GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:109
Tarih:16.07.2025

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.

Şu anda hâlihazırda bulundukları her ilde, ilçede, Meclisin kıyısında köşesinde bu teklifin geçmemesi için protestolarda bulunan bütün çiftçileri, bütün halkları saygıyla selamlıyorum.

Bizim önümüze gelen bu teklif, "teklif" diye sunulsa da ne yazık ki aslında bir savaş tezkeresi. Doğaya karşı açılmış bir savaş tezkeresini onaylamamız bekleniyor ve bunu sorgulamamamız bekleniyor, doğaya karşı açılmış bu savaşın resmî ilanını bu Meclisten tescil etmemiz bekleniyor.

Bugün önümüze gelen bu tezkere özellikle 3'üncü maddesiyle kurumsal savaş ilanı olmakla kalmıyor, maden ruhsatlarını hızlandırıyor, ormanları katlediyor, "ÇED raporu" dediğimiz şeyi bile artık gereksiz bir hâle getiriyor, göstermelik hâle getiriyor, kurumların itiraz etmesini imkânsız hâle getiriyor. Devletin bilimsel ve etik itirazlara kendi eliyle sansür uygulamasının önünü açıyor. Yıllardır üstü bombalanan zeytinliklerin, yaylaların, ovaların şimdi de altlarına dinamit konulmak isteniyor; bu dinamitlerle toprağın altında yaşayan canlıları da üstünde yaşayanları da yok etmek hedefleniyor.

Bir noktada Komisyon Başkanı "Yatırımın önünü açmak ve sürdürülebilir enerjiyi sağlamak için de düzenlemeler var burada." demişti. Biz teklifin hiçbir tarafında yatırım ortamının halka yani bu madenlerin en büyük zararına maruz kalacak insanlara sağlayacağı faydaya ilişkin bir şey göremedik. Yerinden edilecek köylüler için nasıl bir fayda sağlayacak veya yaylasına artık hayvan götüremeyecek, hayvancılıkla uğraşan çiftçiler için nasıl bir fayda sağlayacak, buna dair ne yazık ki hiçbir şey görmedik. Bu benzer kural tanımaz uygulamanın pratiği üzerine bir örnek vermek isterim: Adalet Kaya, aynı kentin milletvekilliğini yaptığım milletvekilimiz Hasandin Yaylası'ndan bahsetti. Orada bir ÇED raporu arandığında, sorulduğunda "Rapor nerede?" dendi, "Selde uçtu gitti." dediler. Peki "ÇED yoksa bu adamlar nasıl burayı kazıyor?" dendiğinde "Bilmiyoruz." dediler, "Kanun nerede?" dedik "Yok." dediler, "Başsavcı nerede?" dedik "Onu da bilmiyoruz." dediler, "Öküz nerede?" dedik "Dağa gitti." dediler, "Dağ nerede?" dedik "Maden şirketi aldı, yok etti." dediler. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Zaten tam da bu kafayla, bu yüzden Maden Kanunu son yirmi iki yılda 22 defa değişmiş, Orman Kanunu da 32 defa değişmiş ama bu Orman Kanunu'ndaki değişiklik sanıyorum daha enternasyonal standartlara uysun diye yani kanunsuzluğun, kuralsızlığın, tıpkı hayvanlar gibi yaşayacağımız ve hayvanlar gibi tamamen kural düzeninin olmadığı bir şekilde yaşayalım diye bir orman kanunu getirmek için yapılıyor. Ormandaki bir hayvan gibi yaşamak istiyorsanız o zaman ormandaki bir hayvanın doğaya duyduğu saygıyı da duyabileceksiniz, duymanız gerekiyor. Oluşturmak istediğiniz düzen "kimin borusu ötüyorsa, kim güçlüyse onun borusu ötsün" düzenidir. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Kapitalist modernitenin elçiliğini yaptığınız toprağı, insanı bütünüyle sömürü malzemesine çevirdiğiniz, metalaştırdığınız bu teklifi sadece çevreye karşı değil, toplumsal yapıya ve doğaya karşı da bir saldırı olarak değerlendiriyoruz. Zeytinlikleri yıkan, dağları delen, vadilere siyanür boşaltan bu sistem kalkıp "Türkiye su fakiri bir ülkedir." diyor ama bu madenlerle suyun içine de ediyor. Doğa yalnızca bizim içinde yaşadığımız bir yer değildir, varoluşumuzun kaynağıdır ve bu doğaya karşı savaş da tıpkı silahlarla, askerlerle yapılan bir savaş gibidir. Bu yüzden de biz barışı sadece silahların susması olarak değerlendirmiyoruz, kadının ve toplumun da doğanın da yeniden inşası olarak görüyoruz, kalıcı bir barışı demokratik moderniteyle mümkün görüyoruz; bu yüzden de sürdürülebilir bir kalkınma, büyümeyi destekliyoruz. Yatırım ortamını iyileştirme adına insanları yerinden edeceğiniz bu sisteme kesinlikle "evet" diyemeyeceğiz, diyemiyoruz.

Savaşı, az önce dediğim gibi, yalnızca tankla tüfekle değil, bir su kaynağının kurutulmasıyla, bir ağacın kesilmesiyle, bir dağın parçalanmasıyla da tarif ediyoruz ve barışı da sermayeye teslim edilmemiş, demokratik modernitenin işletildiği, komünal toplumun benimsendiği, ekoendüstrinin benimsendiği ve demokratik ulusun benimsendiği bir modelde görüyoruz.

Kur'an-ı Kerim'de sıkça şöyle bir uyarıda bulunuluyor, deniliyor ki: "Karada ve denizde bozulma insanların elleriyle yaptıkları yüzündendir."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) - Hemen toparlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) - Ve neredeyse her inançta cehennem tarif edilirken ya çok sıcaktan ya da çok soğuktan bahsediliyor. Yanmaktan "Yandım." diye tam söylenirken buz gibi donmaktan bahsediliyor. Şimdi, bazen tarlalara, ekine atan donu görüyoruz, bazen aşırı sıcaklarda yanan ormanları görüyoruz; bu, Allah'ın bize verdiği bir eziyet değil, sizin elinizle yaratılmış bir cehennem. Bize ölmeden cehennemi tattırdığınız için sizi affetmeyeceğiz ama bu düzene de kimseyi de mahkûm ettirmeyeceğiz.

Son bir cümleyle bitirmek istiyorum: Doğanın fısıltısını dinlemeyenler bir gün onun çığlığında boğulmaktan kurtulamayacaklardır. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)