GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/2608, 2609, 2610, 2611, 2612, 2613) Esas No.lu 2025 Yılının Nisan Ayında Ülkemizde Gerçekleşen Zirai Don Olayının Sonuçlarının Araştırılması, Üreticilerin ve Tarımsal Ürünlerin Uğradığı Zararların Tespiti ve Gelecekte Yaşanabilecek Benzer Olayların Etkilerinin En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:76
Tarih:15.04.2025

YENİ YOL GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yaşanan zirai don felaketi üzerine -grubumuzun vermiş olduğu grup önerisi üzerine- söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, mevcut iktidarın ülkeyi yönetmek yerine, uyguladığı siyasi mühendislikler nedeniyle siyasi ve ekonomik manada devasa bir kriz yaşamaktadır. Bilhassa 2017 yılında yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ekonomiden eğitime, güvenlikten yargıya, sığınmacı ve kaçak sorunundan sağlık, aile, gençlik ve dezavantajlı kesimlere, dış politikadan tarım ve hayvancılığa kadar neredeyse her alanda ciddi bir beka sorunuyla karşı karşıyadır. Özellikle tarım sektöründe girdi maliyetlerindeki fahiş artışlar, vergilerin yüksekliği, anayasal zorunluluk olan tarım desteklerinin yıllara sari olarak azaltılması ve uygulanan bir dizi yanlış tarım politikaları dolayısıyla ürün fiyatlarının neredeyse dünyada en çok arttığı ülkelerin başında geldiğimiz tüm uluslararası verilerle sabittir. Bütün bunların yanında, gıda güvenliğinin toplum sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşması karşısında ise vatandaşlarımız kendisini korumasız hissetmektedir. İhraç edilen ve görece olarak en kaliteli ve sağlıklı olduğu bilinen tarım ve gıda ürünleri bile zehirli maddeler, pestisit içerdiği gerekçesiyle Türkiye'ye geri gönderilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm dünyada gıda fiyatları özellikle pandemi sonrası ciddi oranda gerileme eğilimi gösterirken maalesef Türkiye'de devasa artışlarla rekorlar kırmaktadır. OECD verilerine göre dünyada gıda enflasyonunda, mesela tarım ürünlerinin en ucuz olduğu yaz yani haziran döneminde bile Türkiye dünyanın en yüksek gıda enflasyonuna sahip ülkedir. Dünyanın en yüksek gıda enflasyonuyla mücadele eden Türk halkının tek sorunu elbette bu da değildir. Uluslararası ve yerli raporlara ve medyaya yansıyan haberlere göre halkımız sahte ve kimyasal madde tespit edilen gıda ürünleriyle de muhatap olmaktadır. Ülkemiz tarımı, gıda güvenliğinin devasa riskler barındırdığı bir sektör hâline gelmiştir. On beş-yirmi yıl öncesine kadar tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten bir ülke konumundan bugün yurt dışından hayvan ve gıda ürünü ithal eden ülke durumuna getirildik. Üstelik her geçen gün azalan tarım ürünü yetiştiriciliği de kimyasal ve sahte ürünler yüzünden iyice bitme noktasına getirilmiştir. Bu durum Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün açıkladığı verilerle de sabittir. Tarım sektörümüz, girdi maliyetlerindeki fahiş artışlar, vergilerin yüksekliği, anayasal zorunluluk gereği tarım desteklerinin yıllara sari olarak azaltılması nedeniyle bir dizi yanlış politikalar yüzünden içinden çıkılmaz hâle getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta Ege, İç Anadolu, Akdeniz, Karadeniz ve Doğu Anadolu olmak üzere ülkemizin büyük bir bölümünü etkileyen bir zirai don felaketiyle karşı karşıya kaldık yani kırağıyla karşı karşıya kaldık. Bakınız, sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Çiftçimiz tarihî bir yıkımla karşı karşıyadır, don felaketi sadece mahsulü değil umutları da kurutmuştur. Çiftçi soruyor: "Hükûmet nerede?" "TARSİM nerede?" "Vicdanlar nerede?" diye ama Hükûmet, gençlerimizin, rakip siyasetçilerin peşine düşmüş, onları hapsetmekle meşgul.

Değerli milletvekilleri, kamuoyunun da malumu üzere, 11 Nisan 2025 tarihinde Türkiye'nin en verimli tarım havzalarından biri olan Gediz Ovası'nı -ki dünyanın 7'nci büyük ovasıdır- etkisi altına alan şiddetli don olayı Ege bölgesi ve özellikle Manisa ilimiz, İç Anadolu, Doğu Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz Bölgelerimizde tarım sektörüne büyük bir darbe vurmuştur. Mesela Manisa'nın Saruhanlı, Alaşehir, Salihli, Ahmetli, Turgutlu, Akhisar ve Şehzadeler ilçeleri ile İç Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu'da, mesela Malatya'da birçok üretim merkezi de aynı tarihlerde yaşanan kırağı felaketinden büyük ölçüde etkilenmiştir. İfade ettiğim gibi, sadece bir bölge değil tüm Türkiye tarımı bu doğal afetten yara almıştır. Üzüm bağları neredeyse tamamen yanmış, donmuş, kurumuş; bunun yanı sıra kayısı, erik, badem, şeftali bahçelerinde de yüzde 80 ila yüzde 100'e varan ürün kayıpları yaşanmıştır. Rekolte kaybı maalesef çok büyüktür. Dünya kayısı üretiminin yüzde 85'ini karşılayan Malatya'da kayısılar -hemen hemen tamamen- yüzde 80 oranında don felaketine uğramış ve Türkiye milyonlarca dolarını kaybetmiştir. Karaman'da çiçek açan milyonlarca elma ağacından -ki Türkiye'nin en önemli elma deposunun olduğu yerdir- yaklaşık 500 bin ton civarında elma ihraç etmektedirler ve bu elmalar da hemen hemen yok olmuş, şu anda Karaman çiftçileri ne yapacaklarını şaşırmış vaziyettedir. Çorum'un Oğuzlar ilçesindeki meyve ağaçları zarar görmüş, ceviz ağaçlarının dalları da kurumuş; tabii, kuruyan sadece ceviz ağaçlarının dalları değil çiftçinin umudu, kirası, mutfak masrafı, çocuğunun okul servisi parası. Tunceli'nin, Çemişgezek ilçesinde Ulukale dutunu da don vurdu. İzmir'in Menemen, Aliağa, Selçuk ilçelerinde üzüm, Kemalpaşa ilçesinde kiraz ağaçları zirai dondan nasibini aldı. Uşak'ta yine aynı şekilde meyve bahçeleri; Denizli, Pamukkale, Güney, Çal ilçelerinde elma, kayısı ve üzüm bahçelerinde soğuk hava nedeniyle zararlar oluştu. Bursa Mudanya'da üzüm bağları ve şeftali ağaçlarında büyük kayıplar var. Çanakkale'nin Bayramiç ilçesinde elma başta olmak üzere üzüm ve Trabzon hurması etkilendi. Yalova'da Altınova ilçesinde ağırlıklı olarak ilk verilere göre kivi, erik ve Trabzon hurması, Aksaray'da domates ve biber, Türkiye'nin önde gelen ceviz üretim merkezlerinden Kırşehir Kaman'da ceviz ağaçları; Adapazarı, Pamukkale, Geyve ve Taraklı ilçelerinde özellikle üzüm, erik, ayrıca şeftali, ceviz de büyük zarar gördü, fındıklar da zarar gördü. Rize'de nisan ayında etkili olan kar yağışı ve soğuk hava nedeniyle çay bahçeleri de zarar gördü. Kahramanmaraş ilçesinde ayva, ceviz, badem, kayısı, Antep fıstığı, kiraz, üzüm ve zeytin ürünleri zirai dondan etkilendi. Erzincan kent merkezi ile Üzümlü ilçesinde kayısı ve kiraz, Kemaliye ilçesinde ceviz, badem, üzüm ile bazı sebze fideleri, Tercan ilçesinde meyve ağaçları, hububat alanları, Kemah ilçesinde ceviz, kayısı başta olmak üzere bazı meyve türleri, Refahiye ilçesinde kayısı tamamen etkilenmiş vaziyette. Erzurum'da arpa ve kayısı, Niğde'de patates, Konya'da erken ekilen şeker pancarı ve meyve bahçeleri... Ki daha İç Anadolu'daki buğday tarlalarının akıbetini, arpa tarlalarının akıbetini de bilmiyoruz.

Değerli milletvekilleri, bölge insanının, üretici ve esnafın aktardığı bilgiler ve gelen ilk tahminlere göre yalnızca üzüm ürününde yaşanan kaybın ekonomik değerinin 500 milyon ila 600 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Dile bile kolay değil; bu durum, üzümde dünya çapında rekabet eden ve Türkiye ihracatının bel kemiğini oluşturan bu bölge için âdeta bir felakettir. Bu kayıp yalnızca üreticinin değil tarım işçilerinin, tedarik zinciri aktörlerinin, tarımsal sanayi işletmelerinin, ihracat firmalarının ve kırsalda yaşayan yüz binlerce yurttaşımızın geçim kaynaklarını tehdit etmektedir.

Tarım ve Orman Bakanlığına sesleniyorum: Görevinizi yerine getirin, afeti görmezden gelmeyin. Don felaketinin üzerinden günler geçmesine rağmen ne Tarım ve Orman Bakanlığı ne de ilgili diğer kamu kurumları sahada bir etkin varlık göstermiştir. Olayın yaşandığı bilgisi ulaşır ulaşmaz Tarım ve Orman Bakanlığına bir soru önergesi verdim, Bakanlığı sahaya davet ettim. Bugüne kadar bölge, doğal afet bölgesi ilan edilmemiştir; hasar tespiti şeffaf bir şekilde paylaşılmamıştır; çiftçinin borçları ertelenmemiş, destek paketleri açıklanmamıştır. TARSİM sigortası yapılan çiftçiler dahi mağdur edilmiştir. Krizi yönetmesi gereken kamu iradesinde derin bir suskunluk vardır. Geçmişte yüzlerce irili ufaklı kriz yönettik. Bir felaketin yaşanmasının ardından ilk yetmiş iki saat kriz yönetiminde altın süredir ancak görüyoruz ki ne Bakanlık ne de bağlı kurumlar bu süre zarfında gerekli hassasiyetle sahada bulunmuş, üreticinin elinden tutmuştur; üzülerek söylemem gerekiyor ki üreticimiz yalnız ve sahipsiz bırakılmıştır. Çiftçilerimiz şu anda yalnızca ürün kaybı yaşamıyor; aynı zamanda Hükûmete olan güven kaybını, devlete olan güven kaybını yaşıyor. Üreticinin yaşadığı ruh hâli şudur: "Sigorta yaptırdım ama TARSİM zararımı kabul etmiyor. Afet yaşadım ama Hükûmet afet bölgesi ilan etmiyor. Borçlarımı ödeyemem ama Ziraat Bankası alacağımı ertelemiyor. Ürettim, çalıştım, didindim ama emeğim yok sayılıyor." Arkadaşlar, bu yalnızlık sadece ekonomik değil âdeta sosyal bir travmadır.

Burada sizlerin huzurunda bir daha sormak istiyorum: TARSİM, üreticiye güvence değil mağduriyet kaynağı mıdır? Tarımda risk sigortacılığı anlamında kritik bir rol üstlenmesi beklenen TARSİM bu süreçte sınıfta kalmıştır. Don afetinin ardından birçok üretici, zararının çok altında oranlarla tespit edildiğini, ekspertiz raporlarının keyfî hazırlandığını, bağımsız gözlemcilerin sürece dâhil edilmediğini, itiraz mekanizmalarının etkisiz olduğunu ifade etmekte, haykırmaktadır. Özellikle üzüm üreticileri şunu net bir şekilde söylüyorlar: "Bağımız kurudu ama ekspertiz raporunda yüzde 30 zarar yazılmış." TARSİM eksperlerinin bazı bölgelerde, ürünün tamamen yandığı bağlarda yüzde 20-30 zarar belirlemesi sistemin güvenilirliğini sarsmaktadır. Bu durum sadece maddi değil, aynı zamanda toplumsal bir adalet krizidir. Çiftçilerimize güven bunalımı yaşatmaya hakkınız var mı?

Değerli milletvekilleri, çözüm önerilerimiz açık ve nettir:

1) Manisa ve benzeri üretim bölgeleri acilen doğal afet bölgesi ilan edilmelidir.

2) Çiftçilerin Ziraat Bankası, Tarım Kredi ve özel bankalara olan borçları faizsiz olarak ertelenmelidir.

3) Zarar gören üreticilere doğrudan hibe ve gelir desteği verilmelidir.

4) Mazot, gübre, tohum ve ilaç gibi temel girdilerde sübvansiyon oranları artırılmalıdır.

5) TARSİM'in zarar tespit süreçlerine il tarım müdürlükleri, üniversiteler, ziraat odaları ve bağımsız oluşumlar dâhil edilmelidir.

6) TARSİM ekspertizleri, üretici temsilcilerinin şeffaf katılımıyla denetlenmelidir.

7) Geçmiş yıllarda yaşanan keyfî ekspertiz raporlarıyla ilgili idari ve cezai soruşturmalar başlatılmalıdır.

8) Uzun vadeli, düşük faizli, üç ila beş yıl geri ödemesiz tarım kredileri için hazine destekli fon kurulmalıdır.

9) Ve belki de en önemlisi iklim krizine karşı bir ulusal tarımsal afetle mücadele stratejisi hazırlanmalı ve uygulamaya alınmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özdağ, tamamlayın lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - 10) Meclis bünyesinde, tarımda afet ve risk yönetimi ihtisas komisyonu kurulmalıdır.

Son söz: Tarımı bitirirseniz ülkeyi açlığa mahkûm edersiniz. Bir ülkenin sanayisi olabilir, teknolojisi gelişebilir ama eğer tarım yoksa, gıda güvencesi yoksa, çiftçi yoksa o ülke aç kalmaya mahkûmdur. Türkiye'yi bu akıbetten korumak için üreticimizin yanındayız. Ben Selçuk Özdağ olarak hem bu bölgenin insanı ve milletvekili hem bir Anadolu çocuğu olarak, bu topraklara borçlu bir yurttaş olarak çiftçimizin her daim sesi olacağım. Bu felaketin unutulmasına izin vermeyeceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde, sokakta, üreticinin yanında, her mecrada bu mücadeleyi sürdüreceğim; üreticimizi yalnız bırakmayacağız. Bu ülkenin geleceği toprağında saklıdır.

Ve kurulacak olan araştırma komisyonu burada ipe un sermemelidir, üç ay çalıştıktan sonra bir ay da uzatma hakkınız var. Daha sonra bu komisyon raporu hızlı bir şekilde yazılmalı, buraya getirilmeli. Aynen İklim Kanunu Teklifi'nde olduğu gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - 2021 yılında siz burada bir araştırma komisyonu kurmuşsunuz. Çok değerli bir çalışma yapmış Komisyon üyeleri, satır satır okudum hepsini, bütün Komisyon raporunu ama o rapordan sadece 1 maddeyi geri çektiğiniz İklim Kanunu Teklifi'ne dercetmişsiniz. "Vay anasına!" dedim ya! O kadar çalışmışsınız, emek vermişsiniz ama geride ne kalmış? Bade Harabül Basra kalmış.

İklim Kanunu Teklifi'ni de yeniden doğru getirin ve lütfen kallavi bir şekilde getirmeyin diyorum.

BAŞKAN - Sayın Özdağ, teşekkür ediyoruz.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Geri çektiğiniz kanunları da lütfen paydaşlarıyla görüşün, sivil toplum kuruluşlarıyla görüşün ve alt ve üst komisyonlarla beraber görüşün, tali ve genel komisyonla görüşün öyle getirin.

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özdağ.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Düşünerek kanun yapın ve Meclisin de vaktini almayın diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)