Konu: | Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 112 |
Tarih: | 19.07.2025 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, hayatını kaybeden Altan Öymen Beyefendiyi rahmetle anıyor ve Cumhuriyet Halk Partisi camiasına başsağlığı diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Türk Parasını Koruma Kanunu'yla ilgili söz aldık lakin Türk parasının kanunlarla korunamadığını, içinde bulunduğumuz ortamda artık dünyanın en değersiz paraları arasında yer aldığını görmekte olduğumuzdan ve bu konuda benden çok daha iyi hatipler bu kürsüde konuşacaklarından müsaade ederseniz ben çözüm süreciyle ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. 22 Ekimde İmralı'daki teröristbaşına yapılan bir çağrıyla başlayan bir süreç. Üzerinden on ay geçmiş, on ay boyunca çeşitli temenniler "Silahlar bırakılıyor." "Türkiye'ye barış geliyor." işte "Kürtlerin sorunu çözülüyor." "Türkiye Orta Doğu'nun en güçlü ülkesi olacak." "Türkiye Kürtlerle ittifak edecek doğru bir yol seçmiştir." gibi hatta biraz daha uçarak, terörle mücadelede 3 trilyon doların gittiği gibi, harcandığı gibi uçuk kaçık rakamlarla; bu sürecin sonunda, bu süreç hallolursa, iyi neticelenirse Türkiye'nin ekonomik anlamda da uçacağı gibi birçok yalan da devam etti. Huzurlarınızda, bundan birkaç gün evvel yani bu sözde "silah bırakma" deyip silah yakmaya dönüşen süreçte ben bir pikap silah, bir kamyon yalan ifadesini kullanmıştım. Çıka çıka bir pikap da çıkmadı ve sonunda bir kova dolusu silahla ve bu silahları teslim etmeyip, Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim etmeyip yakmayla neticelenen ve Türk devletinin oldukça küçük düştüğü, alay edildiği bir süreç yaşadık. Şimdi, bu sahneyi bir düşünün, arkasından bu sürecin bizim de tahminlerimize göre iyi sonuçlanmadığını ve terörle mücadelenin yeniden başladığını düşünün. Dünyanın aklında kalan bu sahne olacaktır yani dünyanın gözünde Türkiye, silahlarını yakan, barışmaya hazır olan bir örgüte tekrar, yeniden barışı kabul etmeyerek saldırmış olacaktır ve tüm dünya ülkelerinde terör listesinde olan PKK'nın bu listeden çıkması için bir zemin hazırlanmış olacaktır. Bunun sonucu budur ve Türkiye bundan ne elde etmiştir ya da ne kaybetmiştir, bunu aklı olan insanların vicdanına ve ferasetine bırakıyorum.
Derken İmralı'nın bir mektubu çıkmıştır. Mektuba PKK'nın cevabı gelmiştir. Bu mektupta ortak noktalar vardır ve ortak hedefler vardır. Ortak noktalar anayasal güvence -neyse bunlar artık, kimse bunları da konuşmuyor- demokratik cumhuriyettir. İki de ortak hedef vardır. Bu ortak hedeflerin bir tanesi cumhuriyet, diğeri de Lozan'dır. Yani bu milletin, bu devletin birliğini ihtiva eden ve güvencesi olan meselelerdir cumhuriyet ve Lozan. Arkasından bu sürecin millî bir süreç olduğu ve Türkiye'den çıktığı, bir yabancı gözü olmadığı ifade edilmiştir. Şimdi elimizde her türlü imkân vardır, internet vardır; düğmeye basın, bu sürecin başlangıcının 2007'ye dayandığını ve Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olan David Philips isimli bir Yahudi'nin hazırladığı bir plan, proje olduğunu göreceksiniz. Neredeyse madde madde aynıdır. Dolayısıyla buna kimse yerli ve millî bir süreç diyemez.
Üzüldüğümüz bir nokta da cumhuriyeti kuran ve cumhuriyeti kurmakla haklı bir övünce sahip olan Cumhuriyet Halk Partisinin cumhuriyete olan saldırıya sesini çıkarmamasıdır. Cumhuriyet Halk Partisinin birinci Genel Başkanı cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk'tür. İkinci Genel Başkanı da rahmetli İnönü Lozan'ı imzalayan önemli, büyük bir devlet adamıdır. Yani biz Cumhuriyet Halk Partisinin bu sürece sadece bu sebeple karşı çıkmasını beklerken bu sürece karşı çıkmak İYİ Parti'ye kalmıştır.
Bir diğer mahzurlu tarafı bu süreçte Kürtlerin istismarıdır, Kürtlerin PKK'ya teslimiyetidir, Kürtleri PKK'nın eline teslim etmektir yani anlamadığımız şudur: Bir yandan Kürt meselesini hallediyoruz derken diğer yandan da görüşmeleri PKK'yla yapmaktasınız. Bu, Kürtlere yapılacak olan en ağır hakarettir. Kürtlerin terörle ilgisi, alakası yoktur; devletlerine, vatanlarına sadık vatandaşlardır ama bilinçaltında Kürtlerin bundan sonraki hamisinin PKK olacağını ima eden çevrelere maalesef bu sürecin sahipleri hizmet etmektedir. Öyle ki DEM PARTİ'nin Sayın Genel Başkanı "Güneydoğuda korucuların eline değnek verip, onların elinden silahı alıp onları çoban yapacağız." diyebilmiştir. Şimdi, bunun koruculara nankörlük olduğu meselesini bir kenara bırakalım. Bilinçaltında güneydoğuyu yönetmek hedefi vardır, bunu Kürtler kabul etmez. Dolayısıyla bu sürecin başaktörü olarak Kürtleri ima etmek, bunun böyle olduğunu söylemek en başta Kürt vatandaşlarımıza hakarettir ve yanlıştır.
Aynı zamanda cumhuriyet hedef alınmıştır. Sayın milletvekilleri, cumhuriyet eşitliktir. Cumhuriyet kurulmadan evvel batıda da önemli oranda eksiklikleri vardı ama bilhassa doğudaki vatandaşların iş hayatıyla, memuriyetle ve demokratik ortamda haklarını araması ve eşitlikle tanışması cumhuriyetten sonradır. Dünyanın en mutlu Kürtleri bizim Kürtlerimizdir. İş adamı olabilmekte, memur olabilmekte, her göreve gelebilmekte, Başbakan olabilmekte, Cumhurbaşkanı olabilmektedir. Suriye'nin Kürtlerinde vatandaşlık hakkı bile yoktur, Irak'taki Kürtlere kimyasal gaz atılmıştır, İran'daki Kürtlerden dünyanın haberi yoktur. Şimdi, böyle bir ortamda Türkiye Cumhuriyeti devletini, cumhuriyeti suçlamak insafsızlıktır, gaddarlıktır, hayâsızlıktır. İşte İYİ Partinin karşı çıktığı süreç de budur. İYİ Parti Kürtlerin de hakkını korumakta, cumhuriyeti savunmakta ve varlığımızın, bütünlüğümüzün, devletimizin tapu senedi olan Lozan'a sahip çıkmaktadır.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)