GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda ve 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:93
Tarih:29.05.2025

MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; grubumuz adına 15'inci maddede söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifi ilk gündeme geldiğinde bizler yurt dışındaydık ama işte WhatsApp üzerinden ulaştırılan kanun teklifine baktığımda aklım almadı. Niye aklım almadı? Çünkü denetimden kaçan, denetimi bir anlamda hiçe sayan bir anlayışla bir kanun, bir madde nasıl Meclis gündemine getirilebilir, bunu gerçekten idrak edemedik. Hem de böyle bir kanun teklifinin, böyle bir maddenin Diyanet gibi çok iyi korunması gereken bir kurum üzerinden gündeme taşınmış olmasını da çok ayrı bir şekilde yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Aklı başında bir yöneticinin, sorumlu bir yöneticinin, hangi makamda olursa olsun, ister Diyanetin başında olsun ister herhangi bir kurumda olsun, çok rahatlıkla "Beni denetleyin, denetlenmek istiyorum." diye bir çağrıda bulunması aklıselimin gereğidir ama biz uzun zamandan beri bu torba kanunların birçoğunda aslında kurumların denetimden kaçtığını, Sayıştay raporlarının Meclis Genel Kuruluna indirilmediğini, indirilmek istenmediğini ve sürekli hızlı bir şekilde karar almak adına sonuçlara gidilmek istendiğini görüyoruz. Değerli milletvekilleri, Kâf Suresi 17 ve 18'inci ayetleri bilirsiniz, "İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın." ayetikerimesi aslında denetimin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Kul nezdinde bile denetimin bu kadar önemli olduğu bir yerde bir kurumun başında bulunan insanın binlerce, yüz binlerce, milyonlarca insanın vebalini üzerine almışken denetimden kaçıyor olmasını ve burada ister bireysel hata ister kurumsal hata neticesinde o insanların hakkına girmesini nasıl açıklayabileceğini idrak edemiyorum. Böyle bir durumda soru şu, bizim odaklanmamız gereken nokta şu arkadaşlar: Bir genç düşünün, öyle çok ileri derecede bir ilahiyat, dinî bilgisi olmayan bir genç, kendisini kültürel olarak "Müslüman" tanımlıyor, öyle inanmış, o da güzel, değerli ama bir kıyas yaptığında, denetlenemeyen kurumlar aracılığıyla kendi içinde bulunduğu durumu karşılaştırdığında haksızlığa uğradığını, hukuksuzluğa uğradığını, hakkının yenildiğini düşünürse, böyle bir kanaate varır ve sonrasında kendi inancından uzaklaşır, farklı bir çevreye, farklı bir duruma düşerse bunun vebalini kim ödeyecek? Bu genç parasızlık yüzünden evden çıkamıyorsa, bu genç aynı zamanda evlilik hayallerini ertelemek zorunda kalıyorsa, ilk fırsatta imkânsızlıklardan dolayı yurt dışına çıkmak zorunda kalıyorsa bu gencin vebalini kim üstlenecek? Evet, teşekkür ederiz, her şeye rağmen geri adım atılmış olması değerli, önemli ama bunun bundan sonra yapılmaması adına bu sorumluluğu buradan hatırlatmak istiyorum.

Aynı zamanda, bilirsiniz değerli arkadaşlar, Hazreti Ömer mescitte bir gün konuşurken Selmân-ı Fârisî olduğu söylenen bir sahabe -öyle rivayet ediliyor- "Üzerindeki elbiseyi nereden aldın? Geçen gün dağıtılan ganimet kumaştan bize bir elbise çıkmadı. Sen bu elbiseyi nasıl edindin?" sorusunu sorduğunda Hazreti Ömer oğlunu işaret ederek ayağa kalkmasını temin ediyor, oğlu da diyor ki: "Bana düşen hakkımı da babama vererek ona bir elbise çıkarttık."

Değerli arkadaşlar, bu bilgilerle, bunlarla yetişen toplum olarak biz denetimden nasıl kaçabiliriz? Ayrıca adalet ve ahlak arasında doğrudan bir ilişki vardır arkadaşlar, adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur. İbni Haldun çok önemli bir silsileyle bu süreci açıklar, der ki İbni Haldun: "Hükümdar gücünü sadece halktan alır. Halk ancak servetle ayakta durabilir. Servet ancak kalkınmayla elde edilebilir. Kalkınma ise ancak adaletle sağlanabilir. Adalet Allah'ın insanları değerlendirme ölçüsüdür. Hükümdar adaleti sağlamakla yükümlüdür."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Kaya.

Buyurun.

MUSTAFA KAYA (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, bu silsilede bir yerde bir kopukluk olursa ve netice itibarıyla buraya getirilen kanunlar insanların nezdinde şuralarında bir yara açarsa, adalete olan güvenlerini sarsarsa ahlaki olarak toplumun yozlaşmasına biz buradan Genel Kurul olarak maalesef katkı sağlarsak, değerli arkadaşlar, bu vebal hepimizi yakar, yıkar. Sonrasında, tarih, bu tutanaklar üzerinden bizi çok farklı bir şekilde değerlendirir.

Bundan sonra yapılacak kanunlarda sizlerden ricam, bu sorumluluk duygusuyla ve hep beraber konuyu kendi içinizde konuştuğunuz bu değerlendirme ölçüleriyle kanunları buraya getirin diyor, sizleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.