| Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 94 |
| Tarih: | 03.06.2025 |
SERHAT EREN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa teklifi bir adalet reformu değil hukukun itibarını daha da aşındıran bir siyasi mühendislik örneği olarak karşımızda durmaktadır. Üstelik bu yasa teklifi en çok hak ihlaline uğrayan siyasi tutsaklara adil bir düzenleme getirmemektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'deki siyasi mahpuslara uygulanan infaz rejimi artık bir istisna değil olağan hâle gelmiş bir ayırımcılık ve intikam pratiğidir. Siyasi tutsaklar en baştan itibaren adil yargılama hakkından mahrum bırakılıyorlar, uyduruk delillerle, gizli tanık beyanlarıyla ağır cezalara mahkûm ediliyorlar. Bu yetmezmiş gibi Terörle Mücadele Kanunu kapsamında cezaları yarı oranında artırılıyor, bu yetmezmiş gibi yüksek güvenlikli cezaevlerinde ağır tecrit koşullarında tutuluyorlar, bu da yetmezmiş gibi kelepçeli muayene ve ağız içi arama uygulamaları dayatılmak suretiyle sağlık ve tedavi haklarından mahrum bırakılıyorlar, bu da yetmezmiş gibi; işte, kitap okudun, fazla kitap okudun, fazla su tükettin diye haksız, keyfî disiplin cezalarıyla şartlı tahliye hakları ellerinden alınıyor, bu da yetmezmiş gibi idare ve gözlem kurulları "İyi hâlli değilsin." demek suretiyle arkadaşlarımızın infazlarını yakabiliyorlar, bu da yetmezmiş gibi Covid yasaları çıkarılıyor, infaz paketleri hazırlanıyor ama siyasi tutsaklar bu yasaların kapsamı dışında tutuluyor. O nedenle diyoruz ki bu bir infaz rejimi değil bir işkence rejimidir. Bu yasa, siyasi tutsakları yurttaş olarak değil bir düşman olarak addediyor. O nedenle diyoruz ki eğer biz toplumsal barışı, adaleti sağlamak istiyorsak düşman ceza hukuku uygulamasından da vazgeçmek durumundayız.
Değerli arkadaşlar, cezaevlerinde şu an itibarıyla en az 1.412 hasta mahpus bulunuyor; 335'i ağır hasta mahpus, 105'i ise hiçbir şekilde yaşamını cezaevinde sürdüremeyecek durumda. Aralarında yaşlılar var, kanser hastaları var, böbrekleri çürümüş hastalar var, çok sayıda böyle hasta var. Hasta tutsaklara dair yapılan düzenlemeler de dâhi bir ayırımcılık var. Bakın, ağırlaştırmış müebbetlikler neden bu infaz yasasından yararlanmıyor? Onların hasta olma hakkı yok mu -hastalanmıyorlar mı, yaşlanmıyorlar mı- tedavi olma hakları yok mu? Bu yasayla onlara getirdiğimiz tek şey zamana yayılmış ölümdür. Bunu kabul etmek mümkün değil.
Bakın, bu yasa teklifiyle ilgili bir başka vahim gerçek var, hasta mahpuslar serbest kalmasın diye bütün ayrıntılar düşünülmüş. Şimdi, siyasi tutsakların serbest kalma ihtimali ve diğer yasalardan yararlanma ihtimali tamamen ATK'nin raporuna bağlanmış. Tam teşekküllü hastanelerin vermiş olduğu raporları yok sayan, geçersiz sayan, aynı zamanda dördüncü evre kanser hastası olanlara dahi "Cezaevinde kalabilir." raporu veren bir ATK sistemini değiştirmediğimiz sürece bu ATK sistemi, siyasi kararlarla çıkarılmış olan bu yasaları tamamen hükümsüz hâle getirecektir. Bu da yetmiyor doğrusu, diyelim ki ATK insafa geldi, velev ki "Cezaevinde kalamaz raporu veriyorum." dedi, "Cezaevinde kalamaz." raporu verildikten sonra karşımıza bu sefer başka bir şey çıkıyor. Ne çıkıyor? "Toplum güvenliği" bahanesi karşımıza çıkarılıyor. Şimdi, nedir somut tehlike? Toplum için tehlikeli olma hâlini kim ölçecek, kim belirleyecek? Bakın, uygulamada nasıl teşekkül edecek yani bunu infaz hâkimi mi belirleyecek, kolluk mu belirleyecek, muhtar mı belirleyecek, mahalleden biri mi belirleyecek? İnfaz hâkimi müzekkere yazacak, diyecek ki: Ey kolluk, git, bir araştırma yap; toplum için tehlikeli mi, değil mi; bununla ilgili bir değerlendirme yap. Kolluk görevlisi gidecek, mahalleden birine soracak ya da muhtara soracak. Yirmi yıldır cezaevinde olan birini mahalle muhtarı nereden tanıyacak, mahalleden biri nereden tanıyacak; onun tehlikeli olup olmadığını nasıl değerlendirecek, neye göre değerlendirecek?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eren, lütfen tamamlayın.
SERHAT EREN (Devamla) - Dolayısıyla kolluk bir rapor hazırlayacak, infaz hâkimi de gönderecek. Kolluk bir ibare düşecek, diyecek ki: Toplum için tehlikelidir. Tamamen keyfî bir şekilde bu ibareye düşecek, infaz hâkimi bu raporu değerlendirecek ve diyecek ki: Toplum için tehlikelidir, cezaevinde kalması gerekiyor. Şimdi, bunun kabul edilmesi mümkün müdür? Adli Tıp Kurumu tarafından bir rapor veriliyor, ağır hasta tutsak olduğuna karar veriliyor ama kolluk görevlisinin tek taraflı beyanıyla bu arkadaşımız cezaevinde kalacak. Şimdi, bu yasa gayriinsani, gayri vicdani, gayriahlaki bir yasadır; adalete cevap vermeyen bir yasadır.
Bakın değerli milletvekilleri, biz siyasi tutsaklar için, hasta mahpuslar için ayrı bir madde, ayrı bir yasa istemiyoruz; biz diyoruz ki tamamen evrensel hukuku esas alacak bir infaz yasası çıkaralım. İnsan onuruna yaraşır, insan onurunu esas alacak bir yasa çıkaralım istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERHAT EREN (Devamla) - Ayrımcı bir yasa olmasın istiyoruz. Tamamen yaşam hakkını güvence altına alan, tamamen tedavi hakkını ve umut hakkını tanıyan bir devlet aklı istiyoruz çünkü biliyoruz ki barış ancak adaletle olur, adaletle başlar, adalet yoksa barış da olmaz.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)