Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 86 |
Tarih: | 13.05.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihî anlar yaşıyoruz ve kırk yıldır süren bir terörle uğraşıyorduk Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak. "Terörsüz Türkiye" diye başladı. Kim terörsüz Türkiye'yi istemez ki, kim silahların susmasını istemez ki ama şunu hiç unutmayalım olur mu: Terörle mücadele hukukla yapılır, hukuk çerçevesinde yapılır, demokrasiyi raflara kaldırarak değil, bizzat demokrasiyi içselleştirerek yapılabilir. O nedenle, hukuku hâkim kılacağımız bir Türkiye'de işte o gün terörle mücadele verilebilir veya o terörsüz Türkiye inşa edilebilir. O nedenle, bu sürece biz YENİ YOL Grubu olarak diyoruz ki: "Evet, doğrudur, terörsüz bir Türkiye inşa edelim hep beraber." Ama aynı zamanda da ihtiyatla yaklaşıyoruz, biraz da tedbirli yaklaşıyoruz, diyoruz ki: Önümüze geldikçe görelim, bu görüşmeler nelerdir, bize, Türkiye'ye ne gibi sözler verildi veya verilmedi; bunları bilmek istiyoruz ve görmek istiyoruz. O nedenle, zaman içerisinde inşallah, Türkler Anadolu coğrafyasına geldiği, 960'lı yıllarda Hasan El Harakânî'yle coğrafyaya geldiği andan itibaren nasıl ki çok büyük imparatorluklar ve çok büyük devletler kurduysa yine aynı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti devletini hep beraber, hep birlikte demokrasiyle, insan haklarıyla, hukukun üstünlüğüyle, eğitimde fırsat eşitliği ve gelir dağılımında adaletle inşa edeceğimiz inancı içerisindeyim.
Bir diğer taraftan da Lozan meselesi... Lozan'la ilgili olarak da şunu söylemekte fayda var: Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Türkmenler, Türkiye'de yaşayan Romanlar, Aleviler, Sünniler; hepimiz için, 86 milyon, dönemin şartlarında yoksulluk ve yokluklar içerisinde Türkiye Cumhuriyeti devleti Sevr'den itibaren başlayarak Anadolu toprağının tamamının işgal edildiği bir yerde, 6-7 tane vilayetinizin kaldığı bir iklimde, birilerinin "Geldiğiniz yere tekrar gidin." dediği ortamda Gazi Mustafa Kemal arkadaşlarıyla beraber Lozan'da bir anlaşma yaptı. Birilerine göre bu anlaşma hezimet olarak kabul edilebilir, öyle değerlendirebilir, birileri de zafer olarak değerlendirebilir ama ben bir sosyal bilimci olarak, tarih okumuş bir kardeşiniz, arkadaşınız, bir milletvekili olarak diyorum ki döneminin en iyi anlaşmasıdır, ondan daha iyi bir anlaşma yapabilmek mümkün değildi. Çaresizdik, inanın, toplu iğnemizi yapamıyorduk, bütün samimiyetimle söylüyorum, atlarımızın nallarını çakacak çivimizi Anadolu topraklarında yapamıyorduk, böyle bir imparatorluk almıştık, o imparatorluk da bizimdi. O nedenle, Lozan'da Kürtler meselesi gündeme gelmemiştir. Sadece görüşmeler esnasında azınlıklar meselesi gündeme geldiğinde; Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler konusu gündeme geldiğinde yabancılar yani masanın diğer tarafında oturanlar Kürtleri de azınlık olarak kabul etmek istediklerinde buradaki Kürt aşiret reisleri, Kürt kanaat önderleri "Hayır, biz azınlık değiliz, biz Müslüman'ız ve Müslümanlar arasında değerlendirilmek istiyoruz." diyerek ifade kullandılar, bir daha da masaya gelmedi arkadaşlar. Lozan'la ilgili tüm tutanaklar Türkiye'de var, gidip görebilir arkadaşlarımız, hem Fransızcası var hem İngilizcesi hem de Türkçesi var, oradan bakabilirler ama şunu söyleyeyim: Bir cumhuriyet kurulmuştu, bu cumhuriyet kurulduktan sonra demokrasiden bahsetmemiz mümkün değildi arkadaşlar. Dünyada demokrasi yoktu, dünyada çok partili bir hayat yoktu; dünyada imparatorluklar yıkılmış, ulus devletler inşa ediliyordu. O ulus devletlerin bazıları cumhuriyetle yönetiliyor, bazıları teokrasiyle yönetiliyor, bazıları monarşiyle yönetiliyor, bazıları da krallıklarla veya diktatörlüklerle yönetiliyordu, adı da cumhuriyetti hatta yakın zamana kadar adı "cumhuriyet" olan bazı yerler vardı; söylememe de gerek yok, hepiniz biliyorsunuz.
İşte, biz, çok partili hayata geçtiğimiz andan itibaren cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırabildik mi? Taçlandıramadık maalesef çünkü biz çok stratejik topraklarda yaşıyoruz değerli arkadaşlar, bütün dünyanın gözü burada. Ben, zaman zaman burada söylüyorum, tabirimi mazur görün: "Yol üstünde bağı olan ile yâri güzel olanın başı dertten kurtulmaz." derler Anadolu topraklarında. Bu topraklar çok güzel bir sevgili ama bu sevgilinin sahibi 86 milyon hep beraberiz, hep birlikteyiz. Peki, hatalar yapıldı mı? Yapıldı hatalar; bu bir Kürt için de yapıldı, bir Türkmen için de yapıldı, bir Laz, bir Çerkez, bir Alevi, bir Sünni için de yapıldı ama bunlar üzerinden yürüyerek genelleme yapmak doğru değildir veyahut da başkalarının yapmış olduğu terör faaliyetleri nedeniyle de bir mezhebin veya bir etnisitenin tamamen ilzam edilmesi de doğru değildir. O nedenle, biz diyoruz ki: Gelin, hep beraber yeni bir sayfa açalım. Bu sayfada terör örgütü silahı bırakmışsa eğer demokratik Türkiye'yi inşa edelim. Gelin, hep beraber hukuk Türkiyesini, hukukun üstünlüğünün kaim olduğu bir Türkiye'yi inşa edelim. İnsan haklarının rafta olmadığı, insan haklarının şuna başka, buna başka muameleler gösterilmediği bir iklimde insan haklarını Avrupa Birliğinin bile kıskanacağı bir iklime doğru getirelim, hep beraber bunu yapalım ama bunu konuşarak yapalım.
Biraz önce bizim Grup Başkanı Bülent Kaya Bey şöyle bir konuşma yaptı, dedi ki: "Bu görüşmelere yani bu sürece karşı olanlara da saygıyla bakın, aynı zamanda tarafgir olanlara, aşkla, iştiyakla bunun tamamlanmasını isteyenlere de saygıyla bakalım." Çünkü barikayıhakikat fikirlerin çarpışmasından doğar yani fikirler çarpışacak ki hakikat şimşeği doğacak arkadaşlar, bu Parlamento onun için var. Ama bu Parlamentoda gerçekten bir demokrasiden, gerçekten insan haklarından, gerçekten çoğulculuktan bahsetmemiz mümkün mü? Hayır, mümkün değil. O nedenle, ben iktidar partisine de sesleniyorum: Bir yandan "terörsüz Türkiye" diyorsunuz, görüşüyorsunuz; doğrudur, görüşün, devam edin bu görüşmelere, şeffaf bir şekilde de önümüze getirin ama bir diğer yandan da Türkiye'yi bir hukuk devleti yapın. Ama bakıyoruz, yargınız bağımsız değil, yargınız tarafsız değil, yargınız objektif değil. Oysaki "Kuvvetler ayrılığı ilkesini şöyle yapalım." diyordunuz, "Yürütme, yasama ve yargı birbirinden ayrı olacak." diyordunuz, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiğimiz andan itibaren bunu söylüyordunuz. Peki, hakikaten yasama, yürütme ve yargı bağımsız mı oldu, birbirlerinden ayrı mı oldu? Hayır, olmadı değerli arkadaşlar, yürütme hem yasamaya müdahale ediyor hem de yargıya müdahale ediyor; onlarca da örnek verebiliriz burada. Aynı zamanda, bu ülkede hakikaten hukukumuz tarafsız değilse, yargımız tarafsız, bağımsız, objektif değilse bizim yürütmemizde hakikaten ülkeyi tamamen kucaklayacak bir yapı var mı? Yok. Bir yandan AK PARTİ Genel Başkanlığı, bir diğer yandan da Cumhurbaşkanlığı var. Ya, hangi şapkayı giyiyorsunuz, Allah aşkına söyler misiniz? Bu "demokrasi" denen rejimde siz bir tek şapka giyeceksiniz, ya Cumhurbaşkanlığı şapkasını giyeceksiniz veyahut da AK PARTİ Genel Başkanlığı yani Başbakanlık şapkasını giymiş olacaksınız. O nedenle, biz bu Türkiye'de bir yandan terörsüz Türkiye'ye destek verirken bir diğer yandan da "Hukuk Türkiyesini inşa edin." diyerek Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini inşa edenlere sesleniyoruz. Bakın ihalelerde bu kanunda var, getirdiğiniz torba yasalar var burada. Bu torba yasaları da yine bazı komisyonlarından kaçırarak getiriyorsunuz. Niye? Orada biz konuşmayalım diyerek, muhalefet konuşmasın diyerek. Bu Parlamento olmasın istiyorsunuz, bu Parlamento şeklen olsun istiyorsunuz, kanun hükmünde kararnamelerle, kararnamelerle ve aynı zamanda da Cumhurbaşkanlığı kararlarıyla Türkiye'yi yönetmek istiyorsunuz. Kanun hükmünde kararnameleri olağanüstü hâllerde, şimdi deprem bölgesinde uyguluyorsunuz. Kararnamelerde de siz diyorsunuz ki: "Parlamentoya gerek yok." Cumhurbaşkanının danışmanları, hukuk danışmanları, her şeyi bilen allameler bunu bilmiyorlarmış gibi sanki Cumhurbaşkanı sürekli olarak kararnamelerle Türkiye'yi yönetiyor. Anayasa Mahkemesi var arkadaşlar, bu Anayasa Mahkemesine birileriniz "Kapansın." diyor, "Kapansın bu Anayasa Mahkemesi." İyi ki de kapanmamış bu Anayasa Mahkemesi. Eğer DEM'i kapatmış olsaydı, HDP'yi kapatmış olsaydı bu süreç de akamete uğrayacaktı. Kim görüşecekti gidip de buralarla ilgili olarak? O nedenle sağlıklı düşünmemiz, orta yolu düşünmemiz gerekiyor. İtidal iyidir, orta yol iyidir ama birileriniz de şöyle söylüyor bu Anayasa Mahkemesiyle ilgili olarak: "Bunlar terör örgütleriyle iltisaklı canım." Zaman zaman gazeteleri yazıyor "Bu terör örgütüyle iltisaklılar, FETÖ'yle iltisaklılar." diye. Ya, Allah'tan korkmaz mısınız Allah aşkına, kuldan da utanmaz mısınız; bu 15 üyenin 10'unu Sayın Cumhurbaşkanı atamadı mı? 3'ü bu Meclis yani AK PARTİ çoğunluğu, Adalet ve Kalkınma Partisinin onayladığı insanlardan atanmadı mı? Atandı. 2'sini de Sayın Abdullah Gül atadı, henüz yaş hadlerini doldurmadıkları için görevlerine devam ediyorlar. 15 üye var, niye bunları ilzam ediyorsunuz? Şundan dolayı ilzam ediyorsunuz: Korkutuyorsunuz. Siz diyorsunuz ki: "Bizim çıkartmış olduğumuz kararnamelere 'Yasaya, Anayasa'ya aykırıdır.' demeyin." Şunu yapmak istiyorsunuz: Bizim kararnamemiz doğrudur, bu Anayasa Mahkemesi ne öyle, affedersiniz zırt pırt "Bu, Anayasa'ya aykırıdır." diyor, Parlamentoya gönderiyor, "Yasayla yapacaksınız." diyor. Sen nereden biliyorsun? Cumhurbaşkanından daha mı iyi biliyorsun Anayasa Mahkemesi üyelerini? Cumhurbaşkanımız her şeyi bilir. O nedenle "Siz kalkıp da kendi kendinize durumdan vazife çıkartmayın." diyorsunuz. Çıkartacaklar o insanlar. O insanların tamamı Adalet ve Kalkınma Partisinin onayıyla seçilmiş olmalarına rağmen o insanlara saygı duyuyorum. Geçenlerde bir karar verdiler, 3'ü haricinde hepsi yine aynı şekilde haktan hukuktan yana olmak istediler; onlara teşekkür ediyorum, onlar üst yargıçlar olduklarını gösterdiler.
Şimdi burada başka bir konuya da temas etmek istiyorum. Anayasa Mahkemesi bir karar vermişti milletvekilleriyle ilgili; Ömer Faruk Gergerlioğlu'yla ilgili, Mustafa Balbay'la ilgili, Enis Berberoğlu'yla ilgili kararlar verdi. Bu kararlar üzerine biraz zor da olsa yani hem kamuoyunun baskısıyla hem de aynı zamanda o günkü iklim nedeniyle buradaki Meclis Başkanı olan kişiler, daha önceki Meclis Başkanı Mustafa Şentop ve aynı zamanda daha sonrakiler dâhil olmak üzere burada bu kararlar oylandı, Anayasa Mahkemesinin kararı kabul edildi ve onlar görevlerine döndüler yani milletvekilliklerine döndüler, hapishanelerden çıktılar.
Şimdi, Can Atalay meselesi... Burada söyledim, çok ayrı dünyaların insanlarıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Çok çabuk bitti efendim ve "Bir on dakika daha bana ver." diye Bülent Kaya'ya söylemiştim.
BAŞKAN - Selçuk Bey, rahat ol, yirmi dakikalık konuşma yaptın.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, şimdi de aynı şekilde, burada Yargıtayın vermiş olduğu bir karar; Anayasa Mahkemesi bir karar verdi, Yargıtay bir karar verdi, Yargıtayın kararını burada Bekir Bozdağ Bey'in Başkanlığındaki bir heyet okudu; bu doğru kabul edildi. Peki, burada Gülizar Biçer Hanımefendi de geldi "Bu Anayasa Mahkemesinin kararını okutuyorum." dedi, okuttu. Eğer o doğruysa bu da doğru, eğer o yanlışsa bu da yanlış. Hangisi doğru? Buna kim karar verecek? O nedenle ben diyorum ki gelin bunlarla ilgili olarak iyi şekilde derslerimize çalışalım ve Türkiye'de, eğer terörsüz Türkiye istiyorsak, hukuklu bir Türkiye... Esas terör yolsuzluktur, rüşvettir, iltimastır, irtikaptır, tarafgirliktir, ihaleye fesat karıştırmaktır. Silahlar bundan dolayı alınır çünkü sosyal devlet olamazsanız, hukuk devleti olamazsanız bir başkaları ihkakıhakta bulunmak ister.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - O nedenle biz bu torba yasaya "hayır" oyu vereceğiz; şimdiye kadar hep "hayır" oyu verdik, bundan sonra grup olarak da "hayır" oyu vereceğiz.
Maddelerde de konuşacağım.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)