Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 96 |
Tarih: | 12.06.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, sayın vekiller, ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımız; hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Daha önce konuştuk torba yasa yapma pratiğini, Anayasa Mahkemesinden geri dönmesi kesin olan kanun hükmünde kararname ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle kanun yapma pratiğini; Anayasa Mahkemesi bozana kadar arada geçen sürede bu kanunları uygulama pratiği ve sonra bunları ihtisas komisyonlarında konuşmadan, eksik liyakat ve tartışmayla Plan ve Bütçe Komisyonunda kanunlaştırma pratiğini eleştirdik, vakit kaybetmemek için bunları sadece hatırlatmakla yetiniyorum.
Şimdi, bu torbadaki yerel yönetimlerle ilgili maddelere dair birkaç noktaya değinmek istiyorum. Sayın vekiller, Adalet ve Kalkınma Partisinin yerel yönetim anlayışının nereden nereye geldiğini büyük ihtimalle şu anda AK PARTİ'nin sıralarında oturan vekiller de çok araştırmamıştır, bilmiyorlardır, bir iki hatırlatma yapmak istiyorum. 2004 ve 2005 yıllarında yerel yönetimlerle ve belediyelerle ilgili yasalar hazırladı Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Sayın Ömer Dinçer hazırlamıştı ilk teklifi büyük ölçüde ve Temmuz 2004 tarihli 5227 sayılı Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun idari yapıda kökten bir dönüşümü hedeflemekteydi. Dönemin Cumhurbaşkanının bu kanunu veto ederek Meclise iadesiyle idari yapılanmanın dönüştürülmesiyle ilgili tartışmalar da rafa kaldırıldı, yazık oldu. Veto gerekçeleri yanlıştı, ideolojikti ve Türkiye'ye fayda sağlamadı ama şimdi bunları konuşmayacağım. Yine, 2004 yılında 5126 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 2005 yılında ise 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu kabul edildi. Bu adımlarla Türkiye'deki yerel yönetimlerin daha demokratik bir yapıya kavuşturulması amaçlanıyordu. Bu reform kapsamında kabul edilen yasal düzenlemeler yerel yönetimlerin görevleri, organları, teşkilatları ve denetimleri açısından önemli değişimleri de beraberinde getiriyordu. Hatta, bu değişimler, Türkiye'nin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na koyduğu çekincelerin birçoğunun fiilî olarak anlamını yitirmesine de yol açıyordu. Şaşırtıcı değil mi? Evet, öyle.
Sayın vekiller, 30 Mayıs 2005 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla Meclise "Belediye Kanunu Tasarısı" adıyla sunulan 88 maddelik kapsamlı teklifin gerekçesinde bakın ne yazıyor: "Belediyelerimiz ilk kuruluşundan bu yana amaçlananın aksine, mahallî kamu hizmetlerini yürütme yetki ve sorumluluğuna sahip yerinden yönetim kuruluşları olarak değil, verilen görevleri yerine getiren ve merkezî idarenin uzantısı birimler olarak algılanmışlardır." Çok şaşırtıcı. Devam ediyor: "Zaman içinde pek çok mahallî nitelikli görev ve hizmet merkezî idare kuruluşlarına aktarılırken belediyelerin niçin var olduğu âdeta unutulmuştur." Çok şaşırtıcı. "Belediyelerin, halkın kendini yönettiği özerk kurumlar olmaktan ziyade bayındırlık, imar ve diğer kentsel hizmetleri karşılayan ve merkezî idareye tabi kurumlar oldukları anlayışı bu kurumların aşırı bir vesayet ve kontrol altında tutulmalarına neden olmuştur." diyor Recep Tayyip Erdoğan ve bu tasarıyla özerk bir mahallî idarenin gereği olarak belediyeler üzerindeki idari vesayet uygulamalarına son verilmesinin amaçlandığı açıkça ifade ediliyor. Yılı söyledim, 2005. Adalet ve Kalkınma Partisinin o dönem yerel yönetimlere bakışı açısından önemli adımlardı bunlar, bir zihniyeti göstermesi açısından önemliydi; yerel yönetimleri güçlendiren, yerel yönetimleri demokratikleştiren, yerinden yönetimi güçlendiren bir zihniyetle atılıyordu bu adımlar. Şimdi, oradan gelinmiş olan bugünkü yere bakalım; yirmi senede yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve demokratikleştirilmesi zihniyetinden, yerel yönetimler üzerindeki merkezî vesayetin arttırılması ve yerel yönetimlerin yetkilerinin mümkün olduğu kadar merkeze alınması noktasına gelinmiş vaziyette. Adalet ve Kalkınma Partisinin yerel yönetim anlayışının serencamı bu.
Bir ülkede eğer yerel yönetimler güçlü değilse, yerel demokrasi güçlü değilse, o ülkede merkezî anlamda demokrasinin güçlü olmasından kesinlikle söz edilemez çünkü yerel yönetimler, doğrudan doğruya halkın ulaşabildiği, sorunlarını konuşabildiği, kapısını çalıp, içeri girip derdini anlatabildiği yerlerdir; doğrudan katılımcı ve müzakereci bir demokrasinin gelişmesinin imkânını yaratan ve aynı zamanda o yerelde yaşayan insanların kararlara katılımına imkân veren mekanizmalar olması açısından önemlidirler. Demokratik yerel yönetimler her türlü demokratik rejimin de temellerinden biridir. Halkın kamu hizmetlerine katılım hakkı Avrupa Konseyine üye tüm üye devletlerin paylaştığı demokratik bir ilkedir ve Türkiye Avrupa Konseyinin kurucu üyelerinden biridir. Kamu hizmetlerine katılım hakkının en doğrudan kullanım alanı yerel düzeydedir. Demokratik ilkelere dayanan bir ülke için kamu hizmetlerinde sorumlulukların yerine getirilmesi, kaynaklar konusunda geniş yetkilere sahip ve karar alma gücü olan organlarla donatılmış yerel yönetimlerin varlığı gereklidir. Yereli güçlendiren, öne çıkaran bir zihniyet güçlü yerel yönetimler yoluyla demokrasinin yerelleşmesini ve yerleşmesini hedefler. Yönetim sisteminin demokratikleştirilmesinin güçlü yerinden yönetimlerle mümkün olabileceği açıktır. Demokrasinin gelişimi doğrultusunda merkeze ait kimi yetkilerin yerinden ve yerelden yönetim birimlerine aktarılması gerçekçi ve akılcı olandır ama iktidar bugün maalesef tam tersi bir yol izlemektedir. Merkeziyetçi yapı nedeniyle yönetime katılım olanakları kısıtlanmakta, kamu hizmetleri etkin ve verimli şekilde sunulamamakta, kamu kurumlarının demokratik hesap verilebilirliği zayıflamaktadır.
Sayın vekiller, bakın, burada önümüze gelmiş olan maddelerde de bunun işaretlerinin hepsini görebiliyoruz. Anayasa Mahkemesi bu maddeleri sadece kanun hükmünde kararname nedeniyle bozmamış, aynı zamanda içerik açısından da bozmuştur. Mesela, Anayasa Mahkemesi diyor ki bozma kararı gerekçesinde: "Görüldüğü gibi, yapılan değişikliklerle belediyelerin kurulması, kapatılması, borçlanması, kentsel dönüşüm kararı verilmesi, vergi muafiyeti, tanınmış vakıflarla iş birliği yapılması konularında tüm yetki Cumhurbaşkanına verilmiştir. Kolektif karar alma süreçlerinin tamamı kaldırılmış -bakın, kolektif karar alma süreçlerinin tamamı kaldırılmış- değişik kurumların süreçlerdeki rolleri ortadan kaldırılmış, bütün yetki tek başına Cumhurbaşkanına verilmiştir." Kolektif karar alma süreçlerinin tamamı kaldırılmış...
Geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma yaptı ve "Belediyelerle ilgili yasalarda yeni düzenlemeler yapılması gerekir." dedi. Eğer bu konu gündeme gelecekse gerçekten bütün bunların tekrardan tartışılması gerekiyor, özellikle bunu işaret etmek istiyorum.
Merkezî yönetimin demokratik ülkelerde uyguladığı yönetsel gözetim ve denetim işlevi Türkiye'de yerel yönetimleri merkezî yönetime bağlı tutma yönünde kullanılmaktadır. Bunun yöntemi olarak hükûmetler, iktidarlar yerel yönetimleri kendi siyasi partilerinden olduğunda kaynak ve yetki bakımından güçlendirmektedir. Türkiye'de merkezî yönetim idari ve vesayet denetimini siyasi amaçlar doğrultusunda kullanmakta, kendi siyasi partisinden olmayan yerel yönetimlerin kaynaklarını ve yetkilerini daraltmaktadır ve bunu istemektedir, bunun ise demokrasiyle hiçbir alakası yoktur. Buna göre, Anayasa’nın 127'nci maddesine dayanarak -ki değiştirilmesi gereken maddelerden bir tanesidir- merkezî hükûmet yerel yönetimler üzerinde genişletilmiş bir vesayet denetimi yürütmektedir. Bugün yaşanan maalesef budur, bu değişmelidir eğer demokrasiden söz etmek istiyorsak.
Türkiye'de demokratikleşme yönünde adımların atıldığı her dönemde yerel yönetimlerin geliştirilmesi ve demokratikleştirilmesi gündeme gelmiştir. Özellikle, demokratik yeni anayasa arayışları sırasında yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gereği, demokratik yönetim biçimi, demokratik işleyiş ve demokratik temsil de önemli bir adım olarak düşünülmelidir. Bu deneyimlerden hareketle denilebilir ki: Türkiye açısından demokratik standartlara her yöneliş beraberinde bu konuya ilişkin ilkelerin uygulanması zorunluluğunu da hatırlatmaktadır; bu, bugün için de geçerlidir.
Yerel yönetimleri konuşurken tabii ki bir konu daha var, onu konuşmadan edemeyeceğim, bir iki cümleyle de ona değinmiş olayım. Bütün bu hikâyenin içinde 2016 yılına gelindiğinde ne oldu? İşte, 2016 yılından bugüne kadar yani son dokuz yılda bizim belediyelerimize bu zihniyetle, daha önceki HDP, şimdi de DEM PARTİ belediyelerine toplamda -yanlış hatırlamıyorsam- 156 civarında kayyım atandı. Olağanüstü bir sayı dokuz yıl içinde. Yani bizde belediye bırakmadı bu iktidar. Şimdi, son seçimlerden sonra da 10 belediyemize kayyım atandı. İnşallah bunun devamı gelmez. Umarım AK PARTİ Grubu bu konuda Meclise verilmiş olan, bütün muhalefet partilerinin birlikte verdiği yasa teklifiyle ilgili bir görüş oluşturur ve bu yasa teklifinin geçerli hâle gelebilmesi için bir müzakereyi sürdürür, iktidar ve bütün muhalefet partileri bu konuda uzlaşır.
Şimdi, sayın vekiller, son olarak şunu söylemek istiyorum: Yerel yönetimleri halkın iradesini güçlendirecek yapılar olarak tasarlamak gerekiyor ve merkezî iktidara bağlı idari aparatlar olarak yaklaşmamak gerekiyor bunlara. Yani demokratik hukuk devleti olmanın en önemli adımlarından bir tanesi bu olacaktır. Yani merkezî iradenin, gerek gördüğü yerde kayyım atayarak yerel seçim sonuçlarını geçersiz hâle getirmesi, fiilen geçersiz hâle getirmesi mekanizması hukuken de uygun değildir, toplumsal meşruiyet açısından da geçersizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Bu konular ne Cumhurbaşkanının ne parti bürokrasisinin keyfine bırakılacak konular değildir, siyasal özgürlük meselesidir, yerel demokrasi meselesidir, siyasal demokrasi meselesidir aynı zamanda. Yerel meclislere güç verilmesi, merkezî birtakım yetkilerin merkezden alınarak yerel yönetimlere devredilmesi; bunların hangi alanlarda olabileceği tabii ki müzakere edilir, tartışılır ama mesele şudur: Yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması demokratikleşmeyle birlikte olmazsa olmaz adımlardır. Türkiye'de demokratikleşme yönünde merkeziyetçiliği azaltacak reformlar kapsamında yasal düzenlemelerle birlikte anayasal düzenlemeler de son derece önemlidir ve yapılması gereklidir. Bunları yapmak için de yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesi, güçlendirilmesi ve yerel demokrasiyi de tartışmamız gerekir.
Teşekkür ediyorum dinlediğiniz için. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)