GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü'ne, gıdalarda tağşişe, meyvelerdeki pestisite ve milletvekillerinin istifasına ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:87
Tarih:14.05.2025

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü ve bütün çiftçilerimizin günü kutlu olsun diyeceğim ama diyemeyeceğim çiftçilere.

Türkiye üç şeyden çok ciddi para kazanıyor: Bir, tarımdan para kazanıyor; iki, madenlerinden kazanıyor; üç, sağlık turizminden, inanç turizminden ve deniz, kum ve de iklimden kazanıyor. O nedenle burada tarım bizim için çok önemli. Kendi kendine yeten bir ülkeydik ama son zamanlarda özellikle tarımda ciddi bir düşüş var; bir toplulaştırma bile yapılamadı tam ve kâmil manada. Son zamanlarda toplulaştırma yapılamadığı gibi aynı zamanda da bir don felaketi oldu. "TARSİM" denilerek bir sigorta oluşturuldu ama bu "TARSİM" denen sigorta maalesef çok pahalı ve çiftçilerimiz zaman zaman bunlar içerisinde tercihte bulunuyorlar. Bu tercihlerde bulununca da don felaketi oluyor ya da don olduktan sonra dolu oluyor; doluya sigorta yaptırıyor, dona yaptırmıyor. Bu sefer de bunun karşılığında ağır bedeller ödemiş oluyor. Peki, bununla ilgili olarak bir teşvik var mı? Çiftçilere bir eğitim var mı? "TARSİM'e, sigortaya üye olunuz, bunlar sizin faydanıza." diyerek...

Maalesef, bizim bürokrasimiz hantal; Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber bürokrasimiz çok acul olacaktı, çabuk olacaktı, bürokratik, oligarşik bürokrasiden kurtulmuş olacaktık ama maalesef şu ana kadar kurtulamadık. Şimdi, çiftçilerimiz bu TARSİM'le ilgili olarak paralarını bekliyorlar ve TARSİM Genel Müdürü geçenlerde beni aradılar, dediler ki: "Manisa'da 32 bin çiftçimizin incelemesini yaptık, ön tespitlerini yaptık." Bakın, ne kadar geçti 12 Nisandan bu yana kadar? Hemen hemen bir ayı geçti. Bir ay içerisinde ön tespitler yapacaksınız. Sonra ne tespitleri yapacaksınız? İkinci tespiti yapacaksınız, bir ay da oradan geçecek. Sonra bunlara paralarını ödeyeceksiniz. Hani Anadolu'da bir tabir var ya, derler ki: "Çeşmeye su gelinceye kadar kurbağanın gözü çıkar." O nedenle burada çiftçilerimiz oldukça mağdur.

Peki, bakanlıklar bir faaliyet içerisinde mi veya Cumhurbaşkanı kararnameleriyle bunlara bir şeyler yapabiliyor mu? Yapamıyor maalesef. Ne yapması lazım? Bu çiftçilerin bankalara olan, gerek devlet bankalarına gerek özel bankalara gerekse de Tarım Kredi Kooperatifine olan borçlarının ötelenmesi lazım. Aynı zamanda, gelecek seneyi kurtarmak adına da bunlara mutlaka ve mutlaka ucuz, düşük faizlerle beraber kredilerin tahsis edilmesi gerekiyor, sübvanse edilmeleri gerekiyor ama bunları yapabilecek olan bir bürokrasiye ihtiyacımız var, öyle bir bürokrasi yok; bir siyaset kurumuna ihtiyacımız var, maalesef öyle bir siyaset kurumu da yok.

Şimdi, arıcılarla ilgili olarak da 100 bin arıcı var Türkiye'de, 100 bin; balımızı bunlar temin ediyorlar hatta bal konusunda da dünyaya ihracatta bulunuyoruz. Bunlara mart ayında teşvik veriliyordu her yıl -100 lira ile 150 lira arasında- kovanlarla ilgili. Peki, verildi mi bunlar? Hayır, verilmedi, şimdiye kadar verilmedi. Neymiş efendim, paramız yokmuş. Hani ekonomi çok iyiydi, pik yapıyordu bu ekonomi? Hatta eski Hazine ve Maliye Bakanı "'Aya 2 gidiş, 2 geliş yol yapacağız.' desek bize inanırlar." gibi bir ifade kullanıyorlardı ama maalesef olmadığını görüyoruz. Böyle bir durumda çiftçilerimiz üretemeyecekler maalesef.

Don felaketinden sonra da burada bir araştırma komisyonu kurduk hep beraber, işte "Ortaklaşalım." dediler. Bu, ipe un serme gibi bir şey oluyor. Bakın, bu esnada, bu dört ay içerisinde neler olacak? Çiftçilerimiz aç kalacaklar, bu sene dâhil olmak üzere gelecek sene de gıdaları pahalı olarak yiyeceğiz ve belki de gıda da bulamayacağız, sebze de bulamayacağız çünkü bazı meyveler ve sebzeler tamamen yok oldu; 65 vilayette oldu, 38 vilayette de oldukça yoğun olarak yaşandı bu don felaketi.

Aynı zamanda "tağşiş" diye bir durum söz konusu, gıdalarımızda hileler yapılıyor. Hâlâ daha Türkiye'de hileli gıdalar yiyoruz; hileli peynirler, hileli sucuklar yiyoruz. Birçok gıdayı bu şekilde yiyor bu insanlarımız ama bununla ilgili olarak da çabaları yetersiz görüyorum.

Diğer bir konu da pestisit konusu yani meyvelerin ilaçlanması. Bu meyveler Avrupa'ya gidiyor ve Avrupa'dan geri dönüyor. Sayın Bakan "Hayır, bunları biz kesinlikle ortadan kaldırıyoruz, yok ediyoruz." diyordu ama geçenlerde elime bir belge geçti ve gümrüklerde ihaleye çıkıldığını gördüm; bu doğru bir şey değil. Aynı zamanda da Türkiye'deki bu meyvelerin iç piyasada tüketilirken, hallere gönderilirken veya hallerden bizlere gönderilirken, manavlara gönderilirken bir incelemesinin yapılmadığını gözlemliyoruz. Avrupalının yemediğini biz niye yiyeceğiz? Bizim vatandaşımız niye Avrupalının yemediği, sağlıksız gördüğü bu sağlıksız gıdalara mahkûm olacak veya sebzelere mahkûm olacak? Bakıyoruz, YouTube'da diyorlar ki: "Suyla yıkamayın yetmez, tuzla yıkayın, sirkeyle yıkayın." Ya, Allah aşkına, biz bunlarla mı uğraşacağız! Bunu Hükûmetin yapması gerekir ama yapamadıklarını gözlemliyoruz.

Değerli milletvekilleri, diğer bir konu, şöyle bir şey var: Şimdi, milletvekillerinin istifası var. Herkesi dikkatli dinlemeye davet ediyorum. Bir milletvekili partisinden istifa edebilir mi? Edebilir. Niçin eder? Eğer orada partisi ilkelerden yani parti programından, partisinin tüzüğünden ayrılmışsa der ki: "Ben sizinle çalışmak istemiyorum şu şu nedenlerle, parti programımıza aykırı hareket ettiniz, ayrılıyorum."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, devam edin.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Erdoğan'ın bir sözü var; bakın, sözünü olduğu gibi okuyacağım: "Bir insan eğer bir partinin bayrağı altında seçime giriyorsa bundan sonra da o partiyle beraber hareket etmelidir. Ayrılıyorsa da sadece partiden ayrılmaz, eğer dürüstse o zaman Parlamentodan ayrılmalı, milletvekilliğinden ayrılmalı çünkü bağımsız olarak Parlamentoya gelmiş birisi değilsin." Alaka kim? Şimdi olması gereken şey, aslında işin ahlaki yönü bunu gerektirir ama tabii, bu herkese nasip olan bir şey değil. Şimdi, bir milletvekili... Burada Adalet ve Kalkınma Partisi yirmi üç yıldır iktidarda, 272 milletvekilleri var, 264 milletvekiliyle gelmişlerdi buraya. Eğer bazı milletvekilleri bu transferleri, başka bir partiye geçmeyi istiyorlarsa muhalefetten iktidara geçerler. Biraz teşbih yapayım, o arkadaşlarımı tenzih edeyim, istifa edip başka partilere geçenleri ama Cervantes'in bir sözü var; "Balı olanın sineği çok olur." diyor Cervantes. İktidar partisi cazibe yeridir, cerbeze yeridir; orada rahatlık vardır, orada imkânlar vardır. Vatandaş şöyle söylüyor: "Acaba bu milletvekilleri neler aldı?" Ben demiyorum, vatandaş söylüyor, bunları söylüyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlayacağım efendim müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - O nedenle, burada milletvekilleri iktidara geçmek istiyorsa bence iktidarın bunlara müsaade etmemesi lazım.

Peki, ne yapmamız lazım? Türkiye'nin Anayasa değişikliğine ihtiyacı var mı? İkincil olarak ihtiyacı var. Peki, Türkiye'nin seçim kanununa ihtiyacı var mı? İkincil olarak var. Siyasi partiler kanununa ihtiyacı var. Türkiye'de siyasi partilerde milletvekillerini liderler belirler, vatandaşlar o liderlerin gönderdiği listelere oy verirler ve o milletvekilleriyle ilgili bir değerlendirme yapmazlar, genel başkanlara ve partilere oy verirler. Bizim Siyasi Partiler Kanunu'nu değiştirmemiz gerekiyor burada ve milletvekilleri ayrıldıktan sonra -Sayın Erdoğan gibi de düşünmüyorum, hadi biraz insaflı davranayım- bağımsız olarak şurada otursunlar, o beş yılını tamamlasınlar ve çeksinler gitsinler.

Şimdi, buradan giden arkadaşlarımız, oraya giden arkadaşlarımız CHP'nin, Demokrat Partinin, Gelecek, Saadet ve DEVA'nın oylarıyla seçildiler. Benim partimde 80 bin üye var. 80 bin üyeyle geldiler buraya, 300-400 bin de oyumuz vardır diyelim. Peki, sizi, 10 kişiyi genel başkanlar seçmiş; siz niye Adalet ve Kalkınma Partisine katılıyorsunuz? Neden katılıyorsunuz? Hani, kul hakkı yok mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Yani, sadece benim partimin üyeleri mi var Allah aşkına? Söyler misiniz bana, neden katılıyorsunuz? Vatandaş yok mu?

Efendim müsaade ederseniz tamamlayacağım.

BAŞKAN - Başkanım, 8'inci dakikadayız.

Buyurun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Bakıyoruz, burada bir siyasi ahlaka da ihtiyacımız var, siyasi ahlak kanununa ihtiyacımız var; imar yasasına ihtiyacımız var, aynı zamanda yolsuzluğu ve hırsızlığı önleme yasasına ihtiyacımız var ama bunları da bina edecek olan siyasi ahlak yasasıdır. Hazreti Muhammed'e soruyorlar "Niçin geldiniz, niçin size peygamberlik verildi?" diye, "Mekarimiahlakı tamamlamak üzere gönderildim, en üstünü ahlakı tamamlamak üzere gönderildim." diyor. En üstün ahlak bu mu Allah aşkına? Ahlakın olmadığı yerde hiçbir şey olmaz; ne orada terörsüz bir Türkiye olur ne orada -ahlakın olmadığı yerde- hukuklu bir Türkiye olur ne de orada vicdanlı bir Türkiye olur. O nedenle, kusura bakmasınlar, buradaki arkadaşlar bir yere gitmek istiyorsa orada yirmi üç yılın tecrübesiyle "Bir dakika, sen başka partiden seçildin, yarın ben zayıfladığımda sen yine aynı işleri yapabilirsin, başka yere geçebilirsin." diyebilirler. Bana da oradan birisi geçenlerde bir laf attı "Sen de ayrıldın." diye; ben ayrıldım Adalet ve Kalkınma Partisinden, beni kesin ihraç talebiyle disiplin kuruluna verdiler ve ben istifa ettim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Ben milletvekili olduğum zaman istifa etmedim, sade bir vatandaşken istifa ettim ve de kesinlikle oradaki oyları başka yere taşımadım. O nedenle herkesi bu konuda ahlaklı ve duyarlı olmaya davet ediyorum. Bir siyasi partiler kanununa ihtiyacımız olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.