GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhuriyet Halk Partisinin olağanüstü kongresine, 19 Martta ve sonrasında yaşananlara, bazı televizyonlardaki yorumcuların söylemlerine, kuvvetler ayrılığı ilkesine, TÜİK’e ve açıkladığı enflasyon rakamlarına, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:73
Tarih:08.04.2025

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinde bir kongre oldu, olağanüstü bir kongre; Sayın Özgür Özel Genel Başkan olarak seçildi. Sayın Özgür Özel'i ve Parti Meclisini tebrik ediyorum.

Şimdi, bütün rejimlerde iktidar vardır ama sadece demokrasilerde muhalefet vardır. Peki, biz çok partili hayata geçtiğimiz andan itibaren, 1950'li yıllardan itibaren gerçek manada bir demokrasiyle, gerçek manada bir hukuk devletiyle, gerçek manada bir insan haklarıyla tanışabildik mi? Bir kısmıyla yapabildik biz bunları. Şimdi, bakıyorum burada, dünün güneşiyle bugünün çamaşırları kurutulmak isteniyor. Dünü konuşmayalım arkadaşlar, bugünü konuşalım. Bugün belli, ortada bir 19 Mart var ve bu 19 Martta bir Büyükşehir Belediye Başkanı gözaltına alınıyor. Gözaltına alınış şekli de doğru değil; ben bunları yaşamış birisi olarak söylüyorum. 12 Eylül öncesi de yaşadım, 12 Eylülde de yaşadım, 28 Şubatta da yaşadım ve çok uzun süre cezaevlerinde kaldım; gözaltına çok alındım, çok karakollara götürüldüm, çok işkencelere maruz kaldım. O nedenle, bir belediye başkanına bu şekilde muamele yapmanın sonucu ne oldu biliyor musunuz? 30 milyar dolar oldu. Bunu başka türlü de yapabilirdik yani şöyle söyleyeyim size, hani Akif'in söylemiş olduğu gibi: "Beş yüz yıllık tarih, tecrübe yarım hisse mi verdi?" diyordu. O nedenle, uzun yıllar, yetmiş sekiz yıllık demokrasi hayatına, çok partili hayata geçtiğimizden beri bu tecrübenin bize bu yarım hisseleri mi vermesi gerekiyordu?

Şimdi, gelelim bu İstanbul'daki olaylarla ilgili anayasal haklarını kullanan insanlara. Bir Anayasa var Türkiye'de. Bu Anayasa ne diyor? "Toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkına sahipsiniz." diyor. Peki, vatandaşlarımız izin almadan bu toplantı, gösteri ve yürüyüş haklarına tam ve kâmil manada Türkiye'de sahip mi? Sahip değil ki! Hangi bedelleri ödememiz lazım ki daha fazla sahip olabilelim biz bunlara? Avrupa, İkinci Cihan Harbi'nden sonra, 1960'lı yıllardan sonra önce Kömür Ortak Pazarıyla, sonra Avrupa Ortak Pazarıyla, şimdi de Avrupa Birliğiyle beraber bunları sağladı. Biz daha hangi bedelleri ödeyeceğiz? 60'ı mı ödeyeceğiz, 71'i mi ödeyeceğiz, 80'i mi ödeyeceğiz, sağ-sol kavgalarını mı ödeyeceğiz, mezhep kavgalarını mı ödeyeceğiz, etnisite kavgalarını mı ödeyeceğiz? O nedenle, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapanlar arasında provokatörler olabilir, burada Hükûmet ve aynı zamanda istihbarat, kolluk güçleri bu provokatörleri bulmalı ve onlara gereğini yapmalı. Burada genelleme yapmak da doğru değil. "Efendim, burada toplantı ve gösteri yürüyüş hakkını sağlayanlar var." Ee? "Herkesi aynı kefeye koyayım." Doğru değil. Aynı şekilde, polisin müdahalesinde de bazı polis memurlarının doğru müdahale etmediklerini gördük; bunlar videolarla sabit. Bu da aynı zamanda genelleme yapmamızı gerektirmez, bütün polis teşkilatını aynı kefeye koymamızı gerektirmez değerli arkadaşlarım. O nedenle, biz, burada yanlış yapanlara -mademki hep beraber "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir." diyoruz, burada millet iradesinin temsilcileriyiz- gelin, yargıda ve aynı zamanda yürütmede veyahut da idarede çifte standartlı olmayalım. Gördüğüm şu: Çifte standartlıyız.

Bazı televizyonlarda yorumcular var, şöyle söylüyorlar, diyorlar ki: "Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi bile gelse, bırakın Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bile bu toplantı ve gösterilere katılanlar iş bulamayacaklar." Hadi oradan be! Nerede bulamayacakmış? 2 milyon kişi 12 Eylül 1980'de tutuklandı; biz gözaltına alındık, hapishanelerdeydik, bize de öyle söylediler, benim babama da öyle söylediler, "Hepsine bir örgüt cezası vereceğiz, bir daha da devletle tanıştırmayacağız." dediler. Ben yedi buçuk sene kaldım, ne oldu? Geldim, üniversitede hoca oldum, Başbakanlıkta çalıştım, bölge müdürü oldum, geldim, şimdi milletvekiliyim, milletvekiliyim, milletvekiliyim, milletvekiliyim; demek ki doğru yapmıyorsunuz. Şimdi de bu konuşanlara karşı ben iktidar partisine sesleniyorum: Lütfen, Allah aşkına bunları susturun, konuşturmayın bunları. İnsanlar demokratik haklarını kullanıyorlarsa bunlar mutlaka ve mutlaka vatandaştırlar; bunları yapmak doğru değildir. Vatandaşlık haklarını kullananlara "Sen ilanihaye iş bulamayacaksın." demek, devlete karşı aidiyet duygusunu zayıflatmak demektir. Polise karşı bazı örgütler eylem yapabilirler, o örgütler bu şekilde insanlarını kemikleştirebilirler ama aidiyet duygusu nedeniyle oraya, gösteriye giden insanlara polis kötü muamele yaparsa o zaman devletine ve polis devletine doğru giderken de vatandaşların polise karşı olan muhabbeti ortadan kalkmış olur.

Değerli milletvekilleri, şunu söylemek istiyorum: Şimdi, bu gençler eylemlere katıldılar, gösteriler yaptılar. Burada bütün devlet, özellikle Hükûmet hoşgörülü olmalıdır, toleranslı olmalıdır ve bu toleransını yaşadık biz zaten, yapmadığımız zamanlar neler olduğunu yaşamış olduk biz burada.

Değerli milletvekilleri, şimdi, yasama, yürütme ve yargı diye kuvvetler ayrılığı ilkemiz var bizim, değil mi? Yürütme, yasamaya ve yargıya müdahale etmemelidir. Yargıya müdahale ediliyor, yargıya müdahale edildiğini görüyoruz biz buralarda. "Nasıl?" diyeceksiniz. Biraz önce diyorsunuz ki: "Şu darbe şöyleydi, bugünkü de böyle oldu."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdağ, lütfen tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Peki, soruyorum size: Ben 12 Eylülde yargılandım, yedi buçuk sene hapis yattım ve çıktım, beraat ettim, geldim buralara bakın. Şimdi kalkıyorsunuz, diyorsunuz ki: "O günler ile bugünü kıyaslayalım." Ben de kıyaslıyorum bugünü, bu kürsüde birkaç defa söyledim. Bak, beraat eden adamlar var 15 Temmuz sonrası. Benim 15 Temmuzda neler yaptığımı herkes biliyor. Bir gün de size, inşallah, burada, 17-25 Aralık öncesini, 17-25 Aralığı, 15 Temmuz öncesini ve 15 Temmuz sonrasını Darbe Komisyonu Başkan Vekili olarak uzun bir konuşmayla anlatayım ben.

Değerli arkadaşlar, burada beraat edenler görevlerine döndürülmelidir. Silahlı darbeye de karşıyız, silahsız darbelere de karşıyız. Demokrasi kisvesi altında, demokrasinin imkânlarını kullanarak yürütme "Yasamaya ve yargıya müdahale ederim." derse yanlış yapmış olur.

Değerli milletvekilleri, bir de "TÜİK" diye ekonomik meselemiz var burada. Nedir? TÜİK enflasyon rakamlarını açıklıyor. Buna Sayın Süleyman Soylu "Tayyip'i üzmeme istatistik kurumu" diyordu, daha sonra da güzellemeler yapıyordu kendisi.

Peki, söyleyeyim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdağ, lütfen tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlayacağım efendim, teşekkür ederim.

Ve aralık ayında enflasyon rakamlarını bu TÜİK açıkladı. Enflasyon sepetini hiç açıklamayan TÜİK, mahkeme kararı... Bakın, ben size demokrasiden bahsediyorum -hadi gelin- yargıdan bahsediyorum. Ya, yargı TÜİK'e "Bana şu sepetini gönder." diyor, göndermiyor. Niye göndermiyorsun kardeşim? Hani bu yargı bağımsızdı, niye gönderemiyorsun? Hani yürütme yargının üstünde değildi? Ama üstündeymiş demek ki, göndermiyor. Şimdi zorla gönderdi, şifreyle gönderdi; aralık ayında yüzde 1 enflasyon, şubat ayında enflasyon yüzde 5,2. Ya, Allah aşkına buna kargalar bile güler. Niye yapıldı bu? Sırf sadece emeklilere ve aynı zamanda memurlara düşük maaş vermek, yüzde 11 zam yapabilmek, yüzde 15 zam yapabilmek içindi. Burada bir hırsızlık var, burada bir gasp var, burada çok ciddi şekilde bir hak ihlali var. Niye bunlara müdahale etmiyoruz? Çünkü Türkiye bir hukuk devleti olmadığı için. Her zaman da söylüyorum burada: Eğer Türkiye bir hukuk devleti olmuş olsaydı Hazine ve Maliye Bakanı para harcardı, Hazine ve Maliye Bakanı para aramaya gitmezdi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlayacağım efendim.

BAŞKAN - Sayın Özdağ, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) -

Teşekkür ederim. ...İçişleri Bakanı Türkiye'de güvenliği sağlardı; bizim sokaklarımız uyuşturucunun, mafyanın veyahut da suç işleyenlerin alanları, meydanları, agorası olmazdı ve çok rahat bir şekilde buraya paralar, yatırımlar gelirdi. Şimdi gelmiyor. Niye? Çünkü Adalet Bakanı görevini yapamıyor, İçişleri Bakanı görevini yapamıyor, Hazine ve Maliye Bakanı görevinin dışında -ben ona zam bakanı diyorum, vergi toplama bakanı diyorum- gelmiş yüzde 38'lik bir enflasyonla övünen bir insanla karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilleri, son olarak şunu söylemek isterim: Şimdi, geliyoruz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni biz elli yıldır burada dünyaya tanıtmak istiyoruz. Ya, Türk Cumhuriyetleriyle ilgili bakıyorum, bizim Türk Devletleri Teşkilatımız var; Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan Güney Kıbrıs Rum cumhuriyetine, Rum yönetimine gittiler, orada büyükelçilik açtılar. Bu ne demektir? Ben seni tanıyorum demektir. Peki, biz niye tanıtamadık?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Şimdi, gelin, bunlarla ilgili bir düşünelim, bir yandan hukuku düşünelim, bir diğer yandan gelin ekonomiyi düşünelim ve aynı zamanda da gelin dış politikayı düşünelim diyorum ve hep beraber, hepimize görev düşüyor iktidarıyla, muhalefetiyle. Bu tür kayıkçı kavgalarını bırakalım, gerçekçi, bilimsel şeyler söyleyelim ve sonuçta da kazanan Türkiye olsun; kazanan partiler olmasın, kazanan genel başkanlar veya biz milletvekilleri olmayalım, aziz Türk milleti olsun arkadaşlar.

Teşekkür ediyorum.