| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 33 |
| Tarih: | 10.12.2011 |
MHP GRUBU ADINA ENVER ERDEM (Elâzığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının bütçelerinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Jandarma Genel Komutanlığının bütçesi üzerinde konuşurken, öncelikli olarak terörle mücadele hususu üzerinde hassasiyetle durmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle de, yılmadan ve usanmadan, canları pahasına terörle mücadele eden Jandarma teşkilatının erinden Jandarma Genel Komutanına kadar bütün mensuplarını saygıyla selamlıyorum.
Terörle mücadele öncelikle beyinlerde kazanılması gereken psikolojik bir savaştır. "Terörle mücadelede askerî yoldan sonuç alınamaz.", "Demokratik haklar verilmelidir.", "Siyasi çözüm bulunmalıdır." gibi ifadeler, PKK'nın askerî yollardan elde edemediği sonuçları siyasi yollardan elde etmesini, muhatap alınmasını, pazarlık yapılmasını amaçlayan ifadelerdir. Terörle mücadelenin beyinlerde kazanılabilmesi için PKK ve Kürdistan fikri beyinlerden silinmeli, bunun için de Türkiye, Kuzey Irak'ta kurulmuş ve diğer parçaları ile bütünleştirilmek istenen bu hayali, yani Büyük Kürdistan hayalini bitirip bu rüyadan herkesin uyanmasını sağlamalıdır.
Türkiye'nin terörle mücadelede yeni politikalar ve stratejiler uygulama zamanı gelmiştir. Bu politikaların başında Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri'nin dümen suyundan giderek terörle mücadele edilemeyeceğini kabul edip kendi çıkarlarına, kendi gücüne ve kaynaklarına dayanarak hareket etmek gerekmektedir. Kimse bizim için terörist yok etmez, bize doğru bilgi vermez, bize terör konusunda yardım etmez, hele hele o teröristler kendilerinin o bölgede kalmalarına ve çıkarlarına hizmet ediyorsa veya o terörist örgütü kendileri kurmuş veya hâlâ destekliyorlarsa.
Türkiye'nin önündeki en büyük tehlike ve tehdit sanıldığı gibi sadece PKK değil aynı zamanda Barzani ve onun bağımsız devlet kurma hayalidir. Türkiye, gerek Irak gerekse Kuzey Irak'taki menfaatlerini Amerika Birleşik Devletleriyle uyum içerisinde gerçekleştirme şansı olmadığını artık görmelidir. Bugün PKK'nın ve uzantılarının hedef ve söylemleri netleşmiştir. Önce kültürel hakların elde edilmesi, ikinci olarak özerklik, üçüncü olarak federasyon ve son aşamada dört ülkeden ayrılan parçalardan kurulacak olan bağımsız bir Kürdistan'ın kurulmasıdır. Bu stratejik hedefler karşısında Hükûmetin de tavrını net olarak ortaya koyması gerekmektedir. Bizim de vazgeçilmezlerimiz bellidir. Biz de Türkiye Cumhuriyeti'nin tek dil, tek devlet, tek millet ve tek bayrak ve üniter yapısını elbette pazarlık konusu yapmıyoruz. Bu hususta AKP iktidarları çok sayıda hatalar yapmışlardır. Bu hatalar da milletimize çok pahalıya mâl olmuştur. "İyi şeyler olacak." diye başlatılan açılım projesinin bir yılı aşan seyri maalesef kan, gözyaşı, eylem, ihanet ve şehadet olarak geri dönmüştür. Açılımdan itibaren geçen süre içinde şehit olan güvenlik görevlilerimizin sayısı maalesef 300'e yaklaşmıştır. Terör saldırılarında şehit olan askerlerimize ve polislerimize bir kere daha Allah'tan rahmet diliyorum.
Açılım hatasının bir sonucu da 25 Mayıs 2007'de KONGRA-GEL tarafından onaylanıp yürürlüğe konulan KCK sözleşmesinin ve KCK yapılanmasının uygulanmasına müsaade edilmiştir. Devlet içinde başka bir devlet yapılanmasına zamanında müdahale edilmemiştir. Bu KCK yapılanması, terör örgütünün köklerinin, sahiplerinin ve fikir babalarının da Amerika'da olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Çünkü bu KCK modeli, Amerikalı sosyalist Murray Bookchin'in "Toplumsal Ekoloji" felsefesinin terör örgütünce keşfedilip çevirisi yapılmak suretiyle hayata geçirilmesinden ibarettir. Bu çeviri, düşünce temelinde ve ideoloji üretmede çıkmaza giren terör örgütüne de sıkı sıkıya sarılacağı bir can simidi olmuştur.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarlarının terörle ilgili yapmış olduğu en büyük hatalardan birisi de teröristlerin yuvalandığı Kuzey Irak bölgesinde bulunan Peşmerge yapısına müsaade etmesidir.
Dikkatinizi çekmek istediğim diğer bir husus da küresel güçler tarafından Türkiye`ye "Siz büyüdünüz, güçlendiniz hatta bölgesel güç oldunuz." denilirken, diğer taraftan Büyük Orta Doğu Projesi'nde bölgesel aktör olma vizyonları biçilirken, bir diğer taraftan da ülkemizin bölünmesi ve parçalanması sonuçlarını doğuracak açılım, yeni anayasa ve Kuzey Irak politikası da ne yazık ki adım adım uygulamaya konulmuştur.
Kuzey Irak'tan ülkemize yönlendirilen, esas adı savaş olan terörist saldırıları karşısında Hükûmetimiz tarafından Suriye'ye gösterilen tepkiler Barzani'ye gösterilmemiştir. Habur Sınır Kapısı kapatılmıyor, Ovaköy Sınır Kapısı açılarak o bölgedeki Türkmenler rahatlatılamıyor. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti avuç kadar Peşmerge'nin güneyde Türkmenlere, kuzeyde Türk milletine kan, gözyaşı ve acı çektirmesine seyirci kalıyor.
Bundan daha elim ve daha vahimi de PKK terör örgütünün sona erdirilmesi için PKK'yı Bekaa vadisinden çıkarıp 1980'li yıllarda topraklarına yerleştiren Mesut Barzani'den yardım isteniyor.
Yeri gelmişken Türkiye'nin uluslararası güç ve bölgesel güç olduğu, küresel güçlerle beraber veya onların projelerinin hayata geçirilmesi için ortaya konan politikalara katılmadığımızı da belirtmek istiyorum.
Bölgesel güç olabilmek için önemli iki şartın birlikte mevcut olması gerekir. Bunlardan birincisi askerî güç, ikincisi ekonomik güç. "Askerî güç" denince bölgesinde her türlü askerî operasyonları yapabilecek kara, hava ve deniz kuvvetlerine sahip, her türlü modern konvansiyonel silahlara, aynı zamanda nükleer silahlara sahip bir askerî güçten bahsedilmelidir. Türkiye'nin askerî gücünden bahsedilirken son nesil savaş uçaklarından, tanklardan ve nükleer silahlardan bahsetmek pek de mümkün görünmüyor.
Bir de Türkiye'nin Ortadoğu, Balkanlar, Orta Asya ve Kafkasya bölgesindeki hinterlantta böyle bir operasyonel yeteneğe sahip olduğunu söylemek de pek mümkün görünmüyor. Ayrıca, Türkiye askerî operasyonlar yapan değil, maalesef ülkesi üzerinde askerî operasyonlar yapılan bir ülke konumunda.
Bölgesel güç olmanın ikinci şartı da bölgesel ekonomik güç olmaktır. Dünya ekonomik büyüklüğü içerisinde Türkiye ekonomisinin büyüklüğü maalesef istenen büyüklükte değildir. Dünya ekonomisi içerisinde yüzde 0,5'lik bir büyüklüğe sahiptir. Gayrisafi millî hasılası 15 trilyon dolar olan Amerika Birleşik Devletleri, 6 trilyon dolar olan Çin, 5,5 trilyon dolar olan Japonya, 3,5 trilyon dolar olan Almanya, 2,5 trilyon dolar olan İtalya, İngiltere? Bunların yanında henüz 1 trilyon dolara varmamış ekonomik büyüklüğüyle Türkiye'nin bölgesinde ekonomik bir güç olduğundan da bahsetmek maalesef mümkün değildir. Ekonomik açıdan bölgesel güç olmanın diğer şartları da bölgesinde ortak pazar konumunda bir ülke olmak gerekmektedir. Türkiye'nin bölgesel güç olması, elbette ki Türk milliyetçileri olarak en çok bizim istediğimiz, bizim arzuladığımız bir konudur.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, terörle mücadeleye yönelik her ciddi ve kararlı tutumun yanında Hükûmete geçmişte destek verdik, bundan sonra da ciddi ve kararlı olmak kaydıyla getirilecek her projeye destek vereceğimizi bir kere daha buradan hatırlatmak istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.