GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:97
Tarih:17.06.2025

KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6'ncı maddede "Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör Cumhurbaşkanınca atanır." deniyor, devlet üniversiteleri için var olan durum vakıf üniversiteleri için de hayata geçirilmek isteniyor. Şimdi, aslında bu madde, uygulanmak istenen neoliberal politikalarla çelişiyor gibi gözüküyor. Ne anlamda? Çünkü neoliberal politikalar der ki: "Bırakınız, keyiflerince yapsınlar." Sermaye, istediği gibi at koşturduğu bir ortam ister. Bizim ülkemizde de bu, çok yaygın bir şekilde, son yıllarda, özellikle AKP'nin son on yılında çok açık bir şekilde uygulanıyor ve biz bunu, özel üniversitelerin, örneğin eğitim alanına baktığımızda vakıf üniversiteleri denilen ama özel üniversite olarak benim telaffuz etmek istediğim üniversitelerin sayısının hızla artmasında görüyoruz. Peki, bu hızlı artışın önü açılırken neden rektörlerini Cumhurbaşkanı atamak istiyor? Çünkü zaten hep çelişkilerle malul olan bir iktidar. Başkanlık sistemi, aslında, neoliberal politikalarla belli noktalarda çelişiyor. Buna rağmen bunu yapmak istiyorlar çünkü oralarda yetişecek olan öğrenciler, oralardaki ortam kazara biraz bilimsel olabilir, işte, efendim, orada bilimsel uygulamalar yapılabilir. Bunun önüne geçebilmek için kendi istedikleri gibi bir eğitim anlayışıyla istedikleri gibi bir toplumu inşa edebilmek için bu maddeyi getirdiklerini düşünüyoruz.

Bakın, Türkiye'de 2002 yılında 76 olan toplam özel üniversite sayısı günümüzde 208'e ulaştı. Şimdi, vakıf üniversitelerin sayısına bakıyoruz... Çok pardon, bu geneldi. 2002 yılında 76 olan üniversite sayısı 208'e; 2002'de 25 olan vakıf üniversitesi sayısı yüzde 316 artarak 179'a yükselmiş durumda yani çok ciddi bir artış oranı var.

Şimdi, biz, işin bu rektör atamaları meselesiyle ilgili demokrasi açısından yaptığımız eleştirinin yanı sıra eğitimin özelleştirilmesine dönük politikaların kesinlikle karşısında olduğumuzu, bir kez daha, bu vesileyle ifade etmek istiyoruz çünkü bu üniversitelerde öğrenciler tamamen müşteri olarak görülüyorlar, bu üniversitelerde çalışan öğretim görevlilerinin ve asistanların çoğunluğu açlık sınırına yakın, yoksulluk sınırının altında ücret alıyorlar ve hakkını aramak isteyen öğretim üyeleri, öğrenciler her zaman baskıya maruz kalıyorlar.

Her üniversitenin aslında kendi iç dinamikleriyle, demokratik bir şekilde yönetilmesini istiyoruz. Bakın, peki, bu atama zihniyeti nereden geliyor? "YÖK" dediğimiz Yükseköğretim Kurulu, biliyorsunuz, bir darbeden miras kalan, 80 darbesinden miras kalan bir kurum. Vesayete karşı olduğunu söyleyen AKP, vesayetçi, askerî vesayete karşı olduğunu söyleyen AKP, onun her türlü nimetinden sürekli faydalanıyor. YÖK de bunlardan biri, askerî darbenin bir ürünü ve bundan faydalanıyor. YÖK'ün uygulamalarından, bakış açısından, tekçiliği hayata geçirebilmek için kendi bilim üretiminden uzak üniversiteler, itaatkâr öğrenciler yetiştirebilmek için bu kurumun her türlü nimetinden faydalanıyor.

Peki, şu an "vakıf üniversiteleri" denilen özel üniversitelerde öğrencilerin durumu nedir? Bu üniversitelere öyle ya da böyle girebilen, örneğin bursla girebilen öğrenciler çok ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Buralar bir ticarethaneye dönüşmüş durumda. İşte, aileler 3-5 kuruş parasını bulup, bir araya getirip öğrencisini yazdırıyor, sonra 2'nci, 3'üncü sınıfta ödeyemediğinde atılma riskiyle karşı karşıya kalıyor. Buralarda ciddi bir sıkıntı yaşanıyor. Bir diğeri de ciddi bir çarpıklaşma var; bir tarafta lüks kampüsler, devasa binalar, öte tarafta KHK borcuyla ezilen, 3 kişilik odada hayata tutunmaya çalışan öğrenciler. Şu anda, üniversite öğrencilerinin en büyük sorunu "Ya okuyacaksın ya da geçineceksin." Yani "Okuyayım mı, geçineyim mi?" ikilemi arasında kalıyorlar. Genellikle geceleri çalışan öğrenci sayısı her geçen gün artıyor. Kurye olarak, işte, kafelerde, turizm sektöründe öğrencilerin çalışmasında ciddi bir birikme var; burada, kayıtsız, sigortasız bir şekilde çalışan öğrencileri görüyoruz. Yemekhaneler yetersiz, yurtlar dolu, burslar keyfî olarak kesiliyor ve şu sloganı hayata geçiriyorlar: "Ya çalış ya terk et!" Hani birilerine de "Ya sev ya terk et!" demiştiniz ya; vatandaşların çoğuna zaten yaptığınız muamele budur sizin. Hakkını arayan öğrenciler ise polis copuyla, gazıyla karşı karşıya kalıyorlar. Barınma hakkını isteyen öğrenciler, parklarda eylem yaptıklarında oralardan sürüklenerek gözaltına alınıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEZBAN KONUKÇU (Devamla) - Tamamlıyorum Başkan.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

KEZBAN KONUKÇU (Devamla) - Yemekhane zammını protesto eden öğrenciler gözaltına alınıyorlar. Kampüslerinde söz hakkı isteyen öğrencilerin karşısına Çevik Kuvveti çıkarmaktan utanmıyorsunuz. Üniversiteler polisle değil, özgür düşünceyle korunur.

Buradan bir kere daha ifade etmek isteriz, bizim çözüm önerilerimiz çok nettir: YÖK kaldırılmalı, üniversiteler demokratik yapılara kavuşturulmalıdır; özel üniversiteler kamulaştırılmalıdır; tüm öğrencilerin barınma, beslenme ve ulaşım hakkı anayasal güvence altına alınmalı ve ücretsiz olmalıdır. Tüm bunların hayata geçmesi için geleceğine, özgürlüğüne sahip çıkan, 19 Mart sürecinde Beyazıt'ta o barikatları aşan üniversite öğrencilerini ben buradan bir kere daha selamlamak istiyorum. Gençlik gelecektir ve mutlaka geleceklerini ellerine alacaklardır diyorum.

Teşekkürler. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)