GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kadir Gecesi'ne, Nevşehir Milletvekili Filiz Kılıç'ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, Cumhurbaşkanının bugünkü konuşmasına ve Cumhurbaşkanına sorularına, eylemlere katılan gençlere ve Görkem Furkan Akşit ile Berkay Gezgin'e; Serap Yazıcı Özbudun'a seslenmek istediğine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:71
Tarih:26.03.2025

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle halkımızın ve tüm İslam âleminin Kadir Gecesi'ni de tebrik ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sayın Cumhurbaşkanı bugün konuştu ama tam da olmaması gereken bir günde, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, tahkir edici, suçlayıcı ve ülke huzurunu bozucu bir tutum sergiledi. MHP Grup Başkan Vekili bizim boykotumuzun huzur bozduğunu, kutuplaştırdığını söyledi ama Cumhurbaşkanını bugün dinlediğiyse asıl kutuplaştıranın, asıl horlayanın, asıl suçlayanın peşin peşin Cumhurbaşkanı olduğunu rahatlıkla görebilir. Ama elbette ki biz bizi görmeyenleri gömeceğiz, onlardan alışveriş yapmayacağız, o medya organları da bizi görene kadar, milyonluk mitinglerimizi görene kadar elbette ki hak ettikleri cevabı alacaklar milyonlardan. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ülkeye en büyük kötülüğü yapıyorsunuz!

MURAT EMİR (Ankara) - Öncelikle şunu ifade etmeliyim; bir tartışma var, deniyor ki: "Ekrem İmamoğlu'na yapılanlar hukuk içerisindedir. Bırakın, bağımsız yargı görevini yapsın." Bir defa bu ülkede bağımsız bir yargıdan söz etmenin olanağı yoktur. Cumhurbaşkanı birinci dereceden Adalet Bakanını atar, HSK'yi birinci dereceden atar ve yargının tepesindeki kişidir. Zaten bunu söylemekten de çekinmez ayrıca. Bakın, sözlerine baktığınızda iki ay önce "Turpun büyüğü heybede." demişti ve o sırada bu turpun ne olduğu tartışılırken şu tartışılmamıştı: Ya, Sayın Cumhurbaşkanı yürütmenin başında, yargının tepesinde, İstanbul'daki savcıyı direk gönderen kişi, talimatlandıran kişi ve o kişi delilleri biliyor, dosyayı biliyor. Üstelik delilin büyüklüğünü öyle biliyor ki "turp" diye de değerlendirebilecek kadar içerisinde bu meselenin ve bugün de "Daha büyük turp var." diyor. Sayın Cumhurbaşkanına buradan seslenelim: Nereden biliyorsunuz bu turpları siz? Bu turplar önce size mi geliyor, size mi arz ediliyor.? Siz turpları, delilleri, dosyaları, suçlamaları değerlendiriyor musunuz? Siz ettiğiniz yemine birazcık saygı duyan birisi olsanız size bu geldiğinde dahi... Bir şekilde gelirse "Ben Cumhurbaşkanıyım, ben yürütmenin başındayım, HSK'yi de büyük oranda ben atıyorum, benim bu konuları bilmemem gerekiyor." demesi gereken kişi dosyanın tam içerisinde, şimdi yeni turpların haberini veriyor ve o kadar emin ki "CHP pislik içerisinde..." Pislikleri örtemeyecekmiş CHP! Bir defa CHP tertemiz bir parti. Araya taraya Ekrem İmamoğlu'nu cezaevine koymak için bulabildiğiniz deliller ortada. Ortada delil kırıntısı bile yok, delil başlangıcı bile yok ama bu koşullarda "Pisliği örtemeyeceksiniz." diyor. Buradan söylüyoruz: Sayın Cumhurbaşkanı pislik örtme uzmanıdır. (CHP sıralarından alkışlar) 17-25'i burada akladınız, Zehra Taşkesenlioğlu'nu burada yargılamadınız, kendi Bakanlığına dezenfektan satan Bakana hiçbir şey yapmadınız ve baktığınızda, bütün o belediye başkanlarını görevden aldınız, salya sümük ağlayarak gittiler ama herkes biliyordu niye görevden alındıklarını. Tek bir işlem yapmadınız ve onlar hakkında başlatılan soruşturmalara da sonrasında İçişleri Bakanlığı el koydu, bir gram ilerletmediniz. İşte bu, pislik örtmenin ta kendisidir.

Sayın Başkan, işin çok pis olduğunu, çok kirli olduğunu biliyorlar, Sayın Cumhurbaşkanı da ifade ediyor, dolayısıyla "Biz yokuz içinde." diyorlar. "CHP'liler geliyor, CHP'liler gidiyor..." Tekrar soruyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, siz bunları nereden biliyorsunuz, niye biliyorsunuz, niye ilgilisiniz, niye bunlarla ilgili konuşuyorsunuz? Ya, siz Cumhurbaşkanısınız; bilmemeniz, duymamanız, fark etmemeniz, yanınızda bu konu açıldığında "Kapatın bu konuyu." demeniz gereken konularda dönüyorsunuz, yargıç olmuşsunuz, yargılamışsınız, infaza bile başlamışsınız. İnfaz ne? Ekrem İmamoğlu zaten şu anda infaz ediliyor. Bırakın, yargı kararını yapsın. Sen 16 milyon insanın oyunu almış adamı cezaevine koyuyorsun; 15,5 milyon oyla Cumhurbaşkanı adayımız olmuş ve seni ilk seçimde yeneceğini herkesin bildiği, en çok da senin bildiğin adayı cezaevine koyuyorsun, sonra "Bırakın, yargı işini yapsın." diyorsun; olacak şey değil! Bunun adı "faşizm"dir.

Devam edelim. Bildiğimiz suçlamalar; ne zaman sıkışsalar, ne zaman başları sıkışsa "Kutsallarımıza saldırıldı..." Geçin bu palavraları.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Emir.

MURAT EMİR (Ankara) - Biz sizi biliyoruz, Kabataş yalanından biliyoruz, "Camide içki içildi." yalanından biliyoruz. Şimdi yeni yalanlar... Efendim, Şehzade Camisi'nde 2 tane mezar taşı kırılmış. Bir defa o mezar taşlarını koruma görevi sizin, onu siz yapacaksınız. Bizim dün il başkanlığımız, belediyemiz zabıtaları oraya dizdi ki bir provokasyon yapılıp içeriye alkol şişeleri konulmasın da bu tartışma büyütülmesin çünkü provokatörleri biliyoruz biz, onlar da kendilerini biliyorlar. O zabıtalara gaz sıkıldı ve içeride ne yapıldı bilmiyoruz ama iki gün önce görüntüler yansıdı; caminin içerisinde bir polis memuru ile İBDA-C'li militanlar top oynuyorlar. Görüntüler ortada, görmeyenler, duymayanlar baksınlar. Bu provokasyonlardan ve her defasında kutsallarının arkasına saklanmaktan vazgeçin, saklanmayın, bırakın orayı, kutsallar hepimizin kutsalı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın Sayın Emir.

MURAT EMİR (Ankara) - Ama siz sokağa çıkan, alana çıkan milyonları, hak talep eden, adalet talep eden gençleri peşin peşin suçlarsanız "terörist" derseniz bunların önünü alamazsınız. Bu ülkede halk adalet istiyor ve sokağa çıkmaktan başka çaresi de kalmamış bir halk çünkü güveneceği bir yargı yok, medya organları susturulmuş, tüm devlet, tüm kamu kurumları ele geçirilmiş ve Türkiye âdeta şu anda OHAL koşullarında devam etmek zorunda kalıyor yoluna.

Bakıyorsunuz, buradan, Özgür Özel'in de mezarı kazılacakmış. Ya, siz herkesi kendiniz gibi zannediyorsunuz. Özgür Özel ölmekten de öldürülmekten de korkmaz; hiçbir CHP'li ölmekten korkmuyor ama siz korkuyorsunuz, siz korkuyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Öyle tehditlere falan kimse boyun eğmez, herkes haddini bilecek, yerini bilecek.

Basiti şudur: Korkuyorsunuz, koltuğunuz kayıp gidiyor, yapacak bir şeyiniz yok, bu halkın hiçbir sorununu çözemiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

MURAT EMİR (Ankara) - Dönüyorsunuz CHP'ye operasyon, dönüyorsunuz İmamoğlu'na operasyon... Sinyallerini veriyr, Cumhuriyet Halk Partisine operasyon yapacaklarmış. Bakın, siz değil sizin ağababalarınız gelse, Kuvayımilliye'den köklerini alan, savaş meydanlarında kurulmuş ve Mustafa Kemal Atatürk'ün partisi olan Cumhuriyet Halk Partisine operasyon yapamaz; haddiniz değil, haddinizi bileceksiniz! (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bakın, geceler boyunca eylemlere katılan, toplantılara katılan gençler sonrasında toplanıyor, gözaltında kötü muameleye maruz bırakılıyorlar, hapishaneler doldu, hapishanelere götürülemiyorlar, geri Emniyete getiriliyorlar, gözaltı merkezleri oluşturuluyor, kötü muamele çok yaygın; gözü patlayanlar var, burnu kırılanlar var, bacağı kırılıp ameliyat beklemesine rağmen gözaltında tutulmaya devam edilenler var, avukatlarıyla görüştürülmeyenler var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Emir, 9'uncu dakikadayız.

Buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum Başkanım.

Bu koşullar altında bunu anlamak yerine bastıracağınızı zannediyorsunuz ama bastıramayacaksınız.

Şimdi ben bir şeyi de buradan ifade etmek isterim: Bakın, Mustafa Kemal Üniversitesinde, Hatay'da bir öğrenci, şehit Polis Coşkun Akşit'in oğlu, şehit oğlu; diyor ki: "Arkadaşlar, eyleme gidelim." Bu şehidin oğlunu, Görkem Furkan Akşit'i yurdundan atmışsınız, yurdundan. Ya, bu yapılır mı arkadaşlar? Alın, yargılayın. Bakın, Berkay'ı da aldınız hapse; efendim, neymiş? Cumhurbaşkanına hakaret. Ya, bunlar için hapse gerek var mı? Varsa yargılarsınız ama yapamazsınız çünkü siz kendinizce bastırmak, sindirmek istiyorsunuz ama milyonların tepkisi, milyonların size karşı direnişi asla böyle sönmeyecek.

Ben buradan bir de Sayın Serap Özbudun Hocamıza seslenmek isterim beni duyuyorsa eğer, kendisini görüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sonlandıralım artık.

Buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) - Türkiye adı konulmamış bir OHAL rejimi içerisinde, seyahat özgürlüğü kısıtlanıyor, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı sınırlanıyor, RTÜK yasal sınırlarını aşıyor, basın özgürlüğü tamamen bitirilmiş durumda, bir ön sansür uygulanıyor, açıkça, net ve yazılı bir şekilde uygulanıyor ve bu koşullar altında Anayasa'mız çiğneniyor, çiğnenmektedir. Ben sadece kendisinin sessizliğini şu sözlerle gündeme getirmek ve varsa sözü, duymak isterim, Aliya İzzetbegoviç diyor ki: "Bütün bunlar bittiğinde düşmanlarımızın sözlerini değil dostlarımızın sessizliklerini hatırlayacağız." (CHP sıralarından alkışlar) Yani burada sessiz kalarak... Anayasa’nın bu kadar ayaklar altına alındığı, Türkiye'nin fiilen OHAL koşullarına getirildiği bir düzende sessiz kalma hakkınız yoktur Hocam; çıkın ilminizi anlatın veya sessiz kalın, siz bilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)