GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:113
Tarih:20.07.2025

YENİ YOL GRUBU ADINA ŞERAFETTİN KILIÇ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri takip eden aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün tarihî bir günün yıl dönümündeyiz. Tam elli bir yıl önce, 20 Temmuz 1974'te milletimizin bağımsızlık ve kardeşlik duygusuyla gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekâtı'nın yıl dönümünü idrak ediyoruz. Bu harekât, sadece bir operasyon değil aynı zamanda Kıbrıs'taki vatandaşlarımızın can güvenliğini, haysiyetini ve varlığını koruma iradesinin ifadesidir. Katliamların, mezalimin ve işgallerin karşısında Türkiye Cumhuriyeti'nin ve milletimizin kararlı duruşu sayesinde Kıbrıs'ta barış sağlanmıştır. Buradan tüm Kıbrıs şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle yâd ediyoruz. Merhum Erbakan Hocamız, merhum Başbakan Bülent Ecevit, merhum Kıbrıs Devlet Başkanı Rauf Denktaş ve Doktor Fazıl Küçük başta olmak üzere bu zaferin bütün mimarlarını şükranla anıyorum.

Bugün aynı zamanda Saadet Partimizin 24'üncü kuruluş yıl dönümü. Rüzgâr döndü, yönler değişti, kimi sesler sustu, kimi sözler unutuldu. Zamanın haklı çıkardığı yerde biz her zaman farklıydık. Savrulmadan, kendine yabancılaşmadan, sözümüz sabit, istikametimiz belli, sadece bir inanç, bir hedef var: Yaşanabilir bir Türkiye, adil bir dünya. İlkelerimizi hiç askıya almadık, ahlakı basamak yapanlara "önce ahlak" dedik. Herkesin konuştuğu yerde değil, herkesin sustuğu yerde konuştuk. Heyecanımız ilk günkü gibi, sevdamız göğsümüzde dimdik duruyor. Ne pahasına olursa olsun, kazanmak için değil doğru kalmak için yürüdük; yarınlar için, çocuklarımız için. Partimiz bugün 24 yaşında ama çok daha köklü bir geçmiş var çünkü bu yürüyüş bir partiden önce bir duruşun adıdır; bir ahlakın, bir inancın, bir umudun devamıdır. Saadet Partimizin 24'üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyor, bütün camiamızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Nice güzel yarınlara hep birlikte yürüyeceğiz inşallah.

Değerli milletvekilleri, aslında bugün, son bir ayda meydana gelen orman yangınlarıyla ilgili bir araştırma önergesi hazırlamıştık, onu verecektik fakat Meclisimizin gruplarının anlaşması neticesinde ve çalışma yoğunluğundan araştırma önergelerinin konuşulmasına fırsat ve imkân olmadığını da gördük. Konunun acil olması sebebiyle bu önergemizi ilk fırsatta tekrar gündeme getireceğiz fakat yine de buradan ifade etmeden geçemeyeceğim.

Son bir ayda, Tekirdağ'dan Çanakkale'ye, Balıkesir'den İzmir'e, Antalya'ya, Adana'ya, Sakarya'ya, Manisa'dan tutun Hatay'a kadar onlarca ilimizde yüzlerce farklı noktada çıkan orman yangınları hepimizi derinden sarstı. Ağaçlar, hayvanlar, tarım alanları, ekmek tekneleri ve umutlar yandı. Bu yangınlar sadece çevresel bir yıkım değildir. Bu durum artık ciddi bir afet yönetimi ve kamu güvenliği sorunudur. Ormanlar, sadece doğal servet değil aynı zamanda nefesimiz, geçim kaynağımız ve ortak yaşam alanımızdır. Her yaz biraz daha eksiliyor; sebebi, yalnızca iklim koşulları ya da yangınlar değil asıl sorun ormanları korumayı ikinci plana atan bir yönetim anlayışıdır. Her yıl bu kürsüden aynı cümleleri kuruyoruz: "Müdahale yetersiz kaldı." "Yangın büyüdü." "Vatandaş yalnız bırakıldı." Ve sonra hep aynı sorular geliyor: "Yanan yerler korunacak mı?" "İmara açılacak mı?" "Oraya otel mi dikilecek?" Bu sorular tesadüf değildir çünkü geçmişte bunun örneklerini yaşadık. Her yıl orman varlığının arttığını söylüyorsunuz ama bu artışı yalnızca fidan dikimiyle açıklayabiliyorsunuz. Oysa bir fidan dikmekle orman olmaz; gerçek orman toprakla, canlılarla, yıllar içinde oluşan doğal dengeyle var olur. Yangından sonra yapılan ağaçlandırmalar çoğu zaman ekosistemi geri getiremez. Fidan dikmek elbette kıymetlidir ama bu, geçmişteki ihmalleri örtemez.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Ödemiş ve Seferihisar'da yangın bölgelerini ziyaret ettim, yangından etkilenen mahallelerde vatandaşlarımızla bire bir görüştüm, yanan evleri yerinde inceledim. Ödemiş'te Tosunlar köyü tamamen yanmış, Seferihisar'a bağlı Doğankent Sitesi'nde 310 haneden 85 tanesi yanmış durumda. Üstelik bu evler ormanlık alan içinde değil, kuru ot ve çalılıkların zamanında temizlenmemesi büyük bir ihmale yol açmış ve yangın bu nedenle evlere sıçramış. Vatandaşlarımıza verileceği söylenen 72 bin liralık yardım ne yazık ki hem yetersiz hem de adaletsiz, aynı zarar farklı yerlerde farklı tutarlarla karşılanıyor, yardımların hangi ölçüte göre belirlendiği belli değil. Bu durum yangından zarar gören vatandaşlarımızı daha fazla mağdur ediyor. Yardımlar mutlaka ihtiyaca karşılık verecek düzeyde olmalı ve adil dağıtılmalıdır.

Yangınlara karşı alınması gereken önlemler bellidir. Erken uyarı sistemleri geliştirilmelidir, orman altı örtüsü düzenli olarak temizlenmelidir, yangın şeritleri zamanında açılmalıdır. Ancak bu adımların ne kadarının uygulandığı hâlâ net değil. Bu işlerin ihale edilip edilmediği, edildiyse kimlere hangi koşullarda verildiği, verilen işlerin zamanında ve etkin şekilde yapılıp yapılmadığı soruları yanıtsız. İleri teknoloji ve imkânlara rağmen, hâlâ "Ne oldu?" "Neden oldu?" sorularını konuşuyor olmamız başlı başına bir plansızlık göstergesidir. Son bir ay içerisinde 630'dan fazla yerde çıkan yangınların sebeplerinin ve sonuçlarının araştırılması için bir komisyonun kurulmasına acilen ihtiyaç vardır.

Değerli milletvekilleri, bugün, bu kürsüden, sadece bir dış politika tercihinin değil aynı zamanda bir vicdan meselesinin, bir ahlak sınavının, bir duruş imtihanının muhasebesini yapmak zorundayız. "İktidar olarak Filistin'e yapılan zulümden dolayı İsrail'e yaptırım uygulayan tek ülkeyiz, ambargo koyan bir Türkiye var." diyorsunuz. Bu sözleri duyunca bir an düşünüp durdum, acaba bahsedilen ülke gerçekten Türkiye mi yoksa gaz almak için söylenmiş temennilerden mi ibaret? Çünkü aynı günlerde Uluslararası Adalet Divanının öncülüğünde Lahey'de toplanan ve aralarında İspanya, Çin, Katar, Portekiz, Güney Afrika gibi ülkelerin bulunduğu 30'a yakın ülkenin imza attığı İsrail'e karşı 6 maddelik yaptırım paketinde Türkiye yoktu. Evet, yanlış duymadınız, yoktuk. Silah ambargosunda destek verilmedi, İsrail bandıralı gemilere liman kapatma önerisine imza atılmadı, kamu sözleşmelerinin dondurulması çağrısı görmezden gelindi, mağdurlara adalet ve hesap sorulması çağrısı kulak ardı edildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Filistin dostluğu, nutukla değil kararla olur, somut adımla olur. Filistin'e sahip çıkmak, sosyal medya paylaşımlarıyla değil uluslararası belgelerde atılan imzayla olur. Filistin halkı bombaların altında can verirken Türkiye gözlemci koltuğunda sessizce oturamaz. Bizler Sultan Abdülhamid'in, Erbakan Hocanın mirasçısıyız "İman varsa imkân vardır." diyen, "önce ahlak ve maneviyat" diyen bir anlayışın temsilcisiyiz ve bu anlayış bize şunu söyler: "Zalimin kim olduğuna değil, zulmün kendisine bakın." Bugün Lahey'de imza atmaktan geri duranlar yarın tarih önünde ve milletin vicdanında hesap vermekten kaçamayacaklardır. Zira, tarih şunu hep yazmıştır: Zulüm karşısında susanlar, sadece korkak değil aynı zamanda zulme ortaktır. Bu kürsüden açıkça ilan ediyorum, sesleniyorum: Eğer gerçekten Filistin'in yanındaysanız o imzayı atın, o yaptırımları destekleyin, o cesareti gösterin. Asırlar boyunca mazluma yurt olmuş, kanat germiş bu millete bu utancı daha fazla yaşatmayın.

Değerli milletvekilleri, Türkiye sağlık sistemi derin bir kriz içindedir. Sunulan kanun teklifi ise bu krize yüzeysel çözümlerle yaklaşmaktadır. Şiddet artıyor, hekimler yurt dışına gidiyor, randevu sistemi tıkanmış durumda ancak teklif, bu sorunların hiçbirine kalıcı çözüm sunmuyor. Aile hekimliği güvencesizliğe sürüklenirken şehir hastaneleri modeliyle kamu kaynakları özel sektöre aktarılıyor. Teklifle yapısal sorunlar görmezden geliniyor, sağlık sistemini iyileştirmek yerine kriz derinleştiriliyor. Sağlık sistemindeki sorunlar pansuman çözümlerle giderilemez.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)