Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 85 |
Tarih: | 08.05.2025 |
YÜKSEL ARSLAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6087 sayılı Kanun'un ek 2'nci maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bir sorunu dile getirmek istiyorum. Ankara'da halk arasında "Birinci Sanat" diye bilinen, yüz yirmi yılı geçmiş bir tecrübesi olan Ulus Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi hiçbir gerekçe gösterilmeden kapatılmak isteniyor. Binlerce teknik eleman mezun eden bu okul, devlet kaynaklarını verimli kullanmamak bahanesiyle "Kamu yararı görülmedi." diye kapatılmak isteniyor. Tarihî binanın kime verileceği, ne amaçla kullanılacağı bilinmemektedir. Buradan Millî Eğitim Bakanını uyarıyorum: Teknik okullara en çok ihtiyaç duyulan bu dönemde sürdürülebilir kalkınmada ve nitelikli insan kaynağının karşılanmasında teknik eğitim hayati öneme sahiptir; ara eleman değil aranan eleman ve usta yetiştiren okulu kapatmak yanlıştır. Bu karardan acil dönülmesini rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri "Başkanlık sistemine geçtik, yeni bir sistem kurulmalı." diye müsteşarlıkları ve yardımcılıklarını kaldırdınız. Öyle ki müsteşarlar gereğinde bakanları başbakana şikâyet edecek kadar güçlü ve kurumun hafızasıydı, bunların mutlaka korunması gerekiyordu. Yılların tecrübesiyle, eğitimi ve uzmanlığıyla, yüksek sorumluluk duygusuyla devletin çıkarlarının düzenli çalışmasını sağlayan müsteşarlık kurumunun kökü binlerce yıllık devlet geleneğimize dayanmaktadır. Müsteşarlıkların kaldırılıp yetkilerinin bakan yardımcılarına verilmesi son derece yanlış bir karardır; bu karar, zincirleme çürümenin devlet temeline kadar inmesinin adımlarından biridir. Kurallara, geleneklere ve tecrübeye dayalı yönetim tarzı başkanlık sisteminin kurbanı olmuştur. Âdeta devletin hamallığını yapan bir kurumu lağvederken sonuçlarının ne olacağını hiçbir hesaba katmadınız.
Devlet kurumları, kuralları, düzeni ve işleyişiyle devlettir çünkü parti idare etmek ile devlet idare etmek arasında ciddi farklar vardır. Devletin kurumlarını parti teşkilatı gibi, devletin görevlilerini de parti üyesi gibi gören zihniyetin taş üstüne taş koyması da mümkün değildir. Müsteşarlıkların yeri doldurulamadı, köklü kurum ve kuruluşların yerine koyulanların hiçbiri beklenen etkiyi yapmadı. Bakan yardımcıları arasındaki görev dağılımı koordinasyon sorunlarına yol açtı. Bürokratlar kendi gerçek gündemlerinden uzaklaşarak başka işlerle uğraşmaya başladı. Saray bürokrasisi politika kuralları ve danışman kadrolarıyla tek merkeze yönelen ve o tek merkezce yönetilen iş yükünün altında ezildi. Öyle ki bugün, düzen, parlamenter sistemde zaman zaman eleştirilen bürokrasinin fersah fersah gerisinde kalmıştır. Müsteşarlık devletin hafızasını silsile hâlinde zimmetler, korur, muhafaza ederdi. Bugün geldiğimiz noktada, devlet tecrübesi olmayan bakan yardımcılarının aynı görevi yapmasını bekliyoruz. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Müsteşar yetkilerini kullanan, siyasi atamayla gelen bakan yardımcıları devletin koridorlarında parti komiserliği mi yapacak? Partililerin taleplerini mi karşılayacak? Mülakat listelerini mi toplayacak? Sendika üyelerini mi takip edecek? İhale almayı bekleyenleri mi dinleyecek? Soruyorum size: Bu bakan yardımcıları devletin mutfağını çekip çevirme sorumluluğunu nasıl yerine getirecek? Siyasi atamanın diyetini ödemek için saçını süpürge ederken devletin kırmızı çizgilerini, millî menfaatlerini her şeyin üstünde tutan gerçek devlet aklını ne zaman öğreneceğiz, devlet aklını ne zaman hayata geçireceğiz? Hâl böyle olunca, sistemin kilitlenmesi, işlemez hâle gelmesi kaçınılmaz oluyor.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti kimsenin elinde oyun hamuru değildir. Ne yazık ki ülkemiz, koltuk takımı değiştirir gibi, sil baştan yapmayı alışkanlık hâline getirmiş bir iktidar tarafından yönetiliyor. İşine gelmeyeni değiştirme hastalığı yüz iki yıllık cumhuriyet tarihinde hiç görmediğimiz şeyleri yaşamamıza sebep oldu. Devletin hafızası müsteşarlıklara "köhnemiş bürokrasi" dendi, tecrübeli diplomatlara "monşer" dendi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, lütfen tamamlayın.
YÜKSEL ARSLAN (Devamla) - TSK'nin şerefli mensupları "vesayetçi, darbeci" etiketine maruz kaldı. Devlet Planlama Teşkilatı lağvedildi. 1960'larda kurulan referans laboratuvar Hıfzıssıhha Enstitüsü kapatıldı. "Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay kapatılmalıdır." diye uzun uzun konuşuldu. Ne olduğu belirsiz paçavrayı boynuna takıp terör örgütü elebaşına methiye düzenler barış elçisi oldu. Bebek katiline "kurucu önder" diyenlerin devlet aklını temsil ettiği iddia edilebilir mi? Bu liste daha da uzayabilir.
AKP iktidarının ezberleri ve yaptıkları bu devlet ve millet için ya felaket olmuştur ya da felaket adayı olarak bir köşede durmaktadır. Zincirleme çürümeyi bugün 85 milyon insanımızın tümü çeşitli şekillerde hissediyor çünkü herkes düzeni, kurumları ve işleyişiyle devleti kaybettiğimizin farkında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL ARSLAN (Devamla) - "Başkanlık sistemi" denilen ucube bir düzeni bize yaşattılar.
BAŞKAN - Sayın Arslan, teşekkür ediyorum.
YÜKSEL ARSLAN (Devamla) - Tarihe geçen bir Roma kralı vardı. "Ben böyle uygun gördüm." deyip atını senatör yapmak istiyordu. Komik değil mi?
BAŞKAN - Sayın Arslan, teşekkür ediyorum, bir dakika da verdim, süreniz doldu.
YÜKSEL ARSLAN (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum, sağ olun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)