Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 84 |
Tarih: | 07.05.2025 |
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname... Torba kanun teklifinin 12'nci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu iktidarın siyaset yapma tarzını ifade eden çok fazla söz var ama fazla söze gerek yok diyorum. Bu anlayış, her iş ve icraatta kendisini gösteriyor. Bana göre iş bilmezliğin "ben yaptım oldu" mantığının ve yalap şalap, günübirlik düzenlemelerin yansımasını özetleyen en özlü tanım sanırım "Hep Sonradan" adlı şarkı sözleri olsa gerek. Ne diyor bu sözler?
"Ne sen bulutsun ne de ben yağmur,
Ne sen mağrur ne de ben mağrur,
Hep sonradan gelir aklım başıma,
Hep sonradan, sonradan."
Burada ifade etmeye çalıştığım şey tam olarak iktidarın iş bilmezliği ve kötü niyetidir. Bir iş yapıyor, millet feryat ediyor, dön, tekrar yap; bir kanun hükmünde kararname çıkarıyor, yanlış oluyor, dön, tekrar yap; bir kanun düzenlemesi getiriyor, itiraz ediyoruz, "Yanlış." diyoruz, komisyonda "Yanlış." diyoruz, Genel Kurulda "Yanlış." diyoruz, dinlemiyorlar, kanunu çıkarıyorlar, sonra her şey sarpa sarıyor, dön tekrar yap yani mısralardaki gibi hep sonradan mı akılları başlarına geliyor emin değilim ama sebep oldukları her düzensizliğin, hatanın, zararın faturasını kendileri yerine millete ödettiklerini çok iyi biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu çoğu zaman iş bilmezlik ama daha çok da kötü niyetten başka bir şey olmadığına eminim. Engellilerle ilgili kanundan tutun da bugün AYM'nin reddettiği hayvan hakları düzenlemesine kadar toplumu ilgilendiren meselelerde hep ipe un serme alışkanlığı var. Kendi iktidarlarının çıkarına ilişkin bir konu olduğu zaman ise bir gecede kanun çıkarıveriyorlar. Sonra, huzurdaki torba düzenlemesi de ve içindeki maddeler de böyle. Yıllardır kangren olmuş sorunları zamanında çözmüyorlar, sorunlar gittikçe büyüyor ve bakıyorsunuz, bir gün huzura "Pat!" diye bir düzenleme geliyor. Yahu, elbette getirmeniz lazım, elbette bu sorunların çözülmesi lazım ama yıllarca niye göz göre göre bunlar yaşanırken gözlerinizi kapatıyorsunuz? Her meselede sadece sonuçları konuşuyor ve konuşmamızı istiyorsunuz. Yanlış işleriniz konuşulduğu zaman da bize ve halkımıza düşman hukukunu uyguluyorsunuz. Yanlışlarda ısrar ediyorsunuz. İşin içinden çıkamadığınız zaman da yalap şalap düzenlemelerle huzurda caka satıyorsunuz. Çok bilmiş bir tavır ve kibirle "Yaparsa AK PARTİ yapar." diyorsunuz, yaptıklarınız ortada. Zamanında yapılmayan doğru işleriniz de milletimize zarar veriyor, yanlış olanlarla ilgili de sizi uyarıyoruz, dinlemiyorsunuz, "Yaptıklarımızda hikmet arayın." diyorsunuz. "Zamanında niye yapmadınız?" dediğimizde de "Biz devlet yönetiyoruz, bakkal dükkânı işletmiyoruz." diyorsunuz. Tıpkı barış ve kavgalarınızın konjonktürel olması gibi, tıpkı çözüm ile çözümsüzlük süreçlerinizin zamana göre değişmesi gibi, üç ay önce biz bir şey söylüyoruz, hain oluyoruz; üç ay sonra aynı şeyi siz söyleyince en âlâ vatansever oluyorsunuz.
Vaktinde yapılmadığı için zaman, can ve mal kaybı yaşanılan düzenlemelerden biri de hakkında söz aldığım mevzu madde ve 12'nci ve 13'üncü maddeler. Ülkemizde Avrupa Birliği müktesebatına uyum için belirlediği takvim çerçevesinde, 2002 yılında, sadece sağlık alanında imdat çağrıları için kullanılan 112 kısa numarasının ulusal kapsamda tek acil çağrı numarası olarak tahsis edilmesine karar verilmişti. 2021 Haziran ayı itibarıyla 81 ilde uygulamaya konulmuş; böylece, itfaiye, Jandarma, Emniyet ve gerekli tüm birimlerin en kısa sürede olay yerine ulaşmaları amaçlanmıştı. Peki, aradan bunca zaman geçmesine rağmen kanun maddesinde yani 13'üncü maddede ve gerekçesinde belirtilen yanlış ve kasıtlı kullanımlara yönelik yaptırımlar neden daha önceden hayata geçirilmedi? Bunca zaman kaybına, insan hayatına, can ve mal kaybına neden olan yanlış ve kasıtlı kullanımların faturasını birileri ödemeyecek mi? "Birileri" dediysem, vatandaşlarımızdan bahsetmiyorum elbette; iktidardan yetkili birileri sorumluluk almayacak mı? Elbette almayacak; bugüne kadar aldı mı ki bundan sonra alsın, değil mi?
Değerli milletvekilleri, birkaç kelam da iktidarın zehirli dilinin nelere sebep olduğundan bahsetmek istiyorum. Bunca zamandır siyasetin çoğu zaman yargı eliyle dizayn edildiğini biliyoruz; yargının iktidarın muhalif kesimlere, daha doğrusu kendisine biat etmeyen herkese karşı kullandığı en etkili silahı hâline geldiğini de biliyoruz. Son zamanlarda ise siyasetin merkezi adliye koridorlarına taşınmış, neredeyse Emniyet sorgu odaları ve savcı ofisleri siyasi partilerin yönetici ve mensuplarının uğrak mekânı hâline getirilmiştir. Yoğunluktan olsa gerek, adliye ve Emniyet odalarına getirmeye fırsat bulamadıklarına ise evlerinin önünde, çocuklarının yanında, çarşıda, pazarda, yolda, protokol mekânlarında yumruklu saldırıların, kurşun göndermelerin, silahlı saldırıların hedefi hâline getirmektedirler. Son olayda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına yapılan yumruklu saldırı ne ilk sanırım ne de sonuncu olacağa benziyor. Bildiğim bir şey mi var, böyle diyorum?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdağ, lütfen tamamlayın.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Elbette var, zira iktidar ve bileşenlerinin her söz ve davranışı bunun devam edeceğini söylüyor. Bakınız, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Özgür Özel'e yapılan saldırının azmettiricisi maalesef bugünkü iktidar ve yetkililerinin söz ve beyanlarıdır çünkü biz burada bir söz söylediğimiz zaman, Sayın Cumhurbaşkanı söylediğinde sarayda veya Külliye'de kalmıyor o söz. Nerede kalıyor? Anadolu sathına yayılıyor. Milletvekilleri burada bir söz söylediği zaman burada kalmıyor bu sözler, Anadolu sathına yayılıyor. Aşağı doğru inerken arkadaşlarımız söylediler, silah oluyor, sopa oluyor, nefret dili oluyor, kavga oluyor hatta cinayet oluyor; sandık önlerinde oy kullanırken insanlar birbirlerini öldürüyorlar.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede muhalif siyasetçiler, yazarlar, doktorlar veyahut da vatandaşlarımız sürekli olarak susturulmak isteniyorlar ve diyorum ki ben: Gelin, hep beraber birbirimizin konuşmalarından rahatsızlık duymayalım. Fikirlerin çarpışmasından hakikat şimşeği doğar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Ama birileri şöyle söylüyor... "Konuştuklarımızda hikmet arayın." diyorlar ve "Siz, ne söylüyorsak tasdik edin." diyorlar. Biz tasdik etmeyeceğiz, fikrimiz hür, vicdanımız hür ve irfanımız hür diyeceğiz. Bu duygular içerisinde bu kanuna yani bu torba yasaya hayır diyoruz.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)