GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yaşanan don felaketine, Genel Kurul gündemindeki İklim Kanunu Teklifi’ne, Gazze’ye ve Trump’ın açıklamasına ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:76
Tarih:15.04.2025

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük bir tabiat afeti yaşadık. Bütün Türkiye'de zaman zaman geçmişte bölgesel olarak veya şehirlerin bazı yerlerinde bu tür don felaketleri, kırağıyla da uğraşmıştık. Bir Manisalı olarak, geçmişte de Manisa Milletvekilliği yapmış birisi olarak bu tür krizleri çok fazla çözmüştük. Şimdi, gelinen noktada büyük bir felaket var. Bu felaket sonucunda havaların erken ısınması, ardından da havaların bir anda tekrar yeniden soğuması; eksi 7'lere, eksi 8'lere, eksi 10'lara doğru iklim şartlarının evrilmesi sonucunda Manisa'da üzüm bağlarının hemen hemen tamamı heder olmuş vaziyette. 1 milyar dolarlık bir ihracatımız vardı yani Manisa ihracata çok ciddi katma değer sağlıyordu, sadece çekirdeksiz üzümde şu an 600-700 milyon dolar civarında bir zarar var. Çiftçiler artık bu dönem hemen hemen üzüm piyasaya süremeyecekler ve ihracat yapamayacaklar. Diğer yerlerde ise hemen hemen her meyveyle ilgili, çiçeklerini açan bademlerle ilgili, kirazlarla ilgili ve de şeftaliyle ilgili, erikle ilgili; bunlarla ilgili de bir don felaketi var. Ardından da peki, buğdayda var mı, onu bilmiyoruz henüz daha. Peki, bunlarla ilgili ne yapılması gerekmektedir, bunu söylememiz gerekiyor. Türkiye'de doğru bir tarım politikası izlenmediği için, Tarım ve Orman Bakanlığı doğru bir politika izlemediği için bunların sonuçlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Ne yapmaları gerekiyordu? Peki, bizim ırmaklarımız korunuyor muydu? Korunmuyor bizim ırmaklarımız. Irmaklarımızın -Türkiye bu noktada çok zengin bir ülke- hemen hemen tamamı kirletiliyor. Bir yandan bizim normal vatandaşlar tarafından, bir diğer yandan atık tesislerini yapmayışımız nedeniyle yani hem sıvı atıkla ilgili hem yağmur atıklarıyla ilgili hem katı atıkla ilgili bunları yapmadığımız için, bir diğer yandan da fabrikaların buraları kirletmesinin sonucunda, zaman zaman muvazaalı işler yaparak, elektriklerle oynayarak veyahut da zaman zaman da birilerinden destek görerek çok ciddi şekilde sularımız kirlendi. Peki, sularımız kirlendi de toprağımız kirlenmedi mi? Toprağımız da kirleniyor. Bu madenlerle ilgili... Elbette ki madenleri işleyeceğiz ama bu madenleri işlerken mutlaka Batı dünyasının hangi standartlarda yani Amerika Birleşik Devletleri'nin veya Kuzey İskandinavya ülkelerinin veya Kanada'nın yapmış olduğu işler üzerine yürümemiz lazım ama "Ben yaptım, oldu." mantığıyla hareket edildiği için de bu sonuçlarla karşılaştık. Peki, ne yapılması lazım? Birincisi, TARSİM Kanunu'nun tekrar yeniden gözden geçirilmesi lazım. Ben TARSİM Kanunu'yla ilgili, geçenlerde değişiklik yapılmasıyla ilgili kanun teklifi verdim, duyan yok ve hep böyle bir âmâ rolü, bir sağır rolü, lal rolü oynayan Bakanlıkla karşı karşıyayız. Bununla ilgili olarak derhâl bu TARSİM Kanunu'nun yeniden değiştirilmesi lazım ve aynı zamanda rekabet unsurunu oluşturmamız gerekiyor. Bütün bölgelerde, bütün tarım bölgelerinde doğal afet bölgesi ilan edilmelidir çok hızlı bir şekilde. Hasar tespiti çok şeffaf bir şekilde yapılmalı ve TARSİM'deki ekspertizlerin insafına terk edilmemelidir ve çiftçilerin hemen hemen tamamının şikâyetçi olduğu konu şudur: Eksperler burada yüzde 10 ile 15 civarında TARSİM sigortasının lehine karar vermekte, çiftçinin aleyhine karar vermekte, çiftçi bu konuda itirazlarını yapamamaktadır. Çiftçinin çok hızlı bir şekilde bütün borçları ertelenmelidir ve destek paketleri açıklanmalıdır; şu ana kadar açıklanmamıştır. Biz YENİ YOL Grubu olarak Manisa ve benzer üretim bölgeleri acilen doğal afet bölgesi ilan edilmelidir diyoruz. Çiftçilerin Ziraat Bankası, Tarım Kredi ve özel bankalara olan borçları faizsiz olarak ertelenmelidir, zarar gören üreticilere doğrudan hibe ve gelir desteği verilmelidir. Onlarca bu şekilde teklifimiz var. Biraz sonra grup önerimiz konuşulacak ve grup önerimizde teferruatlı olarak bunları dile getireceğiz.

Peki, bu don felaketinin sonuçları, bir yandan suyumuzun kirlenmesi, toprağımızın kirlenmesi ve de orman yangınları, bir diğer yandan da bu orman yangınlarıyla beraber kimyasalların toprağımıza ve de sularımıza karışmasının sonuçları... Peki, iklim kanunu gelmiş buraya, bir iklim kanunu gelirken tali komisyonlarda görüşülmemiş, asli komisyona gelmiş, bir gün içerisinde geçmiş ve Genel Kurula getirilmiş. Şimdi, ben iktidar partisine diyorum ki: Kanunları siz yapıyorsunuz ve bu kanunları oy çokluğunuz nedeniyle de geçiriyorsunuz buradan, Anayasa Mahkemesini de takmıyorsunuz ve dinlemiyorsunuz. Peki, bu kanun problemli, bu kanunu siz tali komisyonlarda niye görüşmediniz, neden tali komisyonları çalıştırmıyorsunuz? Çünkü muhalefet burada az konuşsun diye yapıyorsunuz ve önergelerini fazlasıyla vermesin diye yapıyorsunuz. Gelin, bu kanunu derhâl çekin. Bu kanun derhâl çekilmelidir. Bu kanun bir iklim kanunu değildir, bu kanun bir imtiyaz kanunudur. Bu kanun aynı zamanda birilerine Türkiye'nin imkânlarını peşkeş çekme, "Param varsa kirletirim." deme mantığını, sakim mantığını hâkim kılma kanunudur. Yani "Param var, istediğim şekilde ben çevreyi kirletirim; 80 bin lira, 100 bin lira, 1 milyon lira ceza veririm ve kirletmeye de devam ederim." öyle mi? Yani bin yıl sonra, on bin yıl sonra gelecek olacak olan kuşaklara böyle bir Türkiye mi bırakacağız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdağ, buyurun lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlayacağım efendim.

BAŞKAN - Tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamam, toparlayacağım.

Şimdi, diğer bir konuya geldiğimiz zaman, Gazze konusu. Gazze'yle ilgili düşüncelerimi daha önce söyledim. Filistinliler yetmiş yedi yıldır -Nekbe'yle yani- o felaket gününden bugüne kadar topraklarını korumaya çalışıyorlar ve bu kural tanımayan, dünyayı takmayan, dünyadaki bütün kurumları takmayan, "İsrail" denen bir terör devletiyle karşı karşıyayız. Bu terör devleti geçmişte Adalet ve Kalkınma Partisiyle zaman zaman konuşuyor hatta Hamas'la, Filistin'le problem yaşadığı zaman da ara buluculuk yapmasını istiyordu Hükûmetten. Peki, şimdi niye istemiyor? Çünkü dış politikadaki savrulmaların sonucu. Peki, ne oldu Gazze'de bu 7 Ekim saldırısından sonra, 7 Ekimdeki bir olaydan sonra? Ki ben bu olayı tasvip etmemiştim. Topraklarınızı korurken ve savunurken ahlaki üstünlüğünüzü kaybetmeyeceksiniz ve gücünüzü de görmüş olacaksınız. Buna rağmen İsrail orantısız bir güç kullanarak 50 bin kişiyi öldürdü, 100 bin kişiyi yaraladı. Şimdi de Trump diyor ki: "Gazze'den çıkacaklar, Mısır kabul etti, Endonezya kabul etti, Türkiye de kabul etti."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Müsaade ederseniz tamamlayacağım.

BAŞKAN - Sayın Özdağ, tamamlayın lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - "Yok, etmedik." diyecekler, ettiler. Ya, Suriye'yi hatırlarsanız, Suriyelilerle ilgili Suriye'nin kuzeyinde bir bölgeye briket evler yapılacaktı, oraya gönderilecekti. Bir kısmı oraya gidecek, bir kısmı da Türkiye'ye gelecek. "Niye?" diyeceksiniz. İngiltere -hatırlarsanız eğer- bir anlaşma yaptı, karar çıkarttı Meclisinden, dedi ki: Biz Ruanda'ya bu göçmenleri gönderiyoruz. O zaman konuştum, Mecliste de konuştum, bunu da yazdım ve çizdim; Ruanda'ya gönderilenlerden kararnameyle 7 bin kişinin Türkiye'ye gelmesi... Niye 7 bin? Oradan, buradan bir delik açılıyor, buradan Filistinliler de bu topraklara gelsin isteniyor. Yani Trump "Gazze'den çıkın." dediği zaman çıkacaklar mı onlar? Trump veyahut da egemen güçler bir yerden "Çıkın." derlerse çıkacak mıyız? "Anadolu'dan çıkın." derlerse, "Kıbrıs'tan çıkın." derlerse çıkacak mıyız biz? Onlar mı bizim emir erimiz? Ve ben iktidara diyorum ki: Türkiye'de hamaset yapmayın. Veyahut da dışarıda da "Emret Komutanım." rollerini oynamayın diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Gazze Gazzelilerindir, Gazze'de kalacaklardır; bir tek Filistinliyi bile almamanızı istirham ediyorum.

Teşekkür ederim Başkanım.