GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:112
Tarih:19.07.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ekranları başında bizi izleyebilen cezaevindeki tüm yoldaşlarımı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bugün Rojava devriminin 13'üncü yılındayız. Bu devrim, şüphesiz, Kürtlerin ve diğer bölge halklarının, kadınların ve gençlerin öncülük ettiği bir devrim. Rojava devrimi, El Nusra'dan IŞİD'e uzanan karanlığın kadınların öncülüğünde parçalandığı; Kürt, Arap, Türkmen, Hristiyan, Müslüman halkların el ele vererek "Orta Doğu'da başka bir yol mümkün." dediği bir Rönesans hamlesi olarak karşımıza çıktı. Özellikle Lazkiye'de Alevi sivillere yönelik katliamlar, Süveyda'da Dürzilere yönelik tehditler de Rojava devrim paradigmasının Suriye'de yegâne çözüm olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Bu vesileyle, Kobani'de çocukların yüzünü güldürüp aydınlığı büyütmek isterken on yıl önce, 20 Temmuzda Suruç'ta katledilen 33 düş yolcusunu da saygıyla anıyorum, onları asla unutmayacağımızın altını da buradan bir kez daha çiziyorum. Rojava tüm insanların umududur, tüm insanlığın onurudur; insanlığın onurunu kurtaranlara buradan binlerce kez selam olsun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Bilindiği üzere, son birkaç ayda Plan ve Bütçe Komisyonunda birçok torba teklif üzerinde çalıştık, uzmanlık isteyen düzenlemeler ısrarla ilgili ihtisas komisyonlarına maalesef gönderilmedi çünkü on beş yıldır siyasi iktidarın torba teklif inadıyla karşı karşıyayız. Maalesef siyasi iktidarın yasama kalitesi gibi bir derdi yok, yurttaşın ve müteşebbislerin sorunlarına kalıcı bir çözüm bulma gayreti hiç yok. Geçmiş yasama dönemlerinde arzu ettiğimiz bir yol ve yöntem benimsenmedi, umut ediyor ve bekliyoruz ki en azından 1 Ekimden sonra torba tekliflerin olmadığı bir yasama sürecini hep birlikte görelim.

Sayın milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz kanun teklifi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlandığında bundan ne murat edildiğini de dinledik orada. Teklifte kayıt dışılıkla mücadele edilmesi, vergi adaletinin güçlendirilmesi, indirim ve istisnaların sınırlandırılması, dolaysız vergilerin vergi gelirleri içindeki payının artırılması gibi hedefler bizlerle paylaşıldı. AKP iktidarında bu hedeflerin pek iddialı hedefler olduğunun da altını çizmek gerekiyor çünkü vergi sistemi bir torba teklifle çözülemeyecek ölçüde yapısal sorunlara sahip. Diğer bir nokta ise Türkiye'de adaletsizliğin derinleştiği yerlerin başında vergi sisteminin geldiğidir, bu sorunu yaratan da elbette icra makamıdır, her zaman sermayeden yana saf tutarak emekçinin alın terini doğrudan veya dolaylı vergilerle sömüren kapitalist modernite anlayışıdır.

Bugün ülkenin en temel sorunlarından biri vergi adaletsizliği olarak karşımıza çıkmakta çünkü verdiği emeğin karşılığını alamayan, aldığı ücretle hayat pahalılığının üstesinden gelemeyen milyonların yaşadığı bir ülkeyiz. Elbette Anayasa'ya göre vergi bir yurttaşlık ödevi olabilir hatta iktidar ve sermaye sahipleri bundan bir eşitlik hikâyesi de çıkarabilirler ama adalet ve hakkaniyet olmadığı ölçüde her eşitlik söylemi eşitliği sağlayamaz. Bu sebeple, vergi ödeviyle ilgili Anayasa maddesinde geçen "mali gücüne göre" vurgusu es geçilemez derecede önem arz etmektedir. AKP iktidarı Anayasa 73'ü doğru okuyup anlamak zorunda ama AKP ne yapıyor biliyor musunuz? "Herkes" sözcüğünü okuyup bir es verdikten sonra "vergi vermekle yükümlüdür" kısmını da hızlıca okuyuveriyor. Böylece, aradaki "mali gücü" kıstası yok sayılıyor ve görünmez kılınıyor çünkü Hükûmette "çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınması" diye bir dert maalesef yok. Bu sebeple, altını çizerek söylemek gerekirse Türkiye halkları AKP'nin bilinçli, politik tercihlerinin mağdurudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin bölgesel eşitsizlikleri ve teşvikleri içeren ilgili maddesi yani 19'uncu maddesi, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan görüşmeler sırasında iktidar üyesi bazı vekillerin söyledikleri "bölgesel eşitsizlik" gerçeğine nasıl çarpık bir mantıkla yaklaştıklarını da tekrar net bir şekilde ortaya koymuştur. Çünkü Komisyonda AKP'li üye açıkçası şunu diyebilmiştir, cümlelerini tutanaktan olduğu gibi okuyacağım: "Aynı işi diyelim ki biz doğuda, güneydoğu illerinde, Doğu Anadolu illerinde yaptırmamamız lazım." Biz tepki gösterdikten sonra Karadeniz'i de buna dâhil ediyor, "Karadeniz'i de ekleyelim." diyor. Yani "Teşvikleri verirken sektörel bazda teşvik vermemiz gerekiyor." diyor. Devamında da "Seçici olmalıyız." derken de ekseriyeti Kürtlerin yaşadığı bölgelere yatırımın götürülmesinin ülkenin büyümesi anlamına gelmediğini de ifade ediyor. Dolayısıyla geri dönüşüm sektöründe hâlihazırda teşvikte 3'üncü bölgede yer alan bir kentte zaten yatırımlar, işletmeler, fabrikalar ve benzeri varken teşvik sisteminde en son sırada yer alan 5'inci ve 6'ncı bölgelerde olan ve Kürtlerin yoğun yaşadığı illere geri dönüşüm sektörü yatırımı yapılmaması gerektiğine ilişkin sözler çarpık ve adaletsiz bakışı ve aklı tekrar tekrar ortaya çıkarmaktadır. Oysa Türkiye Cumhuriyeti'nin yüz yılı aşan tarihine baktığımızda bölgesel eşitsizlik makasının giderek açıldığını, devletin merkezi yapısının ekonomi politikalarına da sirayet ettiğini açık bir şekilde görebiliyoruz. Bölgesel gelişmişlik, istihdam ve işsizlik oranları, kamusal hizmetlere erişim ve yatırım olanaklarından faydalanma oranları kıyaslandığında on yıllar boyunca istikrarlı şekilde devam eden bir sonuç da ortaya çıkmıştır. Kürt sorununun ekonomik boyutu bölgesel eşitsizlik gerçeğiyle de kendisini fazlasıyla hissettirmektedir. Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı iller bilinçli bir devlet politikasıyla geri bıraktırılmıştır. Bölgesel eşitsizlikler Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca bilinçli bir şekilde ekonomik, politik bir tercih olarak uygulanan politikaların neticesinde günümüze kadar gelerek derinleşmiş. Kürtlerin yine yoğunlukla yaşadığı coğrafyanın geri bıraktırılması, Şark Islahat Planı'ndan umumi müfettişliklere, OHAL uygulamalarından kayyumlara kadar devam eden bir sürekliliği de ortaya koymaktadır. Tarihsel izlekte Kürt sorununun demokratik ve eşitlikçi bir çözüme kavuşmamış olması teritoryal hiyerarşiyi sürdüren, ret ve inkâra dayalı güvenlikçi politikaların tamamıyla bir sonucudur. Hâl böyle iken "Doğu ve güneydoğu illerine teşvik sistemi temelinde yatırım yapılmasın, o yatırım hâlihazırda zaten ülkenin batısında var." anlayışı ve söylemini bizler DEM PARTİ olarak asla ve asla kabul etmiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de vergi sisteminin en önemli karakteristik özelliği toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliği derinleştirmesi olarak da karşımıza çıkıyor çünkü istihdamda toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliklere, daha düşük ücretli ve güvencesiz işlere, esnek ve kayıt dışı çalışma koşullarına, cinsiyet temelli ayrımcılıklara maruz kalan, ekonomik açıdan kırılgan koşullara mecbur bırakılan kadınlar, vergi sisteminde de toplumsal ve ekonomik kadın eşitlikçi perspektifinin yokluğuyla adaletsizlikten ciddi oranda payını almakta. Dolaylı vergiler ekonomik açıdan gittikçe güvencesiz hâle gelen ve yoksullaşan kadınlar için eşitsizliği maalesef katlamakta, adaletsizliği de sistematik bir hâle getirmekte. İstihdamda olmamakla birlikte ev içinde emek üreten kadınlar ev ve geçim ekonomisi bakımından yarattıkları değere karşılık vergi sisteminde destek ve teşvikler bakımından yok muamelesi görmekte. Yine, ev içi emek gösteren kadınlar için vergi sisteminde düzenlenen destek veya teşvik mekanizmaları da bulunmamakta. Temel gelir desteği ya da sosyal destekler aracılığıyla güvence sağlanmayan kadınlara ekonomik yoksulluk dayatılmakta, kadınlar sistematik bir yoksulluğa maruz bırakılmakta. Bu noktada hem temel tüketim gruplarında yapılan harcamalarda hem de kadınlar açısından zorunlu tüketim malzemeleri için yapılan harcamalarda ödemek zorunda kalınan dolaylı vergiler kadınlar için daha büyük bir vergi yükü anlamına gelmekte.

DEM PARTİ olarak tüm haklı talep ve önerilerimize rağmen kadın hijyen ürünlerindeki ve kadınlar için zorunlu olan tüketim kalemlerindeki yüksek KDV oranlarının uygulanmasına maalesef iktidar tarafından devam edilmekte, zorunlu tüketim kademelerindeki vergi yükünün ortadan kaldırılması yönündeki taleplere de kulak tıkanmakta. Bu sebeple, ısrarla biz kadınlar, kadınlara yönelik uygulamaların politik ve ideolojik olduğunu söylüyoruz çünkü ortada siyasi iktidarın politik bir tercihi var. Buna karşı biz kadınlar olarak her yerde dayanışmayı büyüterek "..."(*) sloganı altında buluşacağız ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini büyüten politikaların tam karşısında durmaya devam edeceğiz.

Vergide adalet kadar yaşamda özgürlük, toplumda demokrasi ve ülkede barış, milyonların arzusu olarak karşımıza çıkmakta. Orta Doğu'da yaşananlar, bölgemizde büyüyen riskler, herkesi sorunlara yeni bir bilinç düzeyinden bakmaya da zorlamaktadır. Dolayısıyla, bugün yüz yıllık süreçte ortaya çıkan sorunların eski bilinç düzeyiyle çözülmeyeceği de açık ve net bir şekilde ortada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım, lütfen

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Devleti yöneten akıl ile demokratik muhalefet aktörleri arasındaki konsensüs halkların onurlu ve kalıcı barışa duyduğu özlemi de hâliyle büyütmekte. Özellikle barış ve demokratik toplum çağrısının etkileri de düşünüldüğünde, tüm halkların, tüm inançların, tüm renklerin bir arada yaşayacağı iklimin ne kadar mümkün olduğu da anlaşılmıştır. Kürt meselesinin çözülmesiyle, barış ve demokratik toplumun inşasıyla kazanan yaşamın ta kendisi olacaktır ve bizler bunu mutlaka ama mutlaka başaracağız diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)