Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 85 |
Tarih: | 08.05.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA SADULLAH ERGİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 200 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine YENİ YOL Partisi Grubu adına söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hatırlanacağı üzere, Türkiye, 2017 yılında yapılan Anayasa değişiklikleriyle parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçmişti. O tarihte istikrar, hızlı karar alma, güçlü yönetim ve koalisyonları önlemek gibi kavramlarla savunulan bu sistemin yedi yıllık uygulama sonuçlarına baktığımızda denge denetim mekanizmalarını zayıflattığı, kuvvetler ayrılığını işlevsiz hâle getirdiği ve yürütme erkini tek bir iradenin inisiyatifine bıraktığı net olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca, koalisyonları önleme iddiası boşa çıkmış, parlamenter sistemde seçimlerden sonra yapılan koalisyonları bu sistemde seçimlerden önce yapmak zarureti doğmuştur. Yola çıkarken hedeflenen "istikrar" ve "güven" kavramlarına bugün hasret kalmış durumdayız ancak ben görüşülmekte olan bu kanun teklifinin içeriğinden ziyade, ülkemizde yaşadığımız adalete güven sorunu ve yargı organlarının yapısal ve fonksiyonel sorunlarına olabildiğince objektif bir pencereden bakmaya çalışacağım.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye'de yargının bağımsız, tarafsız ve güven veren bir noktada olduğunu söylemek maalesef mümkün değil. Türkiye'de adalet alanında yaşanmış örneklerin son altmış beş yılına bir mercek tutarak toplumun vicdanında yara açmış, adalete olan güveni aşındırmış, yargısal aktivizme örnek olacak hadiselerden bir özet sunmaya çalışacağım; yapacağım tespitler yaşandığı dönemi yargılamak amacıyla değil, bu tespitlerden sonra "Bağımsız, tarafsız, güven veren bir adalet sistemini nasıl inşa edebiliriz?" sorusuna cevap aramak için olacaktır.
Değerli katılımcılar, ilk olarak 1960 darbesi sonrasındaki manzaraya şöyle bir bakalım: 520 hâkim ve savcının görevden alındığı, 235'i general, 3.500 subayın emekli edildiği, 147 öğretim görevlisinin işine son verildiği ve darbe sonrası kurulan Yüksek Adalet Divanında yapılan yargılamaların fecaatle sonuçlandığı bir dönem oldu. 395'i milletvekili olmak üzere toplam 592 sanık yargılandı; Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan idama mahkûm edildi ve idam edildiler. Ayrıca, çok sayıda siyasetçi de hapis cezasına çarptırıldı.
12 Eylül 80 müdahalesinden sonra ise 650 bin kişi gözaltına alınmış, 210 bin davada 230 bin kişi yargılanmış, 517 kişi hakkında idam cezası verilmiş, 50 kişi idam edilmiştir ve çok sayıda gazeteci yargılanmış, 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılmış, 30 bin kişi sakıncalı bulunarak işten atılmış, 16 siyasi parti kapatılmış.
90'lı yıllarda ise özellikle OHAL bölgesinde zorla kaybetme, faili meçhul cinayetler ve işkencelere yönelik etkin soruşturma yapılmaması ağır mağduriyetlerin yaşanmasına ve cezasızlık algısının yerleşmesine maalesef neden olmuştur. Bu müdahalelerin etkisi altında kalmış olan yargı döneminde 92'de Sosyalist Parti kapanmış, 93'te HEP kapatılmış, 98'de Refah Partisi kapatılmış, 2001'de Fazilet Partisi kapatılmış ve 2003'te de HADEP kapatılmıştır. Bu dönemde bakkal dükkânı kapatır gibi siyasi partiler kapatılmıştır.
28 Şubat 1997 sonrasında ise dindar insanların şirketlerine ambargolar uygulandı, muhafazakâr kesimin dernek ve vakıfları yoğun baskı altına alındı, bir kısmı kapatıldı, mal varlıklarına el konuldu, MÜSİAD'ın 2 genel başkanı Erol Yarar ile Ali Bayramoğlu yargılandı ve mahkûm edildi. -Bugün ise aynı muamele TÜSİAD başkanlarına yapılıyor- Hâkim ve savcılar otobüslerle Genelkurmay karargâhına taşınıyor ve burada verilen brifingler doğrultusunda karar vermeye zorlanıyor. Aynı dönemde Refah Partisinin Kayseri, Sincan, Sultanbeyli belediye başkanları yargısal aktivizmin bariz örnekleri olarak yargılanmış, mahkûm edilip görevlerinden uzaklaştırılmışlardır. Yine, İstanbul'un Refah Partili Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan şiir okuduğu için yargılanmış, mahkûm olmuş, cezaevine girmiş ve belediye başkanlığından ayrılmıştır. 2007 yılında başlayan Ergenekon soruşturması ve daha sonra KCK ve Balyoz davalarında yaşanan geniş ölçekli tutuklu yargılamalar ve ceza usul hükümlerinin ihlal edildiği uygulamalar kamuoyu vicdanında rahatsızlık oluşturmuş örneklerdendir. Anayasa Mahkemesi 1 Mayıs 2007 tarihinde meşhur 367 kararını vermiş, 14 Mart 2008'de AK PARTİ'ye kapatma davası açılmış, 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan hain darbe girişiminden sonra yapılan yargılamalarda kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi, müddei iddiasını ispatla mükelleftir ilkesi, lekelenmeme hakkı ihlal edilmiş, kamu çalışanları toplu ihraçlarla işlerinden atılmış, âdeta "Gidin, suçsuz olduğunuzu ispat edin." denilmiştir. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına rağmen Osman Kavala, Can Atalay ve Tayfun Kahraman gibi isimler cezaevinde tutulmaya devam edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Selahattin Demirtaş hakkında verilen hak ihlali kararları dikkate alınmamıştır. Yine, Rahip Brunson davası, Büyükada davası, Deniz Yücel davası gibi dosyalarda yaşanan olaylar hatırlamak istemediğimiz hadiselerdir. Şu an itibarıyla Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ hâlen tutuklu yargılanmaktadır. Yerel seçimler sonrasında Türkiye'nin değişik bölgelerinden ağırlıklı DEM PARTİ'li ve Cumhuriyet Halk Partili muhalif belediye başkanları tutuklanmıştır. Bu belediyelerin bir kısmına kayyumlar atanmıştır. En son İstanbul Büyükşehir Belediyesinde operasyon yapılmış, Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşları tutuklanmıştır. Bu tutuklamanın Cumhuriyet Halk Partisinin Cumhurbaşkanı adayının belirleneceği temayül yoklamasından üç dört gün önce yapılması yapılan işlemlerin siyasi amaçlı olduğuna dair güçlü bir algı oluşturmuştur.
Yukarıda saymış olduğum örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu örneklere baktığımızda, Türkiye'de yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusundaki sorunların tarihsel bir karakter taşıdığı görülmektedir. Toplumsal barış ve huzuru sağlamanın yolu, adalete olan güveni tesis etmekten geçer.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz cumartesi günü Meclis Başkan Vekilimiz Sırrı Süreyya Önder'i kaybettik, pazar günü de defnederek Rahmetirahman'a yolculadık. Aynı gün Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel'e menfur bir saldırı yapıldı. Bu saldırıyı telin ediyoruz, bir daha yaşanmaması en içten dileğimiz.
Sırrı Süreyya Önder'in gerek hastane günlerinde ve gerekse vefatından sonra ortaya çıkan tabloyu dikkatle incelemek, ortaya çıkan manzarayı doğru okumak ve ders almak gerektiğini düşünüyorum. Hak ettiği bir ilgi ve sahiplenmeyle yüreklere defnedilen merhum Sırrı Başkanın Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılan taziye salonundan bir kare resim bugün gazetelerde ve sosyal medya gündemindeydi. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli Sırrı Süreyya Önder'in fotoğrafına müşfik bir tonda dokunmakta ve âdeta sıvazlamaktaydı, göründüğünden daha anlamlı bir kareydi bu. Oysa aynı Sırrı Süreyya Önder en son 2018'de Kandıra Cezaevine gönderilmişti yaklaşık bir yıl, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla tespit ettiği ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği kararıyla tahliye edilmişti. Cezaevine giren Sırrı Süreyya Önder ile fotoğrafta yanağı sıvazlanan Sırrı Süreyya Önder aynı kişiler. Bu süreçte değişmemiş bir kimliği vardı. O hâlde Sırrı Sıraya Önder'i cezaevine yollayan işleyişi tekrar sorgulamak gerekmiyor mu? Bu nedenle, Meclisimize düşen görevler var. Bunlardan birincisi; Sırrı Süreyya Önder gibi cezaevlerinde hak etmedikleri hâlde hürriyetlerinden yoksun kalmış, Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararı verdiği dosyalara rağmen özgürlüğüne kavuşamayanların dosyalarının tekrar gündeme alınarak gereğinin yapılmasını bekliyoruz. İkincisi ise Parlamentodaki tüm grupların en geniş biçimde temsil edileceği bir araştırma komisyonu kurulması. Kurulacak komisyonda gençlerimizi ve çocuklarımızı huzur içinde yaşatacak bir Türkiye zemini oluşturabilmek için bir araya gelmeli ve kalıcı bir çıkış yolu oluşturabilmeliyiz. Yargıya olan güveni en kısa sürede tesis edemezsek ülkemiz telafisi mümkün olmayacak toplumsal ve ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalacaktır. YENİ YOL Grubu olarak başvurumuzu önümüzdeki hafta salı günü Meclis Başkanlığımıza sunacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin, lütfen tamamlayın.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Son sözümü söylüyorum: Bağımsız ve tarafsız, güven veren bir adalet sisteminin kurulması temennisiyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)