GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:113
Tarih:20.07.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - CHP Grubuna Altan Öymen'in vefatı nedeniyle başsağlığı dilemek istiyorum. Basın adına da kıymetli bir insanı kaybettiğimizi, farklı yaklaşımlarıyla, özgün kimliğiyle Türkiye'nin sorunlarına ve barışa, demokrasiye dair yaklaşımlarını önemsediğimizi ve bu kaybın büyük olduğunu düşündüğümüzü söylemek isterim.

Biraz önce, buraya çıkmadan önce bir haber gördüm, İBB'ye yapılan son operasyonda gözaltı sayısının arttığından bahsediyordu. Siyasi intikam operasyonlarıyla bugün tutsak edilen, gözaltına alınan, hedef hâline getirilen bütün siyasetçilerin, seçilmişlerin, halkın temsilcilerinin serbest bırakılması gerekir. Mehmet Murat Çalık şahsında da hasta tutsakların neler yaşadığının tüm kamuoyu önünde tekrar ortaya çıktığını, görünür olduğunu görüyoruz. Hapishaneler hasta tutsaklarla dolu, hapishaneler kolları olmayanların bacakları olmayanlara yardım ettiği koğuşlarla, hücrelerle dolu. Bugün bunun değişmesi için önümüzde bir fırsat var, bu fırsat değerlendirilmek zorunda; bütün hasta tutsaklara özgürlük istiyoruz.

Elbette, 20 Temmuzda, hepimiz bugün bir dakikalarda Suruç'tan bahsettik, Suruç'ta ölümsüzleşen devrimcilerden bahsettik fakat günün devamında kötü haberler de aldık; Ankara'da Kızılay'da Suruç'u anmak, adalet mücadelesini haykırmak için sokağa çıkan devrimci gençlerin işkenceyle gözaltına alındığını öğrendik, Adana'da saldırıya uğradığını öğrendik. Suruç'ta yapılan saldırı Türkiye ve kürdistan halklarının birlikte mücadelesineydi, bu saldırı işçi sınıfı ile ezilen halkların birlikte mücadelesine bir saldırıydı, Orta Doğu'da yeni bir yaşamı inşa edenlerin birlikteliğine ve mücadelesine bir saldırıydı. Bu saldırının ardından on yıldır kimseye diz çöktüremediniz; IŞİD yenildi, IŞİD'in arkasındaki güçler yenildi. Bu yenilgi sonsuzdur; bu sokaklarda yapılan saldırılar, gözaltılar, işkenceler hiç kimseyi de yolundan çevirmeyecektir. Suruç yaralılarına, yaralıların ailelerine yargı eliyle yaşatılanlar, Besra Erol'un hâlen tutsak olması bu mücadeleyi durdurmadı, sahiplenişi durdurmadı. Suruç onurumuz, Suruç geleceğimiz, devrimci gençler bizim bütün umudumuz; ne onlarla yan yana yürümekten vazgeçeceğiz ne de onlar bu düzene karşı mücadele etmekten vazgeçecekler.

Meclisin çalıştığı her anın canlı olarak yayınlanması gerektiğini daha önce defaatle dile getirdik fakat bugün halkın kaderiyle ilgili yine bir torba yasanın görüşüldüğü şu anda canlı yayın yapılmıyor. Bu ne demek? İnternete erişemeyenlerin, interneti kullanamayanların burada ne konuşulduğundan haberinin olmaması demek. Birinci olarak da hapishaneler bugün burada ne konuşuluyor bilmiyor. Hasta tutsaklardan bahsetmiştik; hapishanelerde insanların sağlığa erişiminin çok daha kısıtlı olduğunu, aylarca sıra beklediklerini, randevularına "Jandarma müsait değil." denilerek götürülmediklerini, ameliyatlarının yaptırılmadığını ve elbette de cezaevinden hastaneye götürülenlerin ne kadar kötü koşullarda tutulduğunu da biliyoruz. Kendileriyle ilgili bir yasadan şu an haberdar değiller, ne konuştuğumuzu, burada ne konuşulduğunu bilmiyorlar; bu, halktan kendisiyle ilgili bilgiyi gizlemektir.

Bir sözüm de bu yasa yapma tekniğine ilişkin. Bu yasa Bakanlıkta hazırlanıyor, Bakanlıkta hangi kriterlerle hazırlanıyor, nasıl değişiyor, nasıl gelişiyor bunları bilmiyoruz; bir şeffaflık yok. Oysa bu yasanın meslek örgütleriyle birlikte hazırlanması gerekirdi; bu yasanın ilaca erişemeyenlerle birlikte hazırlanması gerekirdi; bu yasanın bir bütün, halkla birlikte hazırlanması gerekirdi çünkü meselemiz halk sağlığı olmalıydı ama değil. Meselemiz ne? Meselemiz şu: "Performans" adı altında sağlık bileşenlerini birbiriyle ve halkla karşı karşıya getiren, koruyucu sağlığı yok eden ve teşhis, tedavi, ulaşımı şehirlerin dışında sağlık fabrikaları kurarak neredeyse imkânsız hâle getiren iktidarın mütemadiyen yama yasaları Meclise getirerek sözde düzenlemeler, iyileştirmeler, yenilemeler yapmakla neyi hedeflediği meselesi. Neyi hedefliyor? Sağlığı piyasaya göre düzenlemeyi. Sağlıklı olma, teşhis ve tedaviye erişim, koruyucu sağlık, halk sağlığı gibi kavramlarla çatışarak, içlerini boşaltarak, bütçelendirmeyi sağlık alanının piyasaya açılması ve kamu özel denkleminin kamu aleyhine bozulması hedefiyle yaparak, sağlık bileşeni olan hekim, ebe, hemşire, sağlık memuru ve diğer sağlık emekçileri arasında hiyerarşik tabakalaşma ve emeğin niteliğinin birlikte ortaya çıkardığı sağlık değerini yok sayarak statü farklılıklarıyla örgütlülüğü parçalamayla, sağlık emekçilerinin görece halkın geri kalanından daha fazla kazandığı iddiası ve sağlık hizmeti üretmediği propagandasıyla sağlıkta şiddeti tırmandırarak sağlık hakkımız gasbedildi. Bir yanda yaratılan yoksunluk, diğer yanda sağlık emekçisi-hasta ilişkisinin piyasa-müşteri denklemiyle değiştirilmesi sonucu ortaya çıkan kışkırtılmış sağlık talebiyle kamu hastanelerinin imkânları arasındaki açığı hiçbir yama kapatamaz. Bu yamada kentlerde sağlık merkezi yapılacak alan bulunmadığı gerekçesiyle park ve benzeri gibi alanlara geçici sağlık birimleri kurulmasından bahsediliyor. Sormak isterim: Savaşta mıyız ki sahra hastanesi benzeri bir uygulamayı yaygınlaştırmak istiyoruz? Ve yine sormak isterim ki siz değil miydiniz merkezî noktalardaki hastaneleri işlevsizleştirerek boşaltan, bütçenin onda 1'ini bağladığınız şehir hastaneleriyle hastaneyi halktan uzaklaştıran?

İzmir'de Şirinyer gibi toplu taşımada ana aktarma merkezi olan bir noktadan şehir hastanesine ulaşmak mesai saatlerinde neredeyse iki saati buluyor. Kendi içinde koordine olması bir hayli zor olan ve -teşbihte hata olmaz- hastane içerisinde bir noktadan diğerine gitmek için tur şirketlerinin devreye girmesi gerektiği kadar karmaşık yapıları siz yapmadınız mı? Bilkent Şehir Hastanesinde EGO otobüsleri her hastanenin önünde durarak hasta taşıyor, hastane kampüsü içeresinde otobüsle seyahat ediliyor. Meclisin etrafında ya da ilçelerin merkezî noktalarından en kenardaki mahallelerine kadar özel hastaneler ve poliklinikler bulunuyor, halk muayene olabilmek ya da acil bir durumla karşılaştığında bu merkezlere gitmek zorunda kalıyor. Faşizm hem emeğimizi değersizleştiriyor hem de emeğimizi satarak elimize geçen üç kuruşu da bizi hasta ederek özel hastanelere bırakmak zorunda bırakıyor.

2025 bütçesine şerhimizde bu duruma değinmiş ve şöyle söylemiştik: "Kamu-özel iş birliği modeliyle yapılan şehir hastaneleri tüm kamuoyuna 'entegre sağlık kampüsleri' olarak tanıtılsa da Dr. Ata Soyer'in 2009 yılında dediği gibi bu bir 'sağlıkta fabrika' düzenidir. Bu düzenle Sağlık Bakanlığının kiracı olduğu, en az 25 yıl süreyle bakanlıkların şirketlere kira ödemek zorunda kaldığı sistem geliştirilmiştir. 2025 yılı için sağlığa ayrılan bütçe 1 trilyon 20 milyar 317 milyon 291 bin TL iken bunun 104 milyar 602 milyon 82 bin TL'lik kısmı şehir hastaneleri kira ve hizmet bedeli ödemeleri için ayrılmış durumdadır. Sadece bu yıl için bile sağlığa ayrılan bütçenin yüzde 10'u şehir hastanelerine yani şirketlere ayrılmıştır. Oysa ayrılan bu payla uzmanlara göre en az 6.718 aile sağlığı merkezi ya da 100 yataklı en az 90 tane devlet hastanesi yapılabilmektedir." Ki yapılan şehir hastanelerinin bazılarında merdiven olmadığını, bazılarının yağmurda çatılarının çöktüğünü konuşmadan geçelim. Sunulan imkânların kışkırtılmış sağlık talebi olmasa dahi yetersiz olduğunu, görüntüleme ve benzeri cihazların, temel kimi tetkikler için yapılması gereken ameliyatların aylar sonrasına tarihler verilerek yapıldığını görüyoruz. Ön planlama yapmadan bir anda bayram tatilini dokuz güne çıkardığınızda randevularını kaybeden hastaların kaç zamandır o randevuyu beklediğini biliyor musunuz? Bir randevuyu alabilmek için araya tanıdık sokmak, AKP il, ilçe örgütlerine gitmek, vekil sokmak gerekiyor ve bunları yapabildiğinizde de o ilde, o hastanede, o ilçede branşında doktor bulabilmek çoğunlukla çok zor.

Yasada ilaç, tıbbi cihaz vesair malzemelerin elektronik kayıt ve takibine dair düzenlemeler şunu düşündürüyor: Hepimizin verileri devletten çalındı ve çalınmadığını iddia ettiniz, güvende olduğunu iddia ettiniz; şimdi bu madde Cizre Devlet Hastanesinde yapılan hırsızlığı durduracak mı yoksa kamufle mi edecek? Hastanelere hijyen malzemesi ve benzerlerini kimlerin sattığını takip etmemizi sağlayacak mı örneğin?

En nihayetinde, bize yama yasalar değil, sağlıkta piyasalaştırma, dönüşüm politikasından vazgeçmek ve halk sağlığını önceleyen, koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen yeni bir sağlık politikası gerekmektedir. Çocuk felcinin dahi tekrar hortladığı, aşı politikasının elde kaldığı, hiçbir önleyici, koruyucu sağlık hizmetinin sağlanmadığı bir yerde şehirlerin dışındaki kale gibi şehir hastaneleri sağlığa derman değil, dertten başka bir şey getirmiyor, halkın sırtına da bütçe yükünden başka bir şey getirmiyor. En iyisi, sağlığı bırakın, halk kendisi düzenlesin, her şeyi halk kendisi sizden daha iyi yapar. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)