Konu: | DEM PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 111 |
Tarih: | 18.07.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA KAMURAN TANHAN (Mardin) - Ses konusunda uyarır mısınız?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz sükûnet... Kürsüye gelen her milletvekili arkadaşımız gürültü nedeniyle uyarı yapmamı istiyor, lütfen...
KAMURAN TANHAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ekranları başında bizleri izleyen ve cezaevinde direnen tüm yoldaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
"Hiçbir düş yarım kalmayacak." diyerek Türkiye'nin dört bir yanından yola çıkan, Kobane'deki çocuklara oyuncak götürmek ve yeniden inşasında çalışmalara destek olmak için Suruç'a gelen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi yaklaşık 300 genç Amara Kültür Merkezi'nde basın açıklaması yaparken DAEŞ tarafından hedef alındı ve bu vahşi saldırıda 33 düş yolcusu hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı.
Suruç katliamı yalnızca bir bombalı saldırı değildir; aynı zamanda bir ihmal zincirinin, bir suskunluğun ve bir cezasızlık düzeninin adıdır. Suruç katliamı dosyası esasında yüz yıllık bir cezasızlık politikasının devamıdır. Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt nüfusunun yoğun olduğu illere atanan valilerin isimlerini alt alta sıraladığımızda ortaya çıkacak liste dava örneklerine bile gerek bırakmayacak düzeydedir. Cumhuriyet tarihine yayılan bu geniş kavisli yay ancak cezasızlığın güveniyle çizilir. Cezasızlık, yalnızca bir tek davadaki hakkın veya adaletin kaybı demek değildir; tekrarlandığında ve süreklilik kazandığında zalimlerin doğal ve meşru hakkı, kararlarının ve eylemlerinin normali hâline gelir, ülke ikliminin atmosferi olağan duruma dönüşür. Her sayfasına bir zulüm, bir kıyım, bir katliam düşen Türkiye'nin ajandasına baktığımızda, 1938 Dersim'in kırımından 6-7 Eylül olaylarına, 1978 Maraş katliamından 1993 Madımak katliamına, 10 Ekim katliamından Suruç katliamına, yine saymakla bitmez bir cezasızlık tarihi dökümü ortaya çıkmaktadır. Devletin farklı dönemlerinde işlenmiş suçların üst üste yığılmasıyla oluşan bu kabarık suç dosyası aynı zamanda bir utanç tarihi yerine geçer. En insanlık dışı suçlar bile pervasızca saklanır, unutturulur, unutturulmak istenir; tüm bunlar ülkenin doğalı, normali ve iklimi hâline gelir. Aslında en korkunç olan adaletsizliği de cezasızlığı da hukuk kitaplarında değil, mahkeme salonlarında değil, toplumsal yaşamdaki doğal iklime sinen bu zehirli havada aramak gerekir. Soluduğunuz bu kirli sis bütün hukuk maddelerinin üstünü örterek ortalığı görünmez ediyor.
Yargı, insan hakları ihlalleri karşısında ihlale maruz kalanları değil, ihlale sebep olan kamu görevlilerini korumayı önceleyen devletçi zihniyet ve buna bağlı algı dünyası elbette bağımsızlık ve tarafsızlık sorunudur. Yargı her zaman devletin şiddet aracı olmuş, baskı aracı olmuş, var olma, var olan mülkiyet ilişkilerini koruma aracı olarak işlev görmüştür. Cezasızlık politikaları, özellikle ağır insan hakları ihlalleri bakımından Türkiye'de çok köklü, tüm zamanlara yayılan, devletin yapısal kodlarına içkin ve ideolojiüstü bir durumdur. İktidarlar değişir, cezasızlık politikası aynen baki kalır, devam eder, hiçbir şekilde değişmez. Devletin cezasızlık repertuvarı gerçekten çok geniş, bir yöntem olmazsa diğer bir yöntem devreye giriyor. Davayı belli bir kapsamda tutmak, bazı isimler öne çıkmışsa sadece onları cezalandırarak görünüşü kurtarmak ister ve esas olan da en önemlisi de kumanda merkezine asla ama asla dokunmamaktır. Ülkenin adalet sistemi bir tuğlaya bağlı. Bir tuğlanın çekilmesiyle ülkenin adalet ve hukuk sistemi çökecekse evet, bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin diğer bir ismidir. Mağdurların çektiği acıların mahkemelerde ve resmî makamlar tarafından tanınması ve kabul edilmesi mağdurlar için son derece önemlidir, inkârın sonlandırılması son derece önemlidir. Bunu beklemeye ve talep etmeye dair hakları da var bu insanların ve buna "adalet hakkı" deniliyor.
Bir diğer hakları ise hakikati bilme hakkıdır. Mağdurların aslında sevdiklerinin başına neler geldiğini, nerede, nasıl, kimlerin verdiği emir ve talimatlar çerçevesinde, hangi koşullar altında ne olduğunu bilmeye dair çok temel bir hakları var.
Kaybettiğimiz insanlar her zaman ifade ettiğimiz gibi birer dosya numarasından ibaret değiller; bir zamanlar aramızda yaşamış, birilerinin annesi, babası, oğlu, kızı, kardeşi olmuş insanlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
KAMURAN TANHAN (Devamla) - Ve en önemlisi, Suruç'ta yitirdiğimiz 33 düş yolcusunun hesabı, tam da bu kürsüde göz göre göre gelen karanlığa terk edilen adaletin önünde sorulmalıdır.
"Oyuncaklarımız vardı renk renk, çeşit çeşit/Her birinde bir çocuk hayali, bir çocuk sevinci vardı/ Kıydılar bize, düşlerimiz yarım kalmayacak."
Şimdi anılarına saygı için Suruç'ta yitirdiğimiz 33 canın isimlerini buradan okuyorum: Uğur Özkan (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Kasım Deprem (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Polen Ünlü (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Hatice Ezgi Sadet (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Cemil Yıldız (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Çağdaş Aydın (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Nazlı Akyürek (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Fikriye Ece Dinç (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Mücahit Erol (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Murat Yurtgül (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Emrullah Akhamur (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) İsmet Şeker (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Okan Pirinç (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Nartan Kılıç (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Ferdane Kılıç (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMURAN TANHAN (Devamla) - Bir dakika daha isteyeceğim Başkanım.
BAŞKAN - Yüksek sesle okuyun.
KAMURAN TANHAN (Devamla) - Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili on beş dakika zamanınızı aldı.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu isimler çok önemli, bu isimleri duymak istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Peki, devam edin isimlere ama süreyi ona göre ayarlamalısınız.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - O isimlerin burada yankılanmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Buyurun.
KAMURAN TANHAN (Devamla) - Serhat Devrim (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Met Ali Barutçu (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Erdal Bozkurt (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Süleyman Aksu (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Koray Çapoğlu (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Cebrail Günebakan (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Yunus Emre Şen (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Aydan Ezgi Şalcı (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Alican Vural (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Osman Çiçek (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Duygu Tuna (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Veysel Özdemir (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Nazegül Boyraz (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Alper Sapan (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Mehmet Ali Varol (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Dilek Bozkurt (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Cemil Yıldız (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri) Berna Koç (DEM PARTİ sıralarından "Yaşıyor!" sesleri)
Hepsinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)