GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dün İstanbul'da meydana gelen depreme, Ekrem İmamoğlu’na, (2/3040) esas numaralı Kanun Teklifi’ne, manda ve himaye meselesine, Birinci Meclisten Anıtkabir'e doğru yürüyüşlerine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:80
Tarih:24.04.2025

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, dün İstanbul'da meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem ve 9'u 4 ve üzeri olmak üzere toplam 266 artçı deprem İstanbul'da yaşayan yurttaşlarımızı derin bir kaygıya ve korkuya haklı olarak sürüklemiştir. En büyük tesellimiz bir can kaybının ve önemli bir mal kaybının olmamasıdır, bir kez daha böyle depremlerin meydana gelmemesi de en büyük dileğimizdir. Ancak yaklaşan deprem gerçeğinden, daha da büyüğünün gelebileceği gerçeğinden kendimizi uzak tutamayız. Bu çerçevede, siyaset dünyasından gelen açıklamalara bakıyorum, "Deprem meselesi siyasetüzeridir." diyorlar. Bu memlekette herhangi bir konuda kim sorumluluktan kaçmak istiyor ise o konuyu "Siyasetüzeri yapalım." demektedir. Oysa dönemler itibarıyla bu işte sorumlu olanlar demokrasinin en temel kuralı gereği dönüp vatandaşa hesap vermek zorundadır.

Şimdi, ben söylüyorum, 1994'ten 2019'a kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesini aralıksız yirmi beş yıl yöneteceksin, sonra diyeceksin ki: "Bu mesele siyasetüstüdür. Dolayısıyla bu işe siyaset karıştırmayalım." Ben diyorum ki 2019'dan sonra da biz yönettik, 2019'dan sonraki yerel yönetimin hesabını bize soracaksınız ama önceki hesabını da yurttaşa vereceksiniz. Ha, ayrıca, 2002'den bu yana yirmi üç yıldır memleketi herhangi bir kesinti olmadan yöneteceksiniz, sonra deprem konusundaki bütün eksiklikleri bir başkasına atma gibi, gerçekten yüz kızartıcı bir suçu açıkça işlemeye gayret edeceksiniz. Bunu niye söylüyorum biliyor musunuz? İstanbul'da son seçimde 1 milyon fark yemiş dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı diyor ki: "1,5 milyon acil yenilenmesi gereken ev vardır ve bunun yüzde 30'u da acilin acilindedir." Peki, ne zamandan beri bu böyle? Herhâlde otuz yıldan, kırk yıldan beri bu böyle. Peki, ne yaptın? Ne yaptın, soruyorum: Merkezî Hükûmette ne yaptın, yerel yönetimde ne yaptın? Ha, diyebilirler ki: "Memleketin kaynağı yeterli değil." Ben size söyleyeyim: Ekrem İmamoğlu'nun tutukluluğundan bu yana bu memleketin 50 milyar dolarlık yedek akçesini yaktınız. 50 milyar dolara 1 milyon evin yenilenmesi mümkündür. Yani "Sizin için Ekrem İmamoğlu'nun içeride kalması mı yoksa 1 milyon evin yenilenmesi mi?" diye sorulduğunda siz "Ekrem İmamoğlu yeter ki içeride kalsın, vatandaş çok da uygun olmayan evlerde otursa da olur." diyorsunuz. Sonra, burada, yine yüzünüz kızarmadan hukukun araçsallaştırılmasından hiç bahsetmiyorsunuz. Ekrem İmamoğlu tutuklu, Ekrem İmamoğlu'nun avukatını gözaltına aldınız, bu sabah da Ekrem İmamoğlu'nun avukatının avukatını gözaltına aldınız; hâlâ burada konuşabiliyorsunuz. İnsanda biraz hayâ olmaz mı arkadaşlar? Ayrıca, söyleyeyim size: Ekrem İmamoğlu, evet, hapishanede; Ümit Özdağ da hapishanede, sonra Selahattin Demirtaş da içeride. Bu üçünün ortak özelliği ne? Bu üçünün ortak özelliği olası bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde en güçlü adaylar olmaları. Yani siz adaylarımızı içeriye atarak elimine etmeye çalışacaksınız, sonra da gelip bize burada hukuktan bahsedeceksiniz. Gerçekten bunlar biraz ar duyma meselesidir. Ha, diyorsanız "Vatandaşın parasını çaldınız..." Bakın, size bir kanun teklifi getirdim -esas no.su (2/3040)- ben verdim, diyorum ki: "Siyasete giren herkesin, istisnasız bütün milletvekillerinin, Cumhurbaşkanlarının, yardımcılarının, bakanların, yardımcılarının, belediye başkanlarının siyasete girmeden beş yıl evvelki mal varlıkları MASAK tarafından araştırılsın, saptansın, raporlansın; siyasette her yılki durumları da raporlansın. (CHP sıralarından alkışlar) Bunlar adliyeye konu olamıyor mu? Savcıları, hâkimleri etki altına alıyorsunuz; bunların davasını açtırmıyor musunuz? Hiç olmazsa devletin malını kim çalıyor, vatandaş görsün; var mısınız? Atıp tutmakla olmuyor bunlar, hadi göreyim kahramanlıklarınızı; bunun altına imza atın, ben de diyeyim ki gerçekten temiz siyaset istiyorlar. Biriniz imza atamazsanız burada nutuk dağıtmamalısınız. Bunun altını özellikle çizmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Ha, söyleyeyim: Bir de burada bir manda ve himaye meselesidir gidip duruyor. Açıkça söyleyemiyorlar da böyle bizim gruba kaçamak kaçamak bakıyorlar, manda ve himaye...

Ben size söyleyeyim: Bu grup Mustafa Kemal Atatürk'ün, Deniz Gezmiş'in, Bülent Ecevit'in grubudur. Dolayısıyla, kiminle nasıl konuştuğunuzu bir kere bilerek konuşacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bilerek konuşalım, tartışalım.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Ayrıca "Özgür Filistin, tam bağımsız Türkiye." diye bağırıyoruz tünelde, kolluk kuvvetleri "Kanunsuz slogan atıyorsunuz." diyorlar. Soruyorum ya: Hangisi kanunsuz; özgür Filistin mi kanunsuz, tam bağımsız Türkiye mi kanunsuz, hangisi? Hangi manda ve himayeden bahsediyorsunuz? Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan tanıdı; gıkınızı çıkarabildiniz mi, gıkınızı çıkarabildiniz mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Bakın, 50 binden fazla insan Gazze'de öldü, Trump "Hicret edeceksiniz." diyor, "Burayı boşaltacaksınız." diyor; Trump'a gıkınızı çıkarabildiniz mi? Yani "manda ve himaye" lafını ağzınıza almadan evvel kime karşı ağzınıza aldığınızı 50 kere düşüneceksiniz.

Nihayetinde şunu söyleyeyim: Cumhuriyetin kurucu partisinin Birinci Meclisten Anıtkabir'e doğru yürüyüşünü engellemeye çalışırsanız, o yasal bir barikata değil cumhuriyet karşıtı bir engele dönüşür, biz de onu kırar geçeriz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)