Konu: | (10/2608, 2609, 2610, 2611, 2612, 2613) Esas No.lu 2025 Yılının Nisan Ayında Ülkemizde Gerçekleşen Zirai Don Olayının Sonuçlarının Araştırılması, Üreticilerin ve Tarımsal Ürünlerin Uğradığı Zararların Tespiti ve Gelecekte Yaşanabilecek Benzer Olayların Etkilerinin En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 76 |
Tarih: | 15.04.2025 |
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bir siyasetçi, bir milletvekili olarak değil bir çiftçi çocuğu, torunu, evladı olarak seslenmek istiyorum: Toprak insan ve canlı hayatının temel besin kaynağıdır. Anadolu'da insanlarımız toprağa "ana" derler, "toprak ana" derler. Toprak ana fakir Anadolu köylüsünü doyurur, besler, geçindirir. Anadolu'da çiftçi Mehmet amcanın tek geliri toprağıdır. 10-13 Nisan tarihleri arasında büyük bir zirai don yaşandı. Nisan ortasında iklim krizinin etkisiyle kar yağdı, don oldu; yer yer eksi 15, eksi 20 derecelere kadar varan soğuklar yaşandı ve gelinlik kız gibi çiçek açan ağaçlar maalesef perişan oldu ve bunlara don vurdu. Fıstık, badem, elma, kayısı, ceviz, üzüm, erik, kiraz dalda dondu, pancar gibi tarım ürünleri ise tarlada dondu. Malatya ve Elbistan Ovası'ndaki kayısı çiftçi Mehmet amcanın kızının gelinlik parasıydı. Göksun'daki elma aynı Mehmet amcanın oğlunun damatlığı idi. Pazarcık ve Çağlayancerit ilçelerimizdeki üzüm, ceviz, badem, fıstık, yine Mehmet amcanın çocuklarının okuldaki defter, kitap, kalem parasıydı. O Mehmet amca ürünü sattığı zaman belki de gidecekti, o eli nasırlı eşine, yoldaşına, yol arkadaşına bir hediye alacaktı; belki bir eşarptı bu, belki bir küpe, belki bir yüzük ama büyük bir facia yaşandı. Şimdi o Mehmet amcaya sahip çıkmanın zamanıdır. Kim sahip çıkacak? Devlet sahip çıkacak. Neden devlet sahip çıkacak? Çünkü toprağa "ana" diyen Anadolu köylüsü devlete de "baba" diyor. "Devlet baba" tabiri vardır Anadolu'da. Niye devlete "baba" diyor köylü, çiftçi, yurttaş? Başı sıkıştığı zaman, zora girdiği zaman devlet ona sahip çıksın diye "baba" diyor. Öyle ya, Mehmet amca askere gidiyor, zor gün için gidiyor, devlet sahip çıksın diye gidiyor. Aynı Mehmet amca vergisini veriyor, başına bir iş gelirse devlet ona sahip çıksın diye vergisini veriyor. İşte, şimdi, bugün o gündür. Bugün devletin o Mehmet amcaya sahip çıkma günüdür. Hani, müteahhit, iş insanı, para babası Mehmet Cengiz'e hep sahip çıkıyor ya vergi aflarıyla, şimdi sıra Mehmet amcaya sahip çıkmakta, çiftçiye sahip çıkmakta. (CHP sıralarından alkışlar) Hep Mehmet Cengiz'e, Cengiz'e, nereye kadar? Biraz da bizim gariban Mehmet amcaya sahip çıkmak gerekiyor artık.
Değerli arkadaşlar, dondan Malatya -Sayın Ağbaba söyledi- Kahramanmaraş, Manisa, Ordu, Anadolu'nun pek çok bölgesi etkilendi. Bu insanların Ziraat Bankasına borçları var. Bir an evvel Ziraat Bankasına olan bu kredi borçları en az iki yıl süreyle ertelenmelidir, TARSİM ödemeleri bir an önce yapmalıdır. Asıl sorun da bir anlamda TARSİM'dir, evet, TARSİM zorunlu hâle gelmelidir, çiftçi zorunlu olmalıdır çünkü trafik sigortası yapılıyor, DASK yapılıyor ama bu poliçe mantığıyla TARSİM sigortası, TARSİM zorunlu hâle gelemez yani bu poliçe mantığı değiştirilmeli, arkasından TARSİM de zorunlu hâle gelmelidir. Şimdi, bu yaşadığımız facia sadece çiftçiyi mi perişan edecek? Hayır. Gübreciyi, mazotçuyu, şehirdeki esnafı da perişan edecek, vatandaşı da sıkıntıya sokacak. Hele bir haziran-temmuz ayı gelsin, haziran-temmuz geldiğinde değerli milletvekilleri, göreceksiniz, manava gidildiğinde o Malatya'nın, Elbistan'ın kayısısı 500 lira olduğunda, dalbastı kirazı 500-600 lira olduğunda, cevizin fiyatının çok yüksek olduğu görüldüğünde "eyvah" denecek, işte o gün çiftçinin hâli anlaşılacak belki de. O yüzden, bizim yapmamız gereken bir an önce sahip çıkmaktır.
Bakın, benim seçim bölgem Kahramanmaraş'ta ayva, elma, Antep fıstığı, badem yüzde 90 oranında yandı. Tarla ürünleri yüzde 20 ila 50 oranında yandı. Ceviz ve meyvelerin sürgünü yani yeni çıkan gözeler de yandığı için önümüzdeki yıl verim yüzde 50 düşük olacak, bir sonraki yıl yani iki yıl sonra da verim yüzde 30 düşük olacak. Dolayısıyla "Bu, bu yıl yandı gitti, heba oldu; seneye düzelir." Böyle bir şey yok. Seneye yarı yarıya, bir sonraki yıl da yüzde 30 oranında maalesef yine ürün az alınacak. Bu, çiftçinin bir yıllık değil en az üç yıllık büyük sıkıntıya girmesine sebep olacak. Zaten kuraklıkla mücadele ediliyordu, kuraklıkla ilgili sorun vardı; bir de üstüne bu geldi, tam oldu.
Şimdi, çok güzel, bir araştırma komisyonu kurulacak, Meclisteki tüm siyasi partiler bu konuda önerge verdiler ve birleştirildi. Grup Başkan Vekillerini kutluyorum, teşekkür ediyorum. Ama bir yanlış anlaşılma var. Şimdi, çiftçimiz zannediyor ki -gelen telefonlardan söylüyorum- Meclis bu konuya el attı, bizim zararımızı giderecek... Efendim, yok böyle bir şey, vallahi de yalan, billahi de yalan. Meclis ne yapacak biliyor musunuz? Önümüzdeki yıl böyle bir felaket yaşanmasın diye önlem almak için komisyon kuruyor; ey çiftçi kardeşim, senin şu anda girdiğin zararı ödemek için, senin zararını gidermek için kurmuyor bu komisyonu. O, bu Meclisin görevi değil; o, Hükûmetin görevi, iktidarın görevi, Tarım Bakanlığının görevi. Tarım Bakanlığı şunu söylemeli: "Afet bölgesi ilan ediyoruz, TARSİM'i olsun olmasın tüm çiftçinin bütün zararını devlet olarak biz karşılıyoruz." Bunu Tarım Bakanlığının söylemesi gerekiyor. Burada kurulacak komisyon, aman ha aman, yanlış anlamayın, çiftçinin şu anki zararının, o meyvecinin şu anki zararının nasıl karşılanacağı için kurulan bir komisyon değil. Nereden biliyoruz? Hemen okuyayım -bütün partilerin araştırma önergesi var, AK PARTİ iktidar partisi olduğu için iktidar partisinin araştırma önergesinden okuyayım- diyor ki: "2025 yılının Nisan ayında yaşanan don olayının etkilerinin araştırılarak benzer sebeplerle tarımsal üretimde yaşanabilecek olumsuzlukların önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerge..." Yani 2025'te yaşanan bu olayı baz alalım, önümüzdeki yıllarda bu olayı yaşamayalım diye bir komisyon kuralım, öyle değil mi? Olay bu. Şu anda, peki, dalda kayısısı giden, kirazı giden, elması giden, cevizi giden, üzüm bağı giden, pancarı giden çiftçi ne yapacak, bu zararı nasıl karşılayacak? Bitti, gerçekten insanlar bitti, gözyaşları içerisindeler. Veli Ağbaba'nın dediği gibi, evlerden cenaze çıkmış gibi şu anda çünkü her şeyleri o ağaç, o tarla, o bağ, o bahçe ama biz ne yapıyoruz? Burada -âdeta herkes sessizce, sakince- sanki biz Meclis olarak bu işi çözdük, bütün partiler anlaştık, geldik, araştırma komisyonu kuruyoruz, çiftçinin sorununu çözeceğiz; yok böyle bir şey arkadaşlar.
Bu sorunu çözecek olan Hükûmettir. Tarım Bakanının açıklama yapması lazım -Sayın Bakanın- Sayın Cumhurbaşkanının çıkıp açıklama yapması lazım, demeleri gerekiyor ki: "Biz filanca zararı..."
HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) - Yaptı, yaptı.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Söylendi mi efendim, afet bölgesi ilan edildi mi? Mesela, Kahramanmaraş afet bölgesi ilan edildi mi? AK PARTİ'li arkadaşlar "Yaptık." diyorlar da edilmedi arkadaşlar. Yani biz burada...
Türkiye Büyük Millet Meclisi burası, seçilmiş...
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Sen mi karar vereceksin afet bölgesi ilan etmeye, sen mi karar vereceksin?
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Sevgili Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisi burası, seçilmiş milletvekilleriyiz; biz, milletimize, vekâletini taşıdığımız millete doğru konuşmazsak olmaz. Bu araştırma komisyonu bu çiftçimizin, bu insanların bu sorununu çözecek komisyon olmayacak arkadaşlar. Vatandaş, çiftçi şunu bekliyor: "Çok şükür, Meclis komisyon kuracak, bizim bu sorunumuz giderilecek." Böyle bir şey yok. Bu, önümüzdeki sene böyle bir olay yaşanmasın, tedbir alalım diye kurulan bir komisyon. Oysa, bir kez daha söylüyorum, Bakanlığın, Cumhurbaşkanlığının çıkıp "Kahramanmaraş'ta zarar şu kadar; zarar tespiti yapıldı, bu kadar. Biz, çiftçiye -TARSİM olsun olmasın- bütün ödemeyi yapıyoruz; Malatya'da yapıyoruz, Manisa'da yapıyoruz, Ordu'da yapıyoruz, Tekirdağ'da yapıyoruz. Ey çiftçi, rahat ol, merak etme, hiç moralini bozma; devlet baba yanında, biz gereğini yapacağız." demesi gerekirken denmiyor. Meclis komisyonu kurulacak, dostlar bizi alışverişte görsün diye, o mantıkla bir anlamda insanlar aldatılıyor. Bu aldatmanın parçası olmamak gerekiyor, biz kendi adımıza bunun bir parçası olmayacağız. Sayın Başkanım, komisyonun kurulması doğru, olmalı, önümüzdeki yıla ilişkin bir çalışma yapılmalı ama şu anda hazır bulunan sorunu çözmüyor. Maraş'ta bir deyim vardır, "Önce ağzındaki cevizi kıracaksın." derler. Şu anda bizim sorunumuzun çözümüne bu yardımcı olmuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztunç, tamamlayın lütfen.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, Kahramanmaraş'ta Pazarcık ilçemizde ve Pazarcık ovamızda büyük bir sorun var. Pazarcık ovamızda baraj var, 70 milyon metreküp su var barajda; bunun 15-18 milyon metreküp arası, evet, doğru, barajda kalması gereken su ama geri kalanının çiftçiye sulama amaçlı verilmesi gerekiyor. Her yıl verilirdi bu, 2 kez, 3 kez verilirdi; bu yıl verilmiyor. Yahu, zaten deprem vurdu, aha don vurdu, bir de suyu vermiyorsun; böyle bir vicdansızlık olur mu? Çağrıda bulunuyorum Devlet Su İşlerine: Bu su çiftçiye bir an önce verilmeli, 1 ya da 2 kez çiftçi ürününü sulamalıdır, aksi takdirde o çiftçi de batacak, perişan olacaktır diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)