| Konu: | (10/2608, 2609, 2610, 2611, 2612, 2613) Esas No.lu 2025 Yılının Nisan Ayında Ülkemizde Gerçekleşen Zirai Don Olayının Sonuçlarının Araştırılması, Üreticilerin ve Tarımsal Ürünlerin Uğradığı Zararların Tespiti ve Gelecekte Yaşanabilecek Benzer Olayların Etkilerinin En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 76 |
| Tarih: | 15.04.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA SİNAN ÇİFTYÜREK (Van) - Sayın Başkan, sayın vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
DEM PARTİ araştırma önergesi hakkında konuşacağım.
Şimdi, tek tek sayamayacağımız onlarca il ve yüzlerce ilçeyi kapsayan bu son mega felaket dolayısıyla büyük zarar gören üreticilerimize, aynı zamanda halkımıza, halklarımıza, işçilere, hepsine geçmiş olsun diyoruz. Ya, bu felaketler çoktandır hem Türkiye'de hem dünyada davul zurna çala çala "Geliyorum." diyordu aslında. Kanada'da ne olduğunu biliyoruz, Avustralya'da neler yaşandığını biliyoruz. Uzağa gitmeyelim, yakında, daha geçen sene Adana'da yazın bir ağır sıcaklığın toprakları nasıl kavurduğunu, bütün hasadı nasıl kavurduğunu biliyoruz. Dolayısıyla çok geçmeden yine Çukurova ve Ege'de 21 Şubat, arkasından 21, 22 Mart ve arkasında da 10, 11, 12, 13 Nisanda yaşanan bir ağır sonuç, ağır felaket var.
"Ya, bunlar zaten doğal, tabii afetlerdir. Olur zaten, engelleyemeyiz." diyebilir misiniz? Yok, hayır. Eline bir dozer geçiren, bir ne bileyim işte greyder geçiren yani teknolojiyi arkalayan "Allah ne verdi." deyip doğaya saldırırsa; doğaya, ırmaklara, yaylalara, maden alanlarına saldırırsa işte olacak olan budur. Doğa da olağanüstü tepki veriyor, vermeye devam edecektir. Öncelikle bunun altını çizmek istiyorum.
Üretici -uzatmadan şunu söyleyeyim- öyle bir noktaya geldi ki kışın beklenmedik bir don ve karla yüzleşiyor, yazın ise hiç beklenmedik bir kuraklık ve sellerle yüzleşiyor. İklimde böylesine olağanüstü değişiklikler var, bunun üzerine birkaç şey zaten söyleyeceğim. Bu nedenle çiftçi, üretici, onunla bağlantılı olarak toplum ve aynı zamanda mevsimlik işçiler başta olmak üzere, tarım işçileri çok zor durumda. İktidar meselenin etrafında dolanmadan, yapay tedbirlere başvurmadan bir an evvel hasar tespitini hızlandırılmalı ve zararı bir an evvel tazmin etmelidir.
Şimdi, bir zincirleme felaket var yani bu yaşanan felaketin etki alanı sadece tarım üreticisiyle sınırlı değil ki. Tarım demek toplum demek, bütün alan demek. Dolayısıyla tarım üreticisinin yüzleşmiş olduğu bu ağır sonuç aynı zamanda kentsel ve kırsal alanı bir bütün olarak etkiliyor ve sadece bu yerle sınırlı değil. Bakın, üretici 2026'yı düşünüyor, "2025 zaten gitti, 2026'yı ne yapacağım ben?" diyor üretici. Çukurova'dan ben bilgi aldım, elma ve şeftali ağaçlarını kökten söküyorlar, tablo bu kadar vahim yani. Dolayısıyla tüketimi etkileyecek, dolasıyla ihracatı etkileyecek, dolayısıyla gıda tedarik zincirini çok ciddi olarak etkileyecek, önümüzdeki aylarda bununla köklü olarak yüzleşeceğiz.
Şimdi, tabii, bunun belli başlı nedenleri var. Bu nedenler üzerinde benden önceki birçok sayın vekilimiz durdu, yalnız ben iki temel neden üzerinde duracağım. Bir, bu kitabı getirdim buraya. Bu kitap Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından üretilmiş, sahibi eski Sayın Başkan Mustafa Şentop. Konu sanayileşmenin 4'üncü evresi, Endüstri 4.0 ya da Japonların tabiriyle Toplum 5.0; baştan sona kitabı çok dakik inceledim yani sayfa sayfa, altını çizerek okudum, bir şey gördüm: Ele alınan konular açısından Endüstri 4.0'a ilişkin olarak, onun belli başlı parametreleri olarak yapay zekâ, nesnelerin interneti ya da diyelim ki bulut bilişimi ya da küresel inovasyon ya da diyelim ki akıllı fabrika, akıllı üretim ya da hatta robotların kurulumu ve yoğunluğu açısından -ya, sayabildiğiniz kadar- bu belli başlı bütün küresel parametrelerde bu Meclisin ürettiği kitapta Türkiye'nin adı yok. Türkiye yok hiçbir küresel parametrede yani sanayileşmemiş. Eğer sanayileşmeden şunu anlıyorsanız, 1900'lü yılların başındaki Fordist üretim tarzını, montaj hattını anlıyorsanız o zaten doksan yıldır var. Endüstrinin, sanayileşmenin 4'üncü evresinin herhangi bir küresel parametresinde Türkiye yer almıyor. Niye? "Niye"sini ayrıntılı öğrenmek, irdelemek lazım. Söylemek istediğim şey şu bağlantılı olarak: Yani yüz yıldır, Türkiye sanayileşme adına tarımı yüzüstü bıraktı, tarıma -ne derler- ikinci öge muamelesi yaptı ama tarımın kendini yüzüstü bıraktığı gibi sanayileşemedi de. Bunun kanıtı ben değilim, bunun kanıtı bu kitabın kendidir.
İkinci unsur -yine, önemlidir- aslında geri çekilen iklim yasasında gündeme getirilecekti, sonra geri çekildi. Ya, biliyorsunuz, sayın vekiller, uygarlık iklim değişikliğiyle geldi. Doğru mu? Buzlar çözüldü, insanlar mağaralardan ağaç kovuklarına çıktılar; doğayla, tarlayla, araziyle buluştular. Bakın, iklim değişikliğindeki bu tempo devam ederse insanoğlu -tabii ki sermaye bencil çıkarları için doğaya olağanüstü müdahaleyi sürdürürse- kendi eliyle iklim değişikliğini sona doğru götürebilir. Bu çok köklü bir uyarıdır, bilim adamları bu uyarıyı yapıyorlar. Bizde hızla Anadolu ve kürdistan bununla yüzleşiyor, haberiniz olsun sizin. Daha önce de bunu dile getirmiştim.
Şimdi, başka nedenler de var tabii ama esas itibarıyla bu nedenler... Bu, sera gazları dehşet verici bir şey. Türkiye, sera gazının doğaya salımında başta yer alan ülkelerden biridir, bunu atlayarak biz yol alamayız. Dolayısıyla biz sonuçları tartışırken nedenleri üzerinde durmazsak sonuçları ortadan kaldıramayız, bu açıdan nedenlerine dikkat çekmek istedim. Tarıma üvey evlat muamelesi yapılmamalı sanayileşeceğiz diye. Tarım, toplumun, dünyanın ve insanlığın geleceğidir, maalesef Anadolu ve kürdistan tarım açısından da çok ciddi sorunlarla yüzleşmektedir.
Şimdi, üretici ne istiyor? Ya, aslında üreticinin ne istediği belli; üreticinin ne istediğinden çok, üreticiyle yüzleşin; arka planında ne var üreticinin, neyi düşünüyor? Demin de altını çizmeye çalıştım: Üretici "2025'i zaten kaybettim, gitti; 2026'yı ne yapacağım?" diyor. Ve yine Mersin'de bir hocayla konuştum, dedi ki bana: "Ya, siz kayısı, elma üzerinde duruyorsunuz da bakın, arı popülasyonunun yüzde 50'si telef olmakla yüz yüze." Yüzde 50'si... İsmini vermeyeyim hocanın. Tablo böylesine büyük, böylesine ağır.
Bu nedenle bizim de ilk önerimiz: Bu bütün bölgeler -demin haritada gösterdiğim- ayrım yapılmadan acilen afet bölgesi ilan edilmelidir.
İki: Ziraat Bankası ve Tarım Kredi borçları faizsiz olarak ertelenmelidir; bu, acil bir görev olarak duruyor.
Üç: Sigortasız üreticilerin yükünü devlet, sigortalı olanın da TARSİM mutlaka zararını tazmin etmelidir hem de hızla.
Ben bir anneyle konuştum, üniversitede olan oğlunu kara kara düşünüyor. Malatya'da, Adıyaman'da kayısı üreticileriyle konuştum. Diyorlar ki Malatya'daki kayısı üreticileri: "Bu, depremden çok daha ağır sonuçlara yol açtı." Yarın akşam Malatya'ya gideceğiz, üç dört gün orada kalacağız, sonuçları yerinde görmeye çalışacağız, yanlarında olmaya çalışacağız.
Şimdi, zirai don ve küresel ısınmanın nedenleri üzerine ve alınması gereken tedbirlere ilişkin olarak bu Meclis bir strateji belirlemelidir. Tamam, anlık tedbiri alır, çiftçinin zararını karşılar ama yüzleşilen sorun bütün ayrıntılarıyla, siyaset gözüyle bakmadan, sermayenin çıkarları gözüyle hiç bakmadan, bir strateji belirlenmelidir. Eğer bu belirlenmezse burada konuşuruz, tartışırız, siyasi mesajlar veririz, dağılır gideriz.
Sonuç olarak, DEM PARTİ'nin... Doğrudan doğruya son paragrafını okuyup bitireyim: "Tüm bunlardan hareketle Nisan 2025 don afetinin tarımsal üretim üzerindeki etkilerinin bölgesel olarak tespit edilmesi, hasar tespit süreçlerinin bilimsel ve şeffaf bir biçimde yeniden değerlendirilmesi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çiftyürek, tamamlayın lütfen.
SİNAN ÇİFTYÜREK (Devamla) - ...TARSİM sistemi başta olmak üzere, tarımsal sigorta ve destekleme mekanizmalarının gözden geçirilmesi, çiftçilerin borçlarının silinmesi veya ertelenmesine yönelik bütüncül çözümler üretilmesi, tarımın iklim krizine uyumlu hâle getirilmesine dönük uzun vadeli kamusal politikaların oluşturulması, erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi ve afete karşı bölgesel direnç mekanizmalarının kurulması, iklim krizine bağlı olarak afetlerin kırsal topluluklar üzerindeki sosyal ve ekonomik etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırmasının açılmasını öneriyoruz."
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)