Konu: | Bazı Kanunlarda ve 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 91 |
Tarih: | 27.05.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir torba yasa yine karşımızda. Açık ve net söylüyoruz: Torba yasalar bu şekilde geldikçe biz grubumuz olarak, içerisine ne koyarsanız koyun, "ret" oyu vereceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya ama özellikle içinde bulunduğumuz yakın coğrafyamız sanki büyük bir kazan; birileri de bu kazanın altına odunu, kömürü doldurup ateşe vermiş ve karşısına geçip seyrediyorlar; seyrederken yiyip içip eğlenmeyi ve üstelik aklımızla alay eden açıklamalarını da ihmal etmiyorlar. Birileri de -ülkemizde hayli fazla olan birilerinden bahsediyorum- "Barış, huzur, refah geliyor." söylemleriyle ve ne hikmetse bu ateşe odun taşıyor. Hâlbuki kazanın içinde kurbağa gibi pişenin çoğu zaman bu coğrafyanın halkları olduğunu bir türlü anlamak istemiyorlar, anlatmak için çabalayan insanlara da takmadıkları kulp, atmadıkları iftira kalmıyor.
Değerli milletvekilleri, bugünlerde birilerinin zafer sarhoşluğuyla, birilerinin de karalar bağlayarak ajite ettiği Suriye'deki gelişmeler başta olmak üzere Orta Doğu'da yaşanan gelişmeler de tam böyle bir politikanın parçasıdır. Son olarak da Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisinin yine aynı birilerinin gönlünü okşayan "Batı, bir asır önce haritalar, manda yönetimleri, çizilmiş sınırlar ve yabancı yönetimler dayattı. Sykes-Picot Suriye'yi ve daha geniş bir bölgeyi barış için değil emperyal kazanç için böldü. Bu hata nesillere mal oldu. Bunu bir daha yapmayacağız. Batı müdahalesi dönemi sona ermiştir. Gelecek, bölgesel çözümlere, ortaklıklara ve saygıya dayalı bir diplomasiye aittir. Başkan Trump'ın 13 Mayısta Riyad'da yaptığı konuşmada vurguladığı gibi, Batılı mücadelecilerin Orta Doğu'ya uçarak nasıl yaşanacağı ve kendi işlerinizi nasıl yöneteceğiniz konusunda dersler verdiği günler geride kaldı. Suriye'nin trajedisi bölünmüşlük içinde doğdu." açıklaması da Batı'nın, daha doğrusu kasabanın yeni şerifi olduğunu söyleyen Trump'ın Amerikasının yeni tiyatrosudur.
Aslında bu zihniyetin emperyalist ajandalarında bir değişiklik yok. Peki, ne var? Sadece nüanslar var; kör göze sokar gibi sırıtan müdahale görüntüleri vermek yerine maşalar kullanarak dizayn edip arka plandan yönetmek var. Destekledikleri terörist gruplar yerine dişleri sökülmüş küçük devletçikler ve otonom yönetimlerle bölgeyi yönetmek var. Bölgenin ticaret koridorları ve enerji arzını güvenli hâle getirmek var. İyice güçsüz hâle getirilmiş bu devletçiklerin yönetimlerini hep kapının eşiğinde tutmak ve "Her an düşürebiliriz sizi." siyaseti var. Bütün bunları "Batı ülkelerinin müdahalesi yok." dedirtmek için "Bu, bölge ülkelerinin kendi işleri ve yönetim tarzları." diyerek çeribaşılığını Suudi Arabistan ve İsrail'e bırakmak var. Türkiye bu ajandada sadece arıza çıkarmaması için arada gönlü okşanacak bir ülke pozisyonunda bırakılacak ve öyle de oldu. Suriye ya da Gazze'de bazı müteahhitlik işleri vesaire adı altında güya sus payları olacak ama elbette -tırnak içinde- bir miktar sığınmacı göçmen karşılığında ve elbette büyük İsrail projesine biraz tarz değiştirerek gitmek var. Arap sokağının gazını almak için Trump'ın Netenyahu'yla oynadığı tiyatrolar var, tıpkı Orta Doğu ziyareti öncesinde güya Netenyahu'yla ters düşmüş gibi yaparak trilyonlarca dolar silah satışı ve ticari anlaşmalar yaptığı gibi. Birilerine efelenip tenhada binbir özür ve teville iş çevirmeyi politik başarı ve destan yazdık diyerek anlatanların "terörist", "diktatör" ve "zalim" dedikleriyle bir anda kardeş olmaları da yine bu politik git gellerin bir yansımasıdır. Tıpkı iç politik atraksiyonlar gibi dış politik manevralar da Türkiye'nin çıkarı için değil "şahsım" siyaseti için ortaya konulan uygulamalardır. Kavga ediyorsunuz, ceremesini bu millet çekiyor; güya barışıyorsunuz, yine ülkemiz kan kaybediyor.
Değerli milletvekilleri, bu faslı çok fazla uzatmak istemiyorum ama Orta Doğu'da işlerin nasıl yürüdüğünü bir örnekle anlatıp bitireyim: Adamın biri bir meclise girer ve oradakilerin "Yaşasın Ebu Ahmed!" diye slogan attığını görür, o da aynı şekilde slogan atmaya başlar. Bir anda asker, polis içeri dalar ve hepsini tutuklayıp hapse atar. Aradan bir süre geçer ve koğuşa birini getirirler, "Hemşehrim, senin suçun nedir?" diye sorulunca "'Kahrolsun Ebu Ahmed!' dediğim için." der. Aradan bir süre daha geçer ve yeni biri daha koğuşa gelir. Oradakiler "Senin suçun nedir?" diye sorunca en son gelen adam "Ben Ebu Ahmed'im." der.
Değerli milletvekilleri, gelelim Meclis gündemimizdeki konuya, "Bazı Kanunlarda ve 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" denilen torba kanun teklifine. Evet, yine adı "torba" olan yeni bir kaptıkaçtı kanun düzenlemesiyle karşı karşıyayız. Huzurdaki kanun metni, bohçacıların ne var ne yok bir çuvala doldurup mahalle aralarında bir şeyler sattığı gibi, iktidarın benzer bir anlayışla adına "kanun düzenlemesi" diyerek Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği ve bir çeşit işportacılığın modern ve afili hâli olan ucube bir şey. İktidar, ihtiyacı olan her meseleyi yalap şalap hazırlıyor, sonra bir torbaya doldurup Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna getiriyor ama ne yazık ki bu konular milletimizin değil iktidarın istediği şeyler oluyor. Hadi bu sizin siyasetinizin bir gereği; peki, devlet ciddiyeti nerede, ülke hassasiyeti, millet iradesi ve teamüller nerede?
Değerli milletvekilleri, bakınız, uzunca bir zamandır ne bir kanun sistematiği bırakıldı ne de Türkiye Büyük Millet Meclisine bir saygı! Gerçekten anlamak istediğim için soruyorum: Böyle ne olduğu, ne anlattığı, neyi kapsadığı belli olmayan bir kanun düzenlemesi olur mu? Böyle bir kanun içeriği ve başlığı olur mu? Ne demek Allah aşkına -birkaç defa söyledim burada- Bazı Kanunlarda ve 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi? Ben "torba yasa" denilen bu garabet uygulamaya ilkesel olarak hep karşı çıktım, içinde ne olduğuna bakmadan hep "hayır" oyu verdim ve bundan sonra da "hayır" oyu vereceğimi söylüyorum. Milletimizin ihtiyacı olan birkaç hususu bonus olarak koyup kendi işinize gelen ve milletimizin aleyhine olan ne kadar saçmalık varsa bu torbanın, bazen de çuvalın içine boca ediyorsunuz. Bu "torba" ya da "çuval" denilen yasa teklifleri ne kanun sistematiği bıraktı ne de hangi konunun hangi yasal mevzuat içine dercedildiğine ilişkin bir düzen bıraktı.
Huzurdaki teklif, Diyanet İşleri Başkanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, Rekabet Kurumu ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun teşkilat yapısı, görev ve yetkileri, personelinin atama, mali ve sosyal haklarını düzenlemekte ve yürüttükleri iş ile işlemlerin usul ve esaslarına yönelik mali ve idari hükümlere yer verilen kanun teklifi tali komisyonlardan Anayasa Komisyonu, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda görüşülmeden sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda tek günde görüşülerek geçirilmiş, İç Tüzük gereğince zorunlu olan komisyon görüşmelerinin etrafından dolanılmıştır.
Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında getirilmesi düşünülen düzenlemelerin ayrıntısına girmeden Başkanlık ve Başkanı hakkında birkaç kelam edeceğim. "Özellikle son yıllarda gençler dine, diyanete ilgi göstermiyor. Halk dinden soğuyor. Bu kadar cami yaptık ama içinde cemaat yok." diyor. Kim diyor? Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş diyor, onun atadığı imam-hatipler, vaizler, müftüler diyorlar. Mesela, dinin, inancın, camilerin, imam-hatiplerin boca edildiği yirmi küsur yılın sonunda Diyanetin başındaki kişi "Gençlerimiz salavat getirmeyi bile bilmiyor; of, of!" diyerek yakınıyor. Tamam da Sayın Başkan, bunun böyle olmasına kim sebep oldu? Eğitimden, bilimden, kalite ve liyakatten nefret eden bir söylemi yüceltmediniz mi? Bunu dillendirmediniz mi, hatta bunu teşvik etmediniz mi? Mesela, mütevazılığı, kul hakkını önemseyen, komşusu aç iken tok yatmayı zül kabul eden bir inancın mensubu bir din adamı ne yapıyor? "Bana bir Audi A8'i bile çok gördüler." diyerek acizleniyor. Bu sözlerin medyaya yansıdığı dakikalarda, kaderin bir cilvesi olsa gerek, eski olduğu için sık sık kaza kırıma uğradığı bilinen bir askerî helikopter düşüyor, 6 askerimiz şehit oluyor. Binlerce defa yurt dışı gezileriyle kendilerine ayrılan o dev bütçeyi har vurup harman savurarak yılın ortası gelmeden bir o kadar daha bütçe istemeyi de ihmal etmiyorlar ama aynı Başkanlık, sınavları geçip emeğiyle çalıştırdığı mesela fahri Kur'an kursu öğreticilerinin haklarını gasbedebiliyor, onların özlük haklarını vermeyip cüzi bir parayla köle gibi çalıştırabiliyor. Hani Peygamber'in ümmetiydiniz siz? O zaman "Çalışanlarınızın alın terleri kurumadan haklarını verin." diyen Peygamber'in öğüdüne niye riayet etmiyorsunuz? Ama ramazan ayına yetişmediği için davetiyeli ihaleler yapıyorsunuz, davetiyeli kitap basım, takvim ihalelerini icra ediyorsunuz. Sayıştay denetimlerinin etrafından dolanıyorsunuz. Hac ve umre harcamalarının ne olduğu, nerelere gittiği belli değil. Eşeledikçe nelerin çıkacağını bilmediğimiz bir büyük kara delikle karşı karşıyayız. Korunaklı ve korumalı fildişi kulelerinden çıkarken Audi A8 arzulayan bir din insanı! Bilmesi gereken şeyleri bilmeyen, yapması gereken şeyleri yapmayan, olması gereken kişiler olmayan ilginç figürlerle imtihan oluyoruz; mütevazılık falan hak getire, adalet zaten hiç mahallelerine uğramamış.
Din, birilerinin ikbal kapısı hâline gelmişse, konjonktüre göre eğip bükülen bir mevzu olmuşsa, sultanın gönlünü hoş etmenin aparatı hâline getirilmişse, İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri'nin ifadesiyle "Sultanın sofrasında oturan âlimin fetvasına itibar edilmez." dediği gibi diyor ve mübarek dinimizi kirli siyasetlerine alet edip, zenginleşip, geri kalanların yoksul kalmasına güzelleme yapanları önce kanunlara, sonra da Allah'a havale ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
Buyurun.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Diyanet, milletimizin dinî ve millî hassasiyetleri üzerinden kafa karıştıran, samimi olmadığı çok net olan açıklamalar yapacağına, haram-helal demeden milletin varlıklarını sırtlayıp götürenlere, devlet imkânlarını şahsi çıkarları için kullananlara lütfen iki laf etsin. Böyle yaparsa samimi bir iş yaptıklarına şahitlik ederiz. Bu dünya imtihan dünyası ise -ki öyle- bu zevatı bunun gereğini yapmaya ve Peygamber ahlakını dosdoğru anlatmaya davet ediyorum. Bu milletin din tüccarlarına değil samimi dindar insanlara ihtiyacı var. Kendinizi de dinimizi de Peygamber ahlakını da daha fazla rencide etmeyi hemen terk edin ve kendinize çekidüzen verin yoksa bu millet sizleri hayırla yâd etmeyecektir. Aklınızı başınıza alın diyor ve de bu kanun teklifine de torba yasaya da "hayır" oyu vereceğimizi bir kez daha deklare ediyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)