GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:32
Tarih:09.12.2011

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

İçinde bulunduğumuz 7-17 Aralık 2011 tarihleri arasında Konya'da "Hz. Mevlânâ'nın 738'inci Vuslat Yıl Dönümü Uluslararası Anma Etniklikleri" gerçekleştirilmektedir. Bu vesileyle büyük Türk ve İslam düşünürü Mevlânâ Celâleddin Rûmî'yi minnet, şükran ve rahmetle anıyorum. Onun insan, tabiat ve Allah sevgisinin ve yüksek fikirlerinin insanlığı ilelebet aydınlatmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bugünlerde "Şike Yasası" diye adlandırılan kanun konusunda Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "Hiçbir milletvekilinin bu kanunu tekrar Meclis Genel Kuruluna getirmeye cesareti yetmeyecek." diye tehdit içeren sözleri gündeme damgasını vurmuştur. Anılan Yasa dün Komisyondan aynen geçmiştir, Genel Kurula da geliyor, bakalım Sayın Arınç ne yapacak?

Aslında, Sayın Başbakan Yardımcısı başka bir konudaki düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeye cesaret edememiştir. Yetki Kanunu'nun amacı ve kapsamı dışında olmasına ve bir ivediliği de bulunmamasına rağmen 27 Ağustos 2011 günlü Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin içine bu konuyla hiç alakası olmayan gayrimüslim cemaat vakıflarıyla ilgili bir düzenleme yerleştirilmiştir.

Şimdi soruyorum: Hükûmete verilen yetkiyi de aşarak bu düzenlemeyi yapmak için niye acele ettiniz? Bu düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinden niye kaçırdınız? Cesaretiniz mi yetmedi?

AKP gayrimüslim cemaat vakıfları konusunda sürekli kanunlar çıkarmakta ancak yapılan her düzenleme sonrasında Hükûmetin sırtı sıvazlanırken bir taraftan da düzenlemeler yetersiz görülerek, yeni talepler gündeme getirilmektedir.

AKP döneminde gayrimüslim cemaat vakıfları konusunda ilk defa 2003 yılında AB uyum yasaları çerçevesinde düzenleme yapılmıştır. 2008 yılında çıkarılan 5737 sayılı Vakıflar Kanunu ile cemaat vakıfları istisnai statüden çıkarılmış, Medeni Kanun'a göre kurulan diğer vakıfların statüsüne getirilmiştir. Aslında, Anayasa'mız ve Türk Medeni Kanunu'muz "Belli bir cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz." diyor. Buna karşın AKP'nin yaptığı düzenlemelerle Lozan Anlaşması'yla verilen sınırlı ve istisnai haklar bu anlaşmanın da hilafına genişletilerek ve mütekabiliyet şartı aranmaksızın gayrimüslim cemaat vakıfları diğer vakıflarla aynı statüye getirilmiştir. Dolayısıyla, ülkemizde çoğunluğu teşkil eden Müslüman kesimin dinî amaçlı, cemaat amaçlı vakfı yok iken gayrimüslim, Hıristiyan ve Yahudi vatandaşların cemaat amaçlı vakfı her türlü hakka sahip kılınmıştır. AKP Hükûmeti kilise vakıflarına, sinagog vakıflarına pozitif ayrımcılık getirmiştir.

27 Ağustos 2011 günlü düzenlemeyle de gayrimüslim cemaat vakıflarına 1936'da beyan etmiş oldukları ama şu an mülkiyetleri elleri olmayan tüm taşınmazları vakıflarının adlarına tescil etme yolu açılmıştır. Bu düzenleme de ilgili çevrelerce yeterli görülmemiş, gerek 2011 yılı Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda gerekse yapılan açıklamalarda yüzlerce mazbut vakfın mallarının 1936 beyannamesine girmeyen malların iade edilmeyeceği ifade edilmekte ve eleştirilmektedir. Bu durum, AKP Hükûmetince yapılan yanlışların nereye kadar geldiğin göstermektedir. Ayasofya'ya kadar götürülebilecek bir sürecin önü açılmak istenmektedir. "Şu anki düzenleme bunu kapsamıyor." dersiniz, doğrudur ama yarın niye 1936'da beyan edilenleri devrediyorsunuz da, beyan edilmemiş olanları vermiyorsunuz dendiği zaman bunu nasıl savunacaksınız? Nitekim denilmeye de başlanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açılacak davalarla bu işin nereye kadar gideceği gerçekten meçhul.

Son yapılan düzenleme için Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç "Gasbettiğimiz gayrimenkullerini cemaat vakıflarına aynen iade ediyoruz." diyor. Bulunduğu mevkinin herhâlde farkında değil ki temsil ettiği devleti gaspçı olarak niteliyor ve bir anlamda gasbın karşılığı olacak tazminat davalarının da yolunu açıyor. Tarihî gerçeklerden bihaber olanlara gerçekten gasbedilen mallarını görmek istiyorsa Kıbrıs'ta, Yunanistan'da, Bulgaristan'da, Balkanlarda ata yadigârı olan vakıfların nasıl talan edildiğini, hangi gayrimenkulleri kimlerin gasbettiğini görmesini tavsiye ediyorum.

"Azınlıklara haklarını vermek boynumuzun borcudur." diyorsunuz, olmayan hakları zorlama yorumlarla veriyorsunuz. Peki, Müslamanların haklarını aramak kimin boynunun borcudur? Allah rızası için bu konuda ne yaptınız? Gasbedilen, talan edilen Müslüman vakıflarının milyarlarca dolarlık gayrimenkullerini niye iade ettirmiyorsunuz? Kilise vakıfları için bu kadar düzenleme yapıyorsunuz da ceddimizin kurduğu vakıfların haklarını niye aramıyorsunuz? Neden Lozan Anlaşması'nın gereği olan mütekabiliyet şartını aramadan tek taraflı tasarrufta bulunuyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, İstanbul'da Ortodoks dünyası için yeni bir Vatikan yaratmayı hedefleyen Patrikhane, aşamalı bir strateji izlemektedir. AKP İktidarında bu stratejinin birçok aşaması yürürlüğe konulmuştur. Anadolu topraklarındaki hayallerini yeniden ihya etme emellerinden vazgeçmeyen Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulunu eğitim sistemimizin dışına çıkararak açmak, Patrikhanenin mülk edinmesi ve Rum vakıflarının mal varlıklarının iadesini sağlamak, Türk Hükûmetinin Patrik seçimine ve Sen Sinod'un oluşumuna müdahale etmemesini temin etmek, Rum Patrikhanesinin ekümenikliğinin Türkiye tarafından tanınmasını sağlamak amacıyla Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğinin de desteğiyle AKP Hükûmeti nezdinde baskı oluşturmuştur. Nitekim, başta Amerika Birleşik Devletleri başkanları ve dışişleri bakanları olmak üzere ABD yetkilileri, yapılan her görüşmede, Türkiye'ye yaptıkları her ziyarette bu konuları gündeme getirmişlerdir. Aynı konular AB tarafından da takip edilmekte ve ilerleme raporlarında bu taleplere yer verilmektedir, AKP hükûmetleri de bu talepleri bir bir yerine getirmektedir. Patrikhanenin mülk edinme konusu ve Rum vakıflarının mal varlıklarının iadesi konusunda önemli mesafe kaydedilmiştir. Heybeliada Ruhban Okulunun açılması konusunda AKP Hükûmeti tarafından olumlu yaklaşımlar ortaya konulmuş, bu konuda kamuoyu oluşturmaya çalışılmaktadır. Başbakan Yunanistan ziyaretinde Ruhban Okulunun açılması için çalışma yaptıklarını ve Patrik'in ekümenik sıfatını kullanmasının kendilerini rahatsız etmeyeceğini söyleyebilmiştir. Geçen yıl, Büyükada Rum Yetimhanesinin tapusu hukuk sistemimiz katledilerek Rum Patrikhanesine devredilmiş, böylece ilk kez vakıf yerine tüzel kişiliği olmayan dinî bir cemaate tapu devri yapılmıştır. Bu durum, Rum Patrikhanesine tüzel kişilik sağlamanın ve ekümeniklik iddiasının yolunu açacak bir nitelik arz etmektedir. Cumhuriyet tarihinde ilk kez ve Lozan Anlaşması'na aykırı olarak, Türk vatandaşları olmayan metropolitlerin Fener Rum Patrikhanesinin Yönetim Kurulu olan Sen Sinod'a üye olmasına AKP Hükûmeti döneminde izin verilmiştir. Daha sonra, bu Sen Sinodların hülleyle Türk vatandaşı yapılması suretiyle hukuksuzluk giderilmeye çalışılmıştır. Geçen yılki AB İlerleme Raporu'nda AKP Hükûmetince 14 Ortodoks papazın Türk vatandaşlığına alındığı ifade edilmektedir. Rum cemaatinin dinî ihtiyaçlarıyla ilgili olarak, hiçbir orantıya uymayan Yunan asıllı yabancı papazların Türk vatandaşı yapılması talepleri de bu arada devam etmektedir.

Yine, AKP Hükûmetince senelerdir ibadete kapalı olan tarihî kalıntı niteliğindeki Sümela Manastırı'nda ve Akdamar Kilisesi'nde ayin yapılmasına izin verilmiştir.

Sürem bitiyor.

Buradan AKP Hükûmetine soruyorum: Bu Ayasofya'da cuma namazı kılınması talebine niye ret cevabı verilmiştir? Bunun cevabını bekliyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.