Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 113 |
Tarih: | 20.07.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sadece ülkemizin değil içinde bulunduğumuz coğrafyanın barış ve huzuruna etki edecek olan bir süreçten geçiyoruz. 11 Temmuz tarihinde Süleymaniye'de birçok gazeteci arkadaşımızın da gözlemci olarak katıldığı bir organizasyonda silahlar yakıldı. Artık "terörsüz Türkiye" sürecinde yeni bir aşamaya geçildi. Bu vesileyle, tekrar bu süreci olan inancımı ve desteğimi ifade ediyorum. Sürecin en kısa sürede tamamlanması gerekmektedir, uzaması süreci enfekte eder. "Terörsüz Türkiye" süreci sadece Türkiye'yle sınırlı olmamalı, terörsüz bölge anlayışıyla hareket edilmelidir. Yüz yıl önce çizilen sınırlar bizi ayırmamalıdır. Bölge etnik ve mezhep temelli ayrışmalardan çok çekti. Şimdi, bunu telafi etmek, ayrıştırma ve ötekileştirmelere son vermek zamanıdır.
Komşumuz Suriye'de son dönemde yaşanan gelişmeler bölgesel arayışların ne kadar önemli ve acil olduğunu gösteriyor. Süveyda bölgesinde merkezî idare ile Dürzi topluluklar arasında ortaya çıkan çatışmaları sadece mezhebî ya da etnik bir mesele olarak görmek yetersiz bir değerlendirme olacaktır. Bu sorun, yıllardır devam eden siyasi temsil eksikliğinin, adaletsizliğin, ekonomik sorunların bir yansımasıdır. Süveyda'daki gerilim Suriye'deki sosyal ve siyasi yapının ne kadar kırılgan olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu kürsüde Suriye'de yaşanan devrimden sonra yaptığım konuşmalarda uzun süren iç savaştan sonra merkezî idare ve ordu tesisinin ne kadar zor olduğunu, bu konuda Suriye'ye acil destek verilmesi gerektiğini, kapsayıcı hukuki reformların hızla hayata geçirilmesine olan ihtiyacı anlatmaya çalıştım. Nitekim, daha önce Lazkiye bölgesinde yaşanan çatışmalar şimdi de Süveyda çatışmaları hem Alevi hem Dürzi sivillerin hem de Suriye ordusundan askerlerin hayatlarını kaybetmelerine sebep oldu. Bu tür çatışmaların tekrarlanmaması için Türkiye devrede olmalıdır. Bu vesileyle, Suriye'ye yönelik İsrail saldırganlığını lanetliyorum. Benzer şekilde Suriye'deki Kürtlerin karşılıklı anlaşmalarla merkezî orduya entegrasyonu bölgesel barış açısından olumlu bir gelişme olmakla birlikte, bu entegrasyonun kalıcı ve başarılı olabilmesi için siyasi ve anayasal reformlarla desteklenmesi gerekmektedir. Suriye'deki yeni anayasa çalışmaları, tüm etnik, dinî ve mezhebî grupları kapsayan demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve adalet temelli bir metin olmalıdır. Arap, Dürzi, Kürt, Türkmen, Alevi ve Hristiyanlar anayasal temsilde eşit haklara sahip olmalıdır. Aksi hâlde bu tür adımlar kalıcı barış için yeterli olmayacak, yeni gerilimler ve çatışmalar kaçınılmaz olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının geçen hafta dile getirdiği Türk, Kürt, Arap ittifakı çağrısını önemli buluyorum. Farklı halkların eşit haklar temelinde bir arada yaşamasının hedeflendiğini anladığım bu çağrı, bölgesel barışın anahtarı olabilir ancak bu ittifakın sadece sözde kalmaması, yasal ve anayasal somut adımlarla desteklenmesi gerekmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çizmiş olduğu bu perspektif özellikle "terörsüz Türkiye" süreciyle birlikte okunduğunda ülkemizi bölgesel barışın lokomotifi hâline getirebilir. Eğer iktidarın tutuk ve suskun yapısı ortadan kalkarsa yalnızca Cumhurbaşkanının açıklamalarıyla yetinmeyen, parti içinden ve Parlamentodan aktörlerin de yapıcı bir tutumla süreci sahiplendiği bir seviyeye gelebilirsek içinde bulunduğumuz coğrafyada bir rol model inşa edebiliriz. Özellikle iktidar partisinin sürece sahip çıkması ve sahada süreci savunması gerekiyor, bugün gördüğümüz suskunluk kabul edilemez. İkinci Dünya Savaşı'nda birbirlerinden 60 milyon insanın canına kıyan, amansız savaşlar veren Avrupa ülkeleri sadece on beş yıl sonra kuvvetli bir birlikteliğin temelini attılar. Bu coğrafyada yüzlerce yıldır bir arada yaşayan kardeş halkların bir ve beraber olması, birbirlerinin hak ve hukukuna riayet etmesi kadar mümkün ve elzem bir durum olmadığını düşünüyorum. Bölgede sınırların değişmesi kan ve gözyaşı getirir ancak yüz yıl önce çizilen sınırlar bizi ayırmamalı, sınırlar aynı kalmak üzere anlamsız hâle gelmelidir, ekonomik bir entegrasyonun temeli atılmalıdır. Türkiye'nin güçlü bir iç barış ve demokratik hukuk devleti inşa etmeden bölgeye barış getirmesi mümkün değildir. Bu bağlamda sürecin bir an önce tamamlanması, sürecin şeffaf ve kapsayıcı bir şekilde yürütülmesi; demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda atılacak adımlar çok önemlidir. Sadece devlet ve hükûmet politikaları değil sivil toplum, siyasi partiler ve tüm kesimler bu sürece dâhil edilmeli, ortak akılla hareket edilmelidir. Silahların bırakılması, çatışmanın sona ermesi ancak ve ancak tam demokrasi yolunda hayata geçirilecek kapsamlı bir reform paketiyle anlamını bulacaktır fakat Hükûmet bir yandan bunları yaparken bir yandan bozarak süreci nihayete erdiremeyeceğinin farkına varmalıdır. Barış ve kardeşliği düşmanlıkları körükleyerek tesis edemeyiz.
Ortak yaşamdan, haklarının tanınmasından, kapsayıcı anayasal düzenden, eşit vatandaşlıktan söz ettiğimiz bir dönemde "terörsüz Türkiye" sürecinden, bölgesel barıştan, halkların kardeşliğinden bahsedilirken öte yandan bu ülkenin milyonlarca vatandaşının oylarıyla seçilmiş belediye başkanları tutuklanmakta, seçilmiş iradeye kayyum atanmakta, muhalefet partileri âdeta kriminalize edilmeye çalışılmaktadır. DEM PARTİ'li belediye başkanlarına geçtiğimiz dönemlerde atanan kayyumlar ne kadar yanlışsa CHP'ye yapılan siyasi operasyonlar da o kadar yanlıştır. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere birçok Kürt siyasetçi ve düşünürün tutsak olması ne kadar yanlışsa CHP'li siyasetçilerin de tutsak olması o kadar yanlıştır. Artık masaya oturmanın, konuşmanın zamanı ise siyasetçiler, seçilmişler neden parmaklıklar arkasında? Neden tutuksuz olarak yargılanmıyorlar? Özellikle kanser hastası Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık niçin hâlâ tutuklu? Hakkında iddianame bile olmayan kanser hastası bir insana bu yapılan zulümdür. Arkadaşlar, insaf dinin yarısıdır. Bu yapılan yolsuzluk operasyonuyla falan alakası yok. Hukuku siyasete alet etmeyin.
Eğer niyetiniz gerçekten yolsuzlukla mücadele ise gelin, daha önce Genel Başkanımız Sayın Davutoğlu tarafından getirilmeye çalışılan, sizin reddettiğiniz siyasi ahlak yasasını çıkaralım, nereden buldun kanununu çıkaralım. Cumhurbaşkanından milletvekiline, belediye meclis üyesine, bürokratlara kadar herkes yurt içi ve yurt dışındaki edindiği malların hesabını versin, izah edilemeyen gelir artışı hazineye irat kaydedilsin, var mısınız?
Değerli arkadaşlar, bu çifte standartlı yaklaşım yalnızca içerideki siyasi dengeleri bozmakla kalmaz, dış politikada da elimizi zayıflatır. Siz içeride halk iradesine kayyum atarken dışarıda bölgesel barıştan söz edemezsiniz; siz içeride muhalefeti baskı altına alırken Suriye'de Kürtlerin, Dürzilerin, Türkmenlerin temsilini savunamazsınız. Bu ikiyüzlülüğü artık bırakmanız gerekiyor. Eğer biz bu ülkenin barışını kalıcı hâle getirmek istiyorsak o zaman ilk yapmamız gereken şey, demokrasinin önünü açmak, hukuku siyasete alet etmemektir. Siyasi partilere yapılan kriminal kampanyalar sadece hedef alınan partilere değil, Türkiye'nin bütün demokratik iklimine zarar vermektedir. Seçilmişlerin cezalandırıldığı, halkın iradesinin sürekli olarak gasbedildiği bir ülkede kimse hukuk devletinden, kardeşlikten, eşitlikten söz edemez. Burada en büyük görev Türkiye Büyük Millet Meclisine düşmektedir. Bizler, vatandaşlarımızın oylarıyla buraya gönderilen temsilciler olarak vatandaşlarımızın hukukunu korumak adına yol gösterici ve yapıcı adımlar atmalıyız. Kurulması planlanan komisyonun adımları bir an önce atılmalı, tüm siyasi partiler gerek eleştirileriyle gerek teklifleriyle katkılarını sunarak bu süreci büyütmeli ve somut bir zemine oturtmalıdır. Hukuksuz yapılan tüm arka kapı operasyonlarının yeni bir hukuksuzluğa yol açarak bir kısır döngüye sebep olduğu hepimizin malumudur. Bu Parlamentoda görev alan her milletvekilinin barıştan ve kardeşlikten taraf olduğuna eminim. Herkesi kalıcı barış ve demokratik Türkiye'nin inşası için çalışmaya davet ediyorum.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)