| Konu: | İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 102 |
| Tarih: | 26.06.2025 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; aslında burada adına iklim kanunu dedikleri ama özünde halkımızı aldatmaya, üreticiyi kandırmaya, doğayı metalaştırmaya yönelik bir metni konuşuyoruz kaç gündür. Hatırlayacaksınız, 9 Nisan 2025 günü kamuoyu henüz ayrıntıdan haberdar bile değilken bu kanun teklifinin ilk 4 maddesi jet hızıyla geçirilmişti ancak gerek çiftçilerden çevre örgütlerine, akademisyenlerden yerel çevre topluluklarına kadar ülkenin dört bir yanından yükselen tepkiler karşısında geri adım atılarak muhalefetin de gayretiyle teklif geri çekilmişti. Özetle, halk "Dur!" dedi, sivil toplum "Dur!" dedi ve siz teklifi ne yaptınız o zaman? Geri çektiniz. Şimdi soruyorum: İki buçuk ay sonra bu yasayı tekrar neden geri getirdiniz? Halkı dinlediniz mi? Köylüyü, çiftçiyi, üreticiyi, sürece dâhil ettiniz mi? İklim krizinden en çok etkilenecek kesimlerle, o yerel topluluklarla bir kez bile masaya oturdunuz mu? Hayır. Çünkü sizin için bu yasa iklim değil aslında sermaye yasasıdır. Şu ana kadar bütün konuşulanlar, hususen muhalefet milletvekillerinin dile getirdikleriyle gün gibi gerçek olan hadisenin adıdır; bu bir ticaret yasasıdır, bu bir sermaye yasasıdır.
Ben bu fırsattan istifade ederek, bu söyleneceklerin aynısını da tekrar etmemek adına, bu kürsüden, devletine sadakatle hizmet etmiş ancak hakkı yenen çeşitli kesimlerin sorunlarını paylaşmak istiyorum. Öncelikle Türk Silahlı Kuvvetlerinin omurgası olan astsubaylardan başlayalım. 2000, 2001 ve 2002 yıllarında nasıp yani rütbe almış astsubaylarımız askerî okula başlamadan önceki öğrenim sürelerini borçlanmalarına rağmen bu süreler hizmet başlangıcı olarak sayılmamaktadır. Aynı durumdaki 2003 ve sonrası nasıplı astsubaylar içinse bu süreler sigorta başlangıcı kabul edilmiş, erken emeklilik hakkı tanınmıştır. Şimdi sormak lazım: Aynı görevi yapan, aynı yeminle hizmet eden insanlar arasında nasıl olur da bu kadar açık bir adaletsizlik yaratılır? Sosyal Güvenlik Kurumunun (2023/26) sayılı Genelgesi'yle başka memurlar lehine yorum yapılırken bu vatan evlatlarına niye bu hak çok görülmektedir? Öyle ki Kamu Denetçiliği Kurumunun bu konuda vermiş olduğu tam tavsiye kararı dahi ne yazık ki görmezden gelinmiştir.
Peki, bu çifte standardın hukuki dayanağı nedir? 5510 sayılı Kanun'un geçici 4'üncü maddesi ve bu madde açıkken, Allah aşkına, bu keyfîlik neden? Aynı üniformayı giymiş insanlara farklı muamele uygulamak vicdanlara sığmaz.
Şimdi gelelim polislerimizin yaşadığı sağlık raporu ve sınav skandallarına. Polis meslek eğitim merkezindeki zorlu süreçleri tamamlanmış, devlete hizmet için canla başla hazırlanan gençlerin, mezuniyetlerine günler kala ya da göreve başlamalarının hemen ardından veya iki yıl gibi, üç yıl gibi hatta altı yıl gibi sürelerle çalıştıktan sonra yani memur olduktan sonra sağlık kurulu kararlarıyla meslekten ilişikleri kesiliyor. Bu, şu demek: Önce 657'ye göre memur yapıp işe başlatıyorsun, sonra sağlık kurulu raporunu gerekçe gösterip "Öğrenci olamaz." kararıyla kazanılmış haklarını bir kalemde siliyorsun. Bu nasıl bir sistemdir ki yıllarca emek verip ayrıca kamusal maliyet yaratılan gençler tek bir kurulun tartışmalı kararlarıyla hayatın dışına itilmektedir. Sağlık nedeniyle elenenler hani genel idare hizmetleri sınıfında değerlendiriliyordu, ne oldu da vazgeçtiniz? Hâlbuki önceden aynı durumda ilgili kanuna geçici madde ekleyerek onları büro hizmetlerinde de görevlendirebilmiştiniz.
Diğer bir sorun ise genç polis adayları eğitimin sonrası sözlü sınavıyla mağduriyet yaşamaya başladılar. Orada da gerçekten bu mülakat mağdurları millî eğitimde çok sık yaşadığımız bir keyfiyet ve çifte standartla karşı karşıyalar. Polis adayı gencimizin -yüzlerce örnek var ancak bir tanesini söyleyelim- mezuniyet notu 89,03. Eğitim sonrası sözlüye giriyor, ilkinde 41, ikincisinde 40 puanla "Polis olamaz." raporu veriliyor. Garipliğe bakar mısınız ki aslında "Soruyu bilemedi." deniyor. Bu durumda sıfır verilmesi gerekirken 40 verilerek eleniyor. Bu keyfîlik nedir? Allah aşkına böyle bir çifte standart olur mu? Mezuniyetten sonraki bu son sözlü sınavının gençlerin eğitimi başarıyla bitirdikten sonra hayatlarını mahvedecek biçimde yapılmasının ne manası var? Kim yapıyor bu sınavı, neye göre yapıyor, hangi kriterler baz alınıyor? En kötüsü de bütün bu haksızlıklar konusunda herhangi bir denetim ya da itiraz mekanizması yok. Bu noktada, gerçekten mağdur edilen binlerce genç polisimiz adına sormak istiyorum: Bu çocukların hakkını Türkiye Büyük Millet Meclisi de savunamayacaksa kim savunacak?
Sayın milletvekilleri, son olarak, sürekli göz ardı edilen bir başka meslek grubu mensuplarımızın, psikologların gerçek anlamdaki dramını ifade etmek isterim. 29 Mart 2025'te yayımlanan Sağlık Meslek Mensuplarının Serbest Meslek İcrası Hakkında Yönetmelik sadece klinik psikolog ünvanına yer vererek psikoloji lisans mezunlarını sağlık meslek mensubu olmaktan dışlamış ve serbest çalışmaları fiilen engellemiştir. En başta Anayasa’nın eşitlik ilkesine, Danıştay kararlarına ve eşit koşullarda çalışma hakkına aykırı bu düzenleme binlerce gencin meslek hayatını resmen çökertmiştir. Oysa psikologlar, üniversitelerde dört yıl boyunca toplumun ruh sağlığına hizmet vermek üzere yetiştiriliyor. Siz bu insanları yok sayarsanız, işte içinde bulunduğumuz günlerdeki gibi sahte terapistlere, karanlık odaklara alan açmış olursunuz. Gerçekten merak ediyorum; bu yönetmeliği hazırlarken bilim insanlarını, meslek odalarını neden dinlemediniz? Bu kürsüden defalarca söyledik, devlet adaletle yönetilirse ayakta kalır ama görüyoruz ki bu iktidar keyfîlikle, ayrımcılıkla, görmezden gelmeyle yol almayı tercih ediyor. Aynı işi yapan astsubaya farklı, aynı sağlık durumundaki polis adayına farklı, aynı eğitimi almış psikoloğa farklı muamele yaparsanız liyakat çöker, umut biter ve adalet yok olur. Buradan hem Millî Savunma Bakanlığına hem İçişleri Bakanlığına ve hem de Sağlık Bakanlığına sesleniyorum: Bu mağduriyetleri sakın ola ki görmezden gelmeyin yoksa bu ülkenin gençleri sırtını size dönüyor, görmüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Tamamlayayım.
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Devamla) - Ezcümle, biz hakkı yenenin hakkını adalet, eşitlik ve insan onuru için her daim seslendirmeye ve savunmaya devam edeceğiz.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)