütçe açığı millî gelirin yüzde 6'sına çıktı ama bu oran, sıcak paranın geri dönüşüyle gerçekleşen 2010-2011 büyüme yıllarında dolaylı vergilerin artışıyla yeniden yüzde 1,5-2 basamağına çekildi. AKP'nin bu makyajı, yangını ertelemeyi sağlarken tüm yükünü, vergilerle, emeğin esnek piyasa koşullarına göre şekillendirilmesiyle yoksul emekçi halkın omuzlarına yükledi.

Değerli milletvekilleri, burada değerli şairimiz Nazım Hikmet'in bir sözünü sizlere hatırlatmak isterim: "Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler." Bugünkü Türkçesiyle de söyleyeyim, belki anlaşılmamıştır: "O balıklar ki suda yüzer, suyu bilmezler." Bu cümle, bugün siyaset ve çıkar arenasına uygulandığında oldukça manidar bir durum ortaya çıkıyor. Herkes artık içinde yüzdüğü saltanatın, rantın, rahatlığın denizinden kafasını bir an önce çıkarmalı ve ülkenin gerçek durumuna bakabilmelidir. Artık, kendi kâr bilançolarına bakarak ülkede her şey iyi gidiyor demek ahlaki bir yaklaşım değildir. Bu söylemi ve halkı manipüle etmeyi bırakınız lütfen. Dünyada iyi gitmeyen işler Türkiye'de de iyi gitmeyecektir. Sen, dünya ekonomik ve siyasal sisteminde her alanda olabildiğince eklemleneceksin, küresel kapitalist sistemin jandarmalığına giden yolda hiç durmadan yürüyeceksin, yani sisteme göbekten bağlanacaksın, sonra da dünyada kriz çıktığında, kendi halkına "Merak etmeyin, bize bir şey olmaz." diyeceksin. Bu, ancak Türk filmlerindeki bir repliği andırır, başka hiçbir şey değildir, güler geçer insanlar buna.

BDDK verilerine göre, Türkiye'de bulunan 666 milyar liralık mevduatın yarısı milyonerlerin hesabındadır. Milyoner sayısı bir yılda 9.599 arttı. Peki bu artışlar nasıl oluyor? Halkın büyük bir kesiminin yoksullaşması uğruna elbette ki. Halkı yoksullaştırarak bunu yapıyorsunuz. Türkiye'de milyonerler bu kadar artarken, 3,5 milyon asgari ücretli ve onların aileleriyle birlikte yaklaşık 13 milyon yurttaş asgari ücrete bağımlı hâlde yaşıyor. Asgari denilen ucube ücret, bugün, bir işçinin ailesiyle birlikte beslenebilmek, yani yaşamak için alması gereken zorunlu gıda giderlerinin, diğer bir deyişle açlık sınırının üçte 2'si kadardır ancak. İnsanca bir yaşam sürdürebilmesi için de alması gereken ücretin, yoksulluk sınırının ise ancak beşte 1'idir.

Değerli milletvekilleri, sadece ekonomik parametrelere bakılmaksızın, sosyal yaşam, çalışma koşulları, sağlık gibi alanlar da incelendiğinde, OECD Hayat Nasıl 2011 Raporu, Türkiye'deki vatandaşların durumunu görmemiz açısından önemli sonuçlar içeriyor.

Bakınız, 40 OECD ülkesi içerisinde "Bu ülkede yaşamaktan memnunum." diyen insanların oranı bu sıralamada bizi 32'nci sıraya düşürüyor. İnsanlar "Memnun değilim, kendimi iyi hissetmiyorum." der durumdalar.

Türkiye, yeşil çevrenin olmamasından dolayı mutsuz olan 2'nci ülke durumundadır, en ucuz çalışma saatlerinin olduğu ülkeler sıralamasında ise -bakınız bu çok önemli- 1'inci sıradayız, 1'inci sırada bulunuyoruz.

Diğer ilginç bir sonuç ise Türkiye'de işe gitmek için en fazla süreyi bizim ülkemizde çalışan insanlar kat ediyor. Ortalama bir işçi, bir memur işe gitmek için kırk dakika zamanını harcıyor. Pek çok şeyle övüneceksiniz, bunun cevabı ne olacak onu da doğrusu merak ediyoruz.

Verilerle devam edeceğim. Türkiye de OECD ülkeleri arasında bölgesel eşitsizliğin en yüksek olduğu ülkelerden bir tanesidir. Başka bir deyişle OECD'nin Bir Bakışta Toplum Raporu'na göre gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu üç ülke Şili, Meksika ve Türkiye'dir. İstihdamda ise en düşük istihdamın sağlandığı ülkeler arasında yine 1'inci sıradayız. Gelir eşitsizliğini göstermek için kullanılan Gini katsayısına göre baktığımızda OECD ülkeleri katsayısı 0,31 ortalamadır ancak Şili'de 0,50, Meksika'da 0,48, Türkiye'de 0,41'dir. Bu veriler bakanların işine gelmediği için, torba bakanlıkların işine gelmediği için bu verilere hiç değinmezler, burada tozpembe tablolar çizerler. Size bir tavsiyemizdir? Anadolu'da bir halk deyimidir, derler ya, aç tavuk rüyasında darı ambarı görür ya, bize sunulan rapor biraz o. Türkiye gerçekliğiyle örtüşen, Türkiye gerçekliğini ifade eden bir rapor değil, bir bütçe planı değil bu. Hükûmet üyeleri rüyalarında darı ambarı görebilirler ama biz hiç o niyette değiliz. Biz, ülkenin gerçeklerini konuşmaya devam edeceğiz.

Bakın, bölgeler arası eşitsizliğe devam edeyim, verilerle devam edeyim. Burada, bir kamyoncunun kamyon kasasının arkasına yazdığı veciz bir sözü sizinle paylaşmak istiyorum: "Batıya fabrika, yol; doğuya jandarma, karakol."

Bu bütçe planlamasında bu vardır. Ülkenin batı yakasına yol yaparsınız, hızlı tren rayları döşersiniz, İstanbul'a çılgın proje düşünürsünüz; bu ülkenin doğusuna geldiğiniz zaman da yaptığınız bir şey var, karakol yaparsınız, kışla yaparsınız, ondan sonra Başbakan çıkar buradan veriler gösterir: "Biz doğuya bu kadar yatırım yapıyoruz." Yalanın bu kadarı da fazla.

Bakınız?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın konuşmacı ifadelerinize dikkat edin lütfen.

ADİL KURT (Devamla) - Ben dikkat ederim, siz de çıktığınız zaman dilediğiniz gibi konuşursunuz Sayın Vekilim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - İfadelerinize dikkat ediniz. Sayın Başbakan hakkında konuşuyorsunuz.

ADİL KURT (Devamla) - Bakınız?

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Eleştiremeyecek mi?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - "Yalan." ifadesi doğru bir ifade değil.

ADİL KURT (Devamla) - Bakınız, halkın sağlıklı bir?

BAŞKAN - Sayın Ünal, lütfen müdahale etmeyin.

ADİL KURT (Devamla) - Mevcut Hükûmet, evet, doğuya karakol yapmaktan başka, kışla yapmaktan başka bir şey daha yapıyor Sayın Vekilim.

SIRRI SAKIK (Muş) - Cezaevi, yeni cezaevi yapıyor.

ADİL KURT (Devamla) - Cezaevi yapıyor, ikincisi ise 100 kilometrelik Şırnak-Hakkâri arasında 11 tane güvenlik barajı yapıyorsunuz. Bunun adına da "yatırım" diyorsunuz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Yolları yapan kepçeleri yakanlar?

BAŞKAN - Sayın Milletvekilim, lütfen?

ADİL KURT (Devamla) - Devam edeceğim, devam edeceğim. Size sürprizlerim çok, merak etmeyin, daha çok hoplayacaksınız.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Yapan kepçeleri yakıyorlar.

ADİL KURT (Devamla) - Siz daha çok hoplayacaksınız. Merak etmeyin, size sürprizlerim çok. İfade edeceğim, hepsini ifade edeceğim. Size daha sürpriz çok. Yalan dolanlarla bu ülke yönetilmez.  

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - O yolları yapan kepçeleri yakarken?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)- Sen yalan söylüyorsun.

BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu, lütfen?

ADİL KURT (Devamla) - OECD 2010 Yoksulluk Raporu'na göre tüm OECD ülkeleri arasında ortalama yoksulluk oranı yüzde 11 iken bizde yüzde 18'dir. Bu rakamı niye paylaşmıyorsunuz? Bakın, araştırırsınız, size verebilirim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Nereden aldınız?

ADİL KURT (Devamla) - Kaynağı size veririm, kaynağı görürsünüz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Kim veriyor, kim, onu söyle.

ADİL KURT (Devamla) - Merak ederseniz, kafanızı kumdan çıkarırsanız görürsünüz.

Bir taraftan dünyanın 17'nci ekonomisi olmakla övüneceksiniz, bir taraftan yoksul kitleleri rencide edici, dışlayıcı tutumlardan uzak durmayacaksınız. İnsanların vatandaşlık hakkına bile saygı gösterilmediği bir ortamdayız. Bunları görmezseniz, bunları merak etmezseniz, halkın içine girmezseniz?.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Bize kim oy veriyor acaba?

ADİL KURT (Devamla) - ?Kızılay'ın dışına çıkarsanız görürsünüz. Bu tablolar orada var, Kızılay'da var. Kızılay'ı bir adım öte geçin, göreceksiniz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Nasıl iktidar olduk bilmem.

ADİL KURT (Devamla) - Bakınız, bu çark nereye kadar dönecek, hep birlikte göreceğiz. Bizden yine size iyi niyetli bir tavsiye: Sakın, yüzde 50'lere kanmayın. Bu ülkede Kenan Evren anayasasına yüzde 90'ın üzerinde oy veren oldu. Kenan Evren anayasasına sizden başka rahmet okuyan başka kimse kalmadı bu ülkede. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Ondan mı oy verdiler?

ADİL KURT (Devamla) - Evet, sizden başka rahmet okuyan çıkmadı.

Evet, AKP statükocu bir partidir. Bugün gerek Kürt meselesi olsun gerekse de iktisadi mevzular olsun bütün alanlarda statükonun temsilcisi durumundadır. Demokrasi nutukları atarak, inanç ve geleneğimize karşı yapılan darbeleri kalkan edinerek iktidara yürüdünüz. İktidarı tam olarak ele aldıktan sonra da kendi sosyal ve siyasal tabanınızın en önemli talebi olan türban sorununu çözmekten korktunuz, kaçındınız. Yalan mı bu da?

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Çok komiksin, çok!

ADİL KURT (Devamla) - Komik miyiz?

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Gerçekten komiksin.

ADİL KURT (Devamla) - Komikler orada, karşıda duruyor.

BAŞKAN - Sayın Kurt, lütfen Genel Kurula hitap edin, karşılıklı konuşmayın.

ADİL KURT (Devamla) - Size bakarak gülmeye devam edeceğim, merak etmeyin.

"Alevilerin hakkını da savunacak kadar demokratız." dediniz. Alevileri, açılım turlarında kendi katilleriyle buluşturma cüretinde bile bulundunuz. Bunların hepsini halk izliyor, takip ediyor, merak etmeyin.

Şoven, ırkçı ve kapitalist sistemin önce el birliği edip Dersim'de 90 bine yakın Kızılbaş'ı katlettiği yetmedi, Çorum'da, Maraş'ta insanlık tarihinin en karanlık sayfalarını oluşturacak kadar gözünü kan bürüdü. Arkasından, bu da yetmedi, Kenan Evren dönemine?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - CHP'ye?

ADİL KURT (Devamla) - Üzerine alınan alır. Bizim bu konuda muhatabımız partiler değildir, devlet politikalarıdır. Devletin devlet halkına hitap ediyoruz, o devlet halkını da bugün sizler temsil ediyorsunuz. Sözümüzü üzerinize alın lütfen.

Alevi köylerine Sünnileştirme projelerini dayattınız. Bu da yetmedi bu köhnemiş zihniyetin halefliğine soyunanlar Sivas'ta Alevi aydınlarını diri diri yakarak tarihe bir utanç sayfasını daha eklediler. Şimdi, size söylüyorum: Alevi, Sivas katliamının katillerinin avukatlarını siz getirdiniz burada milletvekili yaptınız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bakan, bakan. Bakan da var!

ADİL KURT (Devamla) - Buna da yalan mı dersiniz, buna da iftira mı dersiniz? Buna demezler. İşlerine gelmeyince işinize gelmeyince "Yok." Omzunuzu çok çabuk eğiyorsunuz. Taş nasılsa duvara çarpıyor.

Bakınız, sayın milletvekilleri, Kürt sorununa eksik ve tutarsız bir algı düzeyiyle harekete geçtiniz. Kürtleri yedeğinize alabileceğinizi düşündünüz ama gözden kaçırdığınız bir nokta vardır ki o da Kürtlerin asla kimsenin yedeğine düşmeyeceğidir. Kürtler sizin yedeğinize düşmeyecektir, düşmemişlerdir de.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Yedeğinizden çıkıyorlar şu anda.

ADİL KURT (Devamla) - Şimdi, özellikle son otuz yılda devlet terörüne karşı diğer halkların demokrasi güçleriyle birlikte göstermiş oldukları direniş bugün Kürt siyasal hareketinin demokratik bir modernite perspektifini yeniden yaratmasını bilmiştir bu süreç, merak etmeyin. Bu süreç bu şekilde devam edecektir. Sizler uykunuzdan uyandığınızda bu ülkeye demokrasi gelmiş olacaktır, hiç merak etmeyin.

AKP'nin politikalarını deşifre etmeye devam edeceğiz. Halkımıza anlatmaya devam edeceğiz. İşte, bu hırsla, cemaatler koalisyonu şimdi KCK operasyonları adı altında saldırdığı ve siyasal soykırıma uğratmaya çalıştığı Orta Doğu'nun en büyük demokrasi hareketi şimdi cezaevine tıkılmaya çalışıyor. Size ancak "Hadi oradan!" derim. Bunu yapamazsınız, buna gücünüz yetmez. Emin olun, buna gücünüz yetmez. Siz pişman olacaksınız. Siz pişman olacaksınız. Siz yaptığınız, alnınıza sürdüğünüz bu lekeyle yarın öbür gün halkın karşısına çıkamayacaksınız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Sayın Başkan, lütfen konuşmacı seçtiği kelimelere dikkat etsin.

ADİL KURT (Devamla) - AKP'nin akil adamları, stratejistler, akademisyenler, danışmanlar, köşe yazarları, onlara da sesleniyorum: Kürt sorununda baltayı taşa vurdunuz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Tehdit ediyor.

ADİL KURT (Devamla) - Parlatıp, cilalayıp Başbakana sattığınız terörle mücadele, siyasetle müzakere stratejisi çoktan tarihin çöp sepetinde yerini bulmuştur.

Bakınız, bir tüccar Başbakanın ancak tüccar danışmanları olur, ancak bunu yapabilirler. Bugün yaşadığımız tablo budur, önümüze koyduğunuz şeyler  budur. Dersim özrüyle bugün halkın karşısına çıkıp övünüyorsunuz. Biz önemsedik. Bu kürsüden de söyledik. Dersim özrü önemli bir özürdür ama on sekiz aylık Mehmet Uytun'dan, Mehmet Uytun'un babasından kim özür dileyecek? Başbakan şunu söylüyor: "Dersimli çocuklar süngülenip babalarına gönderildi." Mehmet Uytun'u, on sekiz aylık Mehmet Uytun'u gaz bombasıyla kim katletti? Uğur Kaymaz'a, on iki yaşındaki Uğur Kaymaz'a 13 kurşun sıkıldı. Babasının yanında?

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Bingöl'deki askerlerden kim özür dileyecek? Canlı bombanın karşısındakilerden kim özür dileyecek? 3 tane çocuğunu öldürdüler.

ADİL KURT (Devamla) - Müsaade edersen, sabredersen onlara da geleceğim, onları da söyleyeceğim.

Uğur Kaymaz'a 12 kurşun sıkıldığında, işten dönen, kamyonuyla işten dönen babasının yanında katledilirken Başbakan ne demişti biliyor musunuz? "Kızıltepe'de teröristler öldürüldü." dedi. Bunun İsmet Paşanın sözüyle hiçbir farkı yoktur.  İsmet Paşa ne demişti? Onu da size söyleyeyim, onu da size anımsatayım. 1938'de İsmet Paşa "Dersim'de şakileri öldürdük." diyordu. Sayın Başbakan, 2006'da Kızıltepe'de işten dönen babasını karşılayan Uğur Kaymaz'ı öldürürken "Teröristleri öldürdük." demişti. Bu ayıp da size yeter.

Bakınız değerli arkadaşlar?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Güneydoğuda siviller öldürüldüğü için kim özür diledi?

ADİL KURT (Devamla) - Şimdi, siz getirirsiniz, biliyorum. Bir saniye? Şimdi bu durumda ana muhalefet partisine seslenmek istiyorum. Siz biraz müsaade edin, sonra sözünüzü söylersiniz.

Bakınız, şu anda Meclis gündemine getirilmeye çalışılan yeni bir varlık vergisiyle karşı karşıyayız. Terör finansmanları adı altında yeni bir varlık vergisi Meclis gündemine taşınıyor. Bu varlık vergisine karşı çıkmazsak, bu terör finansmanı adı altında getirilen yasaya karşı çıkmazsak sadece biz Kürtler yanmayacağız, sadece Kürt siyaseti yanmayacaktır, çok sevdiğinizi söylediğiniz Türkan Hoca'nın derneğine el konulacaktır, siz Silivri'de gidip mahkeme izlediğiniz için sizlerin de mal varlığına el konulabilecektir. Buna karşı çıkın. Buna karşı çıkmak bir demokrasi borcudur, insanlık borcudur. Buna cevaz vermemek lazım.

Bu Hükûmet geçmiş dönemlerle benzeşmeyi aklına çok koymuştur. Aslında ben geriye dönüp baktığımda 1994'te burada oturan DYP Hükûmetinden başka bir şey görmüyorum. Örnek mi istiyorsunuz bu yasayla bağlantılı olarak? Bakınız, 4 Kasım 1993. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in sözü: "Teröre haraç veren iş adamları ve sanatçıları biliyoruz." Bugüne geliyoruz. Sizden de bir örnek vereyim. Başbakanın sözü: "PKK'nin zorla haraç aldığı iş adamlarını biliyoruz." Ne garip, ne kadar tesadüf. Ne çok birbirinize benzemeye başladınız.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Yalan mı?

ADİL KURT (Devamla) - Bir saniye?

O zaman gereğini yaparsınız.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Yalansa söyle.

ADİL KURT (Devamla) - Dur, ona geleceğim.

Tansu Çiller ne yaptı? Tansu Çiller'in sözünden sonra?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Başbakanın söylediği yalansa söylersiniz.

ADİL KURT (Devamla) - Tansu Çiller'in sözünden sonra bu ülkede, bakın bu ülkede? Bu dergi kapağı, Nokta dergisi 1993 Haziran ayının dergi kapağı. Tansu Çiller'in sözünden üç ay önce yapılmış bir kapaktır. "100 Kürt zengini." diyor burada. Bu 100 Kürt zengini içerisinde Türkiye'de ilk 10'un içerisinde 6 tanesinin ismi geçer.

Bakınız, size bir dergi kapağı daha göstereceğim. Bu da Ekonomist dergisinin son sayısı, yani bu ay çıkan sayısı. "Türkiye'nin en zengin 100'ü." Bunların içinde ise burada adı geçen Kürt iş adamlarından hiçbir tanesi yok. Tasfiye edildiler.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Çok mu üzüldünüz?

ADİL KURT (Devamla) - Tasfiye edildiler.

SIRRI SAKIK (Muş) - Onlar sermayeyi millîleştiriyorlar.

ADİL KURT (Devamla) - Kürt sermayesini, Kürt halkının halk olma bilincini bertaraf etmek için bunu göze aldınız, bu politikayı yaptınız. Bu tarz soykırıma gidildi. İş adamları bir bir katledildiler, sindirilmeye çalıştılar. Sayın Halis Toprak, iş adamı, siz çok iyi tanırsınız. On yedi yaşında bir kızla evlendiği için mi o hâle getirildi, paçavraya döndürüldü? Yok, hiç de öyle değil. Siz dersiniz ya "Doğuya yatırım yapılmıyor, terörden dolayı kimse gidip yatırım yapmıyor." Halis Toprak gitti, Lice'de fabrika kurduğu için ve bu listede ilk 10'un içerisinde olan bir Halis Toprak tasfiye edildi, yok edildi.

BÜLENT TURAN (İstanbul) - Bankayı batırdı, bankayı.

ADİL KURT (Devamla) - Daha örnekler mi söyleyeyim mi size? Behçet Cantürk?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL KURT (Devamla) - Eşi aramızda parlamenter, Savaş Buldan. Bunları kim katletti? Bunların hepsi iş adamıydı.

BAŞKAN - Sayın Kurt, lütfen sözlerinizi tamamlayın.

Teşekkür için açıyorum.

ADİL KURT (Devamla) - Evet, öyle bir bütçe yapmışsınız ki yani insanın dönüp "Hayırlı olsun." diyesi gelmiyor. Biz, sizin bütçenizden umutlu değiliz. Sizin bütçeniz bu ülkenin gerçekliğini yansıtan bir bütçe değildir, asla bu ülkenin gerçekliğiyle örtüşen bir bütçe değildir ama biz bu ülkenin geleceğinden umutluyuz. Bu ülkede halklar birlikte yaşamaya devam edecek, halklar birlikte yaşamalarına engel olacak olan bütün unsurları bir bir yok edecektir, ortadan kaldıracaktır. Bundan emin olabilirsiniz.

Sizler, ya demokratik ruhu olan Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap veren bir bütçeyle önümüzdeki döneme bakarsınız ya da demin tarihten örnekler verdim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL KURT (Devamla) - O örneklerde olduğu gibi sizler de onların yanına gidersiniz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.

ADİL KURT (Devamla) - Hepinizi en içten saygıyla selamlıyorum. Bütçenin yine de her şeye rağmen hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)