| Konu: | Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 107 |
| Tarih: | 09.07.2025 |
METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 5'inci maddesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde şehit verdiğimiz kahraman Mehmetçiklerimize Yüce Allah'tan rahmet, acılı ailelerine ve büyük milletimize başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Muhterem milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun teklifinin 5'inci maddesi daha önce Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Doğa Koruma ve Millî Parklar Döner Sermayeli İşletmelerinin Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğüne devredilmesini öngörmektedir. Teklifin doğrudan madde içeriğine girmeyeceğim ancak konusu itibarıyla Türkiye'de doğa koruma alanında yaşadığımız bazı temel problemlerden bahsetmek istiyorum.
Bildiğiniz üzere Türkiye doğal varlıkları bakımından son derece zengin bir ülkedir. Ne yazık ki bu zenginlikler iktidarın rant ve talan politikalarıyla yıllardır sistematik şekilde yağmalanmaktadır, ormanlar ya yakılmakta ya da madencilik projelerine açılmaktadır. Millî parklar enerji şirketlerine tahsis edilmekte, tabiat alanları sözde turizm, gerçekte ise rant uğruna yapılaşmaya kurban edilmektedir. Koruma altında olması gereken alanlar beton yığınlarıyla ve çirkin yapılarla dolup taşmakta, doğal silüetimiz geri dönülemez şekilde bozulmaktadır. Yani geldiğimiz aşamada "korunan alan" kavramı sadece kâğıt üzerinde varlığını sürdürebilmektedir. ÇED süreçleri göstermelik olarak yürütülmekte, bilimsel raporlar yok sayılmakta ve halkın itirazları dikkate alınmamaktadır.
Muhterem milletvekilleri, Anadolu'nun doğal güzellikleri böylesine tahrip edilirken doğayı ve doğal hayatı korumakla yükümlü kurumlar ise bu yağma ve talana ne yazık ki göz yumar hâle gelmiş durumdadır. Bu ülkede hâlen Kaz Dağları'nda maden aramaları sürdürülmektedir, Salda Gölü'nün etrafı betonlaştırılmaktadır, yüz ölçümünün yüzde 60'ına madencilik faaliyetleri için ruhsat verilen Muğla'da ise nadide koylar, kıyılar, zeytinlikler ve ormanlar âdeta yağmalanmaktadır. Bu örnekler münferit örnekler değildir, bunlar iktidarın son derece bilinçli ve kasıtlı olarak uyguladığı politikaların uzantısı olan topyekûn bir çevresel çöküş sürecinin sonuçlarıdır. Tüm bu çevresel yıkım politikaları karşısında İYİ Parti olarak biz, tabiatı ve doğal zenginliklerimizi koruyarak kalkınmanın mümkün olduğu düşüncesindeyiz. Korunan alanlar üzerindeki tüm maden, enerji ve turizm baskısına bir an önce son verilmelidir. Tabiat zenginliklerimizi korumakla sorumlu olan kurumlar siyasal müdahaleden arındırılmalı, sıkı denetlenmeli ve yandaş şirketlerin çıkarları doğrultusunda değil bilimsel ilkelere göre çalışmalıdır. ÇED süreçleri bağımsız ve bilimsel komisyonlar eliyle yürütülmeli, bu konularda bölge halkı karar alma süreçlerine dâhil edilmelidir. Doğaya yönelik her türlü ihlal ciddi yaptırımlarla cezalandırılmalıdır. Son olarak, iklim kriziyle mücadele tüm kamu politikalarının merkezine yerleştirilmelidir.
Muhterem milletvekilleri, doğayı tamamen ekonomik bir kaynak gibi görmemek ve aynı zamanda hayatın kaynağı olduğunu unutmamak lazımdır. Rant için göz yumduğumuz her yıkım yarın sel, kuraklık, gıda krizi ve göç dalgası olarak karşımıza çıkacaktır. Talan için vazgeçtiğimiz her ağaç, her su kaynağı, her canlı türü aslında kendi çocuklarımızın geleceğinden vazgeçmek anlamı taşımaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)