Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 98 |
Tarih: | 18.06.2025 |
CENGİZ ÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; torba yasanın 7'nci maddesiyle, yükseköğretim kurumlarında sözleşmeli olarak çalıştırılacak yabancı uyruklu öğretim elemanlarının oranı yüzde 2'yle sınırlandırılmaktadır. Bu değişiklikle birlikte öğretim elemanlarının isimleri, ücretli sözleşmeleri ve çalışma sürelerine ilişkin tüm işlemler YÖK'ün onayına ve vizesine bağlanmaktadır. Bu ne demek? Üniversitelerin yalnızca hangi akademisyenle çalışacağına değil, o akademisyenin ne kadar ücret alacağına ve hangi koşullarda görev yapacağına da artık YÖK karar verecektir. Doğamızı, yer altı, yer üstü zenginliklerimizi talan eden yabancı sermayenin ülkeye girişine pervasızca izin verildiğini de hatırlatarak yurt dışından akademisyenlerin gelişlerinin bu düzeyde sınırlandırılması olsa olsa özgür düşünce, özgür bilimden korkan anlayışın YÖK aracılığıyla bir nevi siyasi demir kubbe önlemi olarak nitelendirilebilir. Bu değişiklik, aslında akademik özerkliğin merkezî denetimle daha da daraltılması anlamına gelmektedir. Dün grup önergeleri görüşmelerinde de vurguladığımız gibi, İran-İsrail savaşı gibi günümüzdeki tüm krizler, özünde ulus devletçi, merkeziyetçi modernitenin krizleridir ve bu düzenlemeyle akademide de sistemsel sorunların ana kaynağı olan merkeziyetçilikte hâlen ısrar edildiği görülmektedir. Burada, sadece bürokratik bir düzenlemeyle değil, akademik özgürlüğün kalan son kırıntılarının da siyasal vesayete devredilmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız. Türkiye'de üniversitelerin bu tekçi, merkeziyetçi hâle dönüşmesi bir yasa değişikliğiyle değil, bir rejimle mümkün olmuştur, bu rejimin adı da "YÖK rejimi"dir. 12 Eylül darbesiyle de devlet ulusu yaratım şubelerinden birisi olarak kurulan YÖK öylesine bir kurum değildir. Kuruluş gerekçesi, üniversite olaylarını bir daha yaşatmamak olan YÖK, toplum mühendisliğinin de kurumsallaşmış hâlidir. 28 Şubat zihniyetinin başörtüsü yasağına karşı eylemler geliştiren dönemin sosyalist, devrimci, demokrat, yurtsever üniversite öğrencileri nasıl ki hak ve özgürlükler mücadelesinin olmazsa olmaz politik özneleri hâline geldilerse bugün de iktidarın haksız, hukuksuz uygulamaları karşısında demokratik halk iradesinin en ilkeli savunucularıdır. Demokratik öğrenci muhalefeti bugün de demokratik toplum mücadelesinin temel öznesi olarak iktidarından muhalefetine her kesimce kabul edilmelidir. Sözüm ona vesayetle mücadele iddiasıyla iktidara gelenler YÖK'ü başka bir vesayet rejimi hedefinin temel aracı kurumlarından birisi hâline getirdiler. Gelinen aşamada rektörlük makamları birer parti kadrosu atama ofisine dönüştürüldü, ilanlar adrese teslim kişilere göre hazırlandı. Akademik kadrolar liyakatle değil parti rozetiyle şekillendirildi. Yanı sıra her kentte bir üniversite açıldı ama gelin görün ki bilimsel, demokratik, özerk akademinin ve eleştirel, özgün düşüncenin alanı daraltıldı. Üniversiteler çoğu kentte öğrenci turizm merkezlerine dönüştürüldü. Bilimsel üretimin yerini ekonomik döngü, eleştirel düşüncenin yerini ise siyasi sadakat devraldı.
2024 itibarıyla üniversite öğrencisi sayısı 8 milyonu aştı. Bu sayı karşısında KYK yurtları yetersiz kalırken, rejim açısından kültürel iktidar mücadelesinin aracı olarak değerlendirilen cemaat ve tarikat yurtları fiilen zorunlu hâle getirildi. Kadın öğrenciler içinse yurt sorunu doğrudan bir güvenlik krizine dönüştü. Bu realiteden hareketle, YÖK'e ayrılan bütçenin barınma sorunu yaşayan öğrencilere aktarılmasını talep etmekteyiz.
Sayın Başkan, bugün üniversite dendiğinde akla ilk gelen pratikler, liyakatsiz atamalar ve akademik kıyımlardır. 2016'da yalnızca bir metne imza attıkları için üniversitelerden atılan barış akademisyenlerinin büyük çoğunluğu görevlerine iade edilmedi. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen bu hukuksuzluk hâlen devam etmektedir. Bu ülkede gerçek bir akademik özgürlükten söz edeceksek barış ve demokratik toplum sürecinin ruhuna uygun olarak atılması gereken ilk adımlardan biri de barış akademisyenlerinin görevlerine iade edilmesidir. YÖK bugün yalnızca otoriterliğin değil piyasacılığın da taşıyıcısı kurumlardan biridir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
CENGİZ ÇİÇEK (Devamla) - "Üniversite-sanayi iş birliği" adı altında bilimin metalaştırıldığı ve şirketlerin ihtiyaçlarına göre şekillenen bir akademi alanı yaratılmaktadır. 2024-2025 akademik yılı itibarıyla bazı özel üniversitelerde ücretler 1 milyon TL'yi aşmıştır. Eğitim artık kamusal bir hak değil, varsıl için bir ayrıcalıktır. Akademisyenler ise düşük ücretlere, güvencesiz sözleşmelere ve mobbinglere mahkûm edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, toplum mühendisliği iktidarda hangi ideolojinin olduğundan bağımsız bir cumhuriyet geleneği olarak sürdürülmektedir. Farklılıkların yok edildiği, eşitsizliklerin meşrulaştırıldığı bu antidemokratik eğitim sistemine karşı bilimsel, demokratik, özerk, ücretsiz ve ana dilde eğitimi esas alıyoruz. Bu, aynı zamanda bizim için bir demokratik cumhuriyet mücadelesidir. Bilgi iktidarın tekelinden çıkarılıp toplumun hizmetine girmedikçe hakikat konuşmayacaktır ve hakikat sustukça baskı derinleşecektir. Baskıya, tekçiliğe, karanlığa inat yaşasın özgür üniversite diyoruz.
Saygılarımla. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)