| Konu: | (10/2608, 2609, 2610, 2611, 2612, 2613) Esas No.lu 2025 Yılının Nisan Ayında Ülkemizde Gerçekleşen Zirai Don Olayının Sonuçlarının Araştırılması, Üreticilerin ve Tarımsal Ürünlerin Uğradığı Zararların Tespiti ve Gelecekte Yaşanabilecek Benzer Olayların Etkilerinin En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 76 |
| Tarih: | 15.04.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA HASAN KARAL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10-12 Nisan 2025 tarihleri arasında 36 ilimizi etkisi altına alan şiddetli zirai don felaketi son yılların en büyük tarımsal afetlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir. Meteoroloji Genel Müdürlüğünün uyarılarına rağmen pek çok bölgede önlem alınamamış, gece sıcaklıklarının birçok merkezde eksi 7 ila eksi 14 derece seviyelerine kadar düşmesiyle özellikle çiçeklenme dönemindeki meyve ağaçlarında yüzde 60 ila yüzde 100 arasında kayıplar meydana gelmiştir. Tarım ve Orman Bakanlığı ile Ziraat Odaları Birliğinin ilk saha raporlarına göre Malatya ve Elâzığ'da kayısı ağaçlarının yüzde 90'ı, Manisa'da üzüm bağlarının yüzde 70'i, Niğde, Karaman ve Amasya'da elma üretiminin yüzde 60'ı, Afyon ve Isparta'da kiraz bahçelerinin yüzde 80'i zarar görmüştür. Donun etkilediği ürünlerdeki toplam üretim kaybı 4 milyon tonu aşmıştır. Don felaketinin yalnızca kayısıda 500 bin tonluk, kirazda 250 bin tonluk ve üzümde 800 bin tonluk kayıplara yol açtığı tahmin edilmektedir. Sadece Malatya'daki kayısı üreticileri için hesaplanan zarar 10 milyar TL'yi, ülkemiz genelindeki toplam ekonomik kayıp ise 30-35 milyar TL bandını aşmaktadır. Bu tablo, 5,2 milyon kişinin doğrudan geçimini sağladığı tarım sektörünü, 90 milyar TL'lik yaş meyve piyasasını ve tarım ürünlerindeki dış ticaret dengesini sarsacak niteliktedir.
Zirai don yalnızca meyve ve sebze üretiminde değil aynı zamanda çay ve fındık gibi stratejik ürünlerde de ciddi kayıplara yol açmıştır. Memleketim Rize'de, özellikle sahil kesimlerinde yoğun, iç bölgelerde ise kısmen etkili olan don olayları üreticilerimizi zor durumda bırakmıştır. Zirai don nedeniyle çayda rekolte kaybı yaşanabileceği hepimizin malumudur.
TÜİK'e göre 2023 yılında tarım sektöründe toplam üretim değeri 1,3 trilyon TL'yi bulmuşken bu afetin yol açtığı kayıplar bu değerin yaklaşık yüzde 3'üne tekabül etmektedir. Özellikle ihracat geliri açısından önem arz eden kayısı, üzüm, fındık, kiraz ve elma gibi ürünlerdeki kalite kaybı Türkiye'nin bu ürünlerdeki dünya pazar payını riske sokmakta, hem ihracat gelirlerini düşürmekte hem de iç piyasada fiyat artışlarını tetiklemektedir.
Diğer yandan, iklim değişikliği kaynaklı afetlerin artış gösterdiği günümüzde tarımsal üretimi etkileyen olayların sıklığı ve şiddeti belirgin şekilde yükselmektedir. 2023'te 134 ekstrem hava olayı kaydedilirken bu sayı 2024'te 180'in üzerine çıkmış, yalnızca son üç yılda yaşanan dolu, don, kuraklık ve sel felaketleri Türkiye'nin tarım ekonomisinde 10 milyar doları aşan toplam ekonomik kayba neden olmuştur. TARSİM sistemi ise felaket karşısında, maalesef, yetersiz kalmıştır. 2024 yılı itibarıyla TARSİM'e kayıtlı üretici sayısı 2,1 milyon kişidir, bu da tarımsal üretici kitlesinin sadece yüzde 38'i demektir. Ürün bazlı sigortalılık oranı kayısıda yüzde 42, kirazda yüzde 33, üzümde ise sadece yüzde 28 düzeyindedir. Ayrıca, zarar ödemeleri çoğunlukla birkaç ay gecikmeli yapılmakta, üreticiler nakit akışlarını, maalesef, sürdürememektedir. Ayrıca, yerel tarım müdürlükleri ve ziraat odaları zarar tespitlerinde yetersiz kadro, araç ve ölçüm donanımıyla sahada etkisiz kalmış, bazı illerde çiftçiler zararın belgelenmesi için kendi telefonlarıyla çekim yaparak delil toplamaya çalışmışlardır.
İklim krizinin etkisiyle Türkiye'de 2024 yılı boyunca Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre 183 ekstrem hava olayı yaşanmıştır. 2025'in ilk çeyreğinde şimdiden 52 olay kaydedilmiş olup bunların yüzde 38'i don ve dolu vakalarıdır. Bu felaketlerin sıklaşması tarımı daha dirençli, bilimsel ve kamusal destekli bir yapıya dönüştürme ihtiyacını ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, çiftçimizin yaşadığı kayıp "Geçmiş olsun." diyerek geçiştirilemez çünkü bu, sadece bir afet değil plansızlıkla büyüyen bir yıkımdır. Bu büyük afete yönelik çözüm önerileri olarak değerlendirilmesi gereken hususlardan bazıları şunlardır:
Zarar tespiti için bölgesel tarım müdürlüklerinin insan gücü ve teknik donanımı güçlendirilmeli, tespit süreçleri şeffaf ve hızlı bir şekilde tamamlanmalıdır. TARSİM yeniden yapılandırılmalı, prim desteği artırılmalı, sigorta zorunlu hâle getirilmeli, don gibi iklim temelli risklerin tamamı kapsam altına alınmalı, tazminatlar en fazla otuz gün içinde ödenmelidir.
Zarar gören üreticilerin Ziraat Bankası ve tarım kredi borçları faizsiz olarak ertelenmeli, gerekirse silinmeli, üreticilere yeniden ekim için sıfır faizli kredi desteği sağlanmalıdır.
Afetlere karşı bölgesel risk haritaları oluşturulmalı, çiftçilere yönelik mobil erken uyarı sistemleri yaygınlaştırılmalıdır. İklim krizine uyumlu tarım politikaları hayata geçirilmeli, dona dayanıklı yerli çeşitlerin geliştirilmesi teşvik edilmeli, sürdürülebilir üretim modellerine geçilmelidir.
İç piyasa ve ihracat dengesi için arz izleme ve müdahale sistemi kurulmalı, stratejik ürünlerde stok denetimi ve müdahale alımları planlanmalıdır.
Bu büyük tarımsal felaketin sadece mevcut kayıpların telafisi açısından değil, aynı zamanda gelecekte yaşanabilecek krizlere hazırlıklı olmak amacıyla ele alınması ve yapısal öneriler geliştirilmesi hem üreticilerimizin hem de ülkemizin geleceği adına hayati önem taşımaktadır. Bu nedenlerle gereken adımların ivedilikle belirlenmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bizim meselemiz sadece bir don felaketi değil yıllardır süren öncelik körlüğüdür. Bütçede faize ayrılan trilyonlarca lira neden çiftçiye yönlendirilmemektedir? Kur korumalı mevduata 800 milyar, faize 2 trilyon aktarılırken bütçeden çiftçiye sadece 135 milyar lira kaynak ayrılması vicdani değildir. Bu bir tercih meselesidir. Soruyorum sizlere: Kuruluş amacı çiftçiyi ayağa kaldırmak olan Ziraat Bankası medya patronlarına, futbol kulüplerine, rant çevrelerine kaynak aktarmak yerine asli görevine sadık kalsaydı bugün bu millet toprağından vazgeçme noktasına gelir, bu kriz bu denli derinleşir miydi? Şüphesiz ki insanoğlu kendisine emanet edilen bu dünya cennetini maalesef cehenneme çevirmiştir. Yaratıcının kusursuz var ettiği dünya ve tabiat dengesini insanoğlu kendi elleriyle yerle yeksan etmiştir. İnsanoğlu tabiatın fıtratıyla oynamıştır. Buna bir de yönetimlerin sessizliği, vurdumduymazlığı, hatta teşviki söz konusu olunca felakete maruz kalmamız mukadder olmuştur. Tüm bu yaşanan ve yaşanacaklar karşısında her zaman olduğu gibi kadercilik kolaycılığına kaçmak kaderi de takdiri de tedbiri de anlamamak demektir.
Değerli milletvekilleri, tarımda artık günü kurtaran değil geleceği planlayan bir vizyona ihtiyaç vardır. Her yıl aynı mevsimde aynı acıyı yaşamak kesinlikle kader değildir. Bu acılar, maalesef kötü yönetimin, ihmalin ve vizyonsuzluğun sonucudur. Unutmayalım ki bu topraklarda üretimin sürdürülebilirliği yalnızca çiftçinin değil 85 milyonun ortak geleceğidir. Çiftçimizi yalnız bırakmadan afetlere karşı hazırlıklı bir tarım yapısı mutlaka inşa etmeliyiz. Erken uyarı sistemlerinden destek politikalarına, risk yönetiminden üretici refahına kadar uzanan bütüncül bir stratejiye bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır çünkü toprağı korumak, üreticiyi yaşatmak, sofralarımızın bereketini, ülkemizin yarınını güvence altına almak demektir. Biz tarımı sadece bugünün değil yarının teminatı olarak görüyoruz. Bizim tarım alanındaki siyasi vizyonumuz; üretim maliyetlerini düşüren, çiftçiyi teşvik eden ve ülkemizin gıdada tam bağımsızlığını hedefleyen bir anlayışa dayanmaktadır. Biz bu toprakların bereketine inanıyoruz, bu milletin alın terine güveniyoruz ve biz çiftçiyi yeniden ayağa kaldıracak her türlü, milletçe iradeye sahibiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)