Konu: | İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 102 |
Tarih: | 26.06.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA MESUT DOĞAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüyoruz ki son günlerde özellikle muhalefet partilerinin duruşu, direnişi ya da muhalefeti iktidar partisini oldukça rahatsız ediyor. Bu rahatsızlıklarını da kendilerinin de inanmadıkları bir şekilde ifade ediyorlar, diyorlar ki: "Siz Meclisi çalıştırmak istemiyorsunuz -veya- Meclisin çalışmasını engelliyorsunuz."
Aslında olan hadiseyi hep beraber sağlıklı değerlendirmekte fayda var. Siz bir kanun teklifi getirdiğinizde, getirmiş olduğunuz kanun teklifinin bu ülkenin, bu milletin faydasına olmadığına inandığımızda o kanunun bu Meclisten geçmemesi için kurallara uygun bir şekilde gerekli engelleme çalışması yapmak muhalefet partilerinin asli vazifeleridir, asli görevleridir. Yo, siz getirmiş olduğunuz kanun teklifinin bu ülkenin faydasına olduğuna inanıyorsanız, bu milletin faydasına olduğuna inanıyorsanız o zaman getirmiş olduğunuz kanun teklifinin arkasında duracaksınız ve 319 milletvekiliyle burada çalışmalarınızı yürüteceksiniz. Aslında bizim yaptığımız Meclisin çalışmasını engellemek değil; sizin yanlışlarınıza, günahlarınıza, ayıplarınıza Büyük Millet Meclisini alet etmenize engel olmaya çalışıyoruz sadece.
Kanun teklifine gelirsek, kanun teklifiyle ilgili ben bakış zenginliği oluşsun diye farklı bir açıdan fikirlerimi beyan etmek isterim. Bunu da yaparken şöyle bir tespitle sözlerime başlamak istiyorum: Hepimiz biliyoruz ki siyasette atılan tüm adımlar bazen teker teker ele alındığında doğru gibi gözükse de toplamı yanlışa götürüyorsa aslında atılan tüm adımlar yanlış demektir. Bunu niye söylüyorum? Bilelim ki özellikle gelişmiş ülkeler, küresel güçler yanlışları doğru adımların içerisine gizlerler. Buradan bizim uyarımız, AK PARTİ iktidarı yirmi üç yıllık yönetimi sonunda, özellikle ekonomideki kötü yönetiminin sonucunda gelmiş olduğu sıkışmışlık nedeniyle asla ve asla bu adımlara alet olmamalı. Eğer bu adımlara alet olursa belki de kendilerinin nefes almasına katkı sağlayacak olan bu adımlar bu ülkenin geleceğine büyük bir felaket olarak geçecektir.
Görüşmekte olduğumuz bu düzenleme hepimiz biliyoruz ki çevreyi ve doğayı korumaya yönelik bir iklim kanunu olmaktan ziyade, sermaye sahiplerinin doğayı kirletmek için, parayla doğayı kirletmek için kendilerine hak verilmesine aracılık eden bir düzenlemedir. Bugün Amerika'da doğum günü kutlamalarına özel jet kaldıranların Ankara'da, İstanbul'da kahve içen gençlere kahve içerken kâğıt pipet kullanmalarını telkinde bulunmaları sadece bir komediden ibarettir. Şunu bilelim ki özellikle güç sahipleri, küresel güçler isteklerini kabul ettirmek için makul gerekçeler, legal görünen tehditlerle gelecekler, diyecekler ki: "Ürünlerinizi almayız." Veya bunun yanında iktidarlar ile şirketleri karşı karşıya getirecekler ama bilesiniz ki bugün sırf şirketlerin ürünlerini rahat satmak için ya da rahat satmalarını temin etmek için bu tavizi verirsek yarın o ürünü üretemeyecek hâle geliriz ki onların da asıl hedefledikleri bu.
Yaşadık ve gördük ki uluslararası çoğu sözleşmeler aslında büyük balıkların küçük balıkları yemek için kurdukları tuzaklardır. Kendini dünyanın sahibi zanneden küresel güçlerin yani gelişmiş ülkelerin asıl amacı gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş olan ülkelere ulaşmalarını engellemektir. Tarih bize göstermiştir ki güç sahibi olmak için yani kendi menfaatleri için doğayı tahrip etmekten, insanı öldürmekten, ülkeleri işgal etmek ve sömürmekten kaçınmayanlara asla ve asla güvenilmez. Zaten en büyük hatamız, kendi menfaatleri için insan öldürmekten sakınmayanlardan insan haklarına saygı beklemek, kendi menfaatleri için doğayı katleden ve doğayı katlederken çevreyi harap edenlerden çevreye saygı beklemek, kendi menfaatleri için ülkeleri işgal etmekten kaçınmayanlardan uluslararası sözleşmelere saygı beklemektir.
Mesele hava ise, mesele su ise, mesele çevre ise, mesele insan ise hatırlatmak isterim ki sicili en kirli olan Batı medeniyetidir. Bugün yaşanan olaylara bakarak kendi medeniyetimizi ve Batı medeniyetini değerlendirmemek gerekir. Batı medeniyeti ile bizim medeniyetimizi doğru değerlendirebilmek için tarihi bir bütün olarak ele almakta fayda var ve iki medeniyet arasındaki farkı görmek için 3 soruyu sormak yeterli. Nedir bu 3 soru? Bir: Bu medeniyetlerin Allah inancı olarak bakışları ne şekilde, insana bakışları ne şekilde, çevreye bakışları ne şekilde? Bizim medeniyetimizin Allah'a bakışı, Allah inancı tevhitten oluşuyor ama onlar üçlü bir yaklaşıma sahipler ki bu, kafalarının karışık olduğu anlamına gelir. İnsana nasıl baktıkları sorulduğunda Batı medeniyeti insanın günahkâr olarak dünyaya geldiğini iddia ederken bizim inancımız, bizim medeniyetimiz insanın tertemiz doğduğunu ifade eder. Çevreye nasıl baktıkları sorulduğunda ise Batı medeniyeti kendini çevrenin sahibi zannederken bizim medeniyetimizde kendilerini sadece bir emanetçi olarak görürler ki biz zaten "Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikin." düşüncesine sahip bir medeniyetin mensubuyuz. Bunu niye söylüyorum? Biz birileri istedi diye değil, birileri söyledi diye değil, birileri talimat veriyor diye değil; zaten insan olduğumuz için, Müslüman olduğumuz için, inancımızın talimatı olduğu için çevreye sahip çıkmak mecburiyetindeyiz.
Bunu belirttikten sonra sadece iki sualle sözlerimi tamamlamak isterim: Hepinizin malumu, yaklaşık bir buçuk yıl içerisinde gözlerimizin önünde Gazze'de 250 bin insan katledildi. Çocuklar gözlerimizin içine bakıla bakıla katledildi, kadınlar katledildi, hem de aşağılıkça bir şekilde katledildi. Bunu niye hatırlatıyorum? Şimdi, o çocukların ölümüne, kadınların ölümüne, 250 bin insanın ölümüne sessiz kalan bu küresel güçlerin iklime saygısı olduğuna nasıl inanacağız, bu mümkün mü? Bebeklere bile saygısı olmayan, insana bile hassasiyeti olmayan bir yaklaşımın havaya, suya, toprağa, iklime saygısı olduğuna inanmak herhâlde safdillik olur. Bu sualin küçüğünü iktidara sormak lazım: Bir hafta önce Komisyonda yirmi yedi saat çalıştırıldık, ne adına? Zeytinleri katletme hakkı temin edebilmek için. Şimdi, zeytinleri katletmek için tabiri caizse kanun çıkartanların yani iktidarın iklime saygısı olduğuna nasıl inanacağız, bu mümkün mü? Öyleyse, kanun çıkartırken veya Genel Kurula herhangi bir düzenleme getirirken önce samimi olmak lazım ve önce iktidarımızı değil ülkemizi, insanımızı ve inancımızı öncelememiz lazım. Öyle olduğu takdirde inanıyorum ki attığımız her adım hem bereketli olacak ve devamında da insanların takdirini alacaktır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)