GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, İsrail'in Gazze saldırısına, Filistin halkına yaptığı soykırıma ve zulüm ile kıtlık politikalarına ve bölgede var olan güncel duruma ilişkin Yürütme adına gündem dışı açıklaması nedeniyle MHP Grubu adına konuşması
Yasama Yılı:3
Birleşim:114
Tarih:29.08.2025

MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; İsrail soykırımı ve bölgedeki gelişmeler hakkındaki olağanüstü toplantımızda Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerimin hemen başında yüce heyetinizi ve aziz milletimizi en kalbî duygularla, saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, sevinç ve hüznü bir arada tattığımız bugünlerde bir yandan millet olarak bin yıllık varlık serencamımızın önemli sütunlarını oluşturan zaferlerimizi yüksek bir sorumlulukla idrak edip haklı kıvancını yaşamaya çalışırken öte yandan maalesef, tüm insanlığın gözü önünde yaşanan insanlık dışı şiddet, vahşet ve soykırıma tanıklık etmekteyiz. Yani düşünce ve edebî kıymetlimiz Erdem Bayazıt'ın veciz ifadesiyle "Dünyanın en uzun hüznü yağıyor/Yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üstüne."

Kısaca ifade etmek gerekirse İsrail'in Ekim 2024 tarihinden bugüne kanun, kural, kaide, sözleşme ve anlaşma tanımaz bu nobran tavrıyla Gazze'de başlattığı işgal ve soykırım girişimleri artık ayrım gözetmeksizin sivil yerleşim yerlerini, hastaneleri ve yardım noktalarını da hedef almaktadır. Dahası saldırı ve toplu imha tehdidiyle sivil halkı göçe zorlaması ve çoğu çocuk, yaşlı ve kadınlardan oluşan binlerce masum sivil insanın ölümüne açıkça sebep olması da açıkça bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla İsrail-Filistin meselesi yalnızca siyasi bir çatışma değil aynı zamanda uluslararası insan hakları hukuku açısından da ciddi boyutlara ulaşmış bir sorundur. Diğer bir ifadeyle, Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da yıllardır süregelen askerî operasyonlar, abluka politikaları ve yerleşim faaliyetleri, sivillerin temel haklarını doğrudan ihlal girişimleri yani kısaca İsrail'in Filistin'de uyguladığı insan hakları ihlalleri uluslararası hukukun da ana gündemini oluşturmaktadır. Başta Birleşmiş Milletler kararları, Cenevre ve 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmeleri olmak üzere yaşanan insanlık dışı işgal ve soykırıma yönelik alınan tüm kararları yok saymakla kalmayan İsrail, şiddet ve vahşeti daha da artırarak topyekûn bir soykırım girişimine açıkça devam etmektedir. Bu bağlamda, sivil, çocuk, hasta, kadın, yaşlı, yardım ve sağlık görevlisi, gazeteci demeksizin saldırılarını fütursuzca sürdürmektedir. İsrail'in Gazze'ye yönelik hava ve kara saldırıları çoğu kez sivilleri hedef almakta ve yoğun nüfuslu bölgelerde orantısız biçimde gerçekleşmektedir. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler raporları ve bağımsız araştırmalar ayrım ilkesinin ve orantılılık kurallarının ihlal edildiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Filistin halkı bir yandan barınaksız, okulsuz, hastanesiz hatta aç susuz bırakılarak her türlü insanlık dışı uygulamaya mahkûm edilirken öte yandan sözüm ona oluşturdukları yardım merkezleriyle insanlar sinsice bir araya getirilerek toplu hedef yapılmaktadır. Yaşanan bu çok yönlü vahşet sonucu hayatını kaybedenlerin toplam sayısının 62 bini, yaralı sayısının 156 bini ve daha vahimi, açlıktan hayatını kaybedenlerin sayısının 102'si çocuk olmak kaydıyla 166'yı bulduğu resmî açıklamalarda açıkça belirtilmektedir. Öte yandan, Gazze'de öldürülen insani yardım çalışanı sayısı 181'i, yine, öldürülen gazeteci sayısı 239'u aşmıştır. Dahası, mayıs-ağustos ayları arasında ABD-İsrail güdümlü sözde yardım noktalarında öldürülen Filistinli sayısının da 2 binli rakamları bulduğu açıkça ifade edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, topyekûn imhaya dönüşen saldırıların diğer bir hedefi de sivil altyapı ve yerleşim merkezlerinin yerle bir edilerek Filistinlilerin açık hedef hâline getirilmesidir. Batı Şeria'da gerçekleştirilen operasyonlarda sivillerin sudan sebeplerle öldürüldüğü, evlerin cezalandırıcı amaçlarla yakıldığı, yıkıldığı rapor edilmektedir. Bu uygulamalar uluslararası hukukta toplu cezalandırma yasağına aykırıdır. Gazze'de nüfusun büyük bölümü yerinden edilmiş, Batı Şeria'da ise yerleşim politikaları ve yerleşimci şiddeti sonucu topluluklar zorla göç ettirilmektedir. İsrail'in Batı Şeria'da yeni yerleşim alanları inşa etmesi ve mevcut yerleşimlerin genişletilmesi uluslararası hukuka aykırıdır. Ayrıca, yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırıları çoğunlukla cezasız bırakılmaktadır. Nüfusu yaklaşık 2 milyon 300 bini bulan Filistinlilerin, Gazze'deki İsrail saldırıları ve sürgün emirleri sonucu yerinden edilerek 2 milyonun göçe zorlandığı açıkça görülmektedir. Gazze'de uzun süredir devam eden abluka sonucu gıda, temiz su, yakıt ve ilaç gibi yaşamsal ihtiyaçlara erişim çok ciddi biçimde engellenmiştir. Birleşmiş Milletler organları sivillerin aç bırakılmasını uluslararası hukukta savaş suçu kapsamında değerlendirmektedir. Uluslararası Adalet Divanı İsrail'e sivillere insani yardım ulaştırma ve soykırımın önlenmesi kapsamında yükümlülükler getirmiştir. Ancak uygulamada bu kararların yeterince yerine getirilmediği yönünde ciddi eleştirilere tanıklık etmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, İsrail'in bugün artık yeni bir savaş konsepti hâline getirdiği açlığı ve susuzluğu silah olarak kullanacak kadar insanlıktan yoksun bir hâl alması Birleşmiş Milletlerin de resmî açıklamalarına açık ve net bir şekilde konu olmuştur. Yapılan resmî açıklamada ilk defa Orta Doğu'da kıtlık yaşandığı ifade edilmekte ve bu açıklama sonrası bazı BM temsilcisi Batılı devletlerin yetkili isimleri de bunun ahlaki bir skandal olduğunu ve insan eliyle meydana geldiğini açıkça ifade etmektedir. Ekim 2023'ten bu yana açlıktan hayatını kaybedenlerin sayısının 119'u çocuk olmak üzere 300'ün üzerinde olduğu kaydedilmiş, Birleşmiş Milletlerin desteklediği Entegre Gıda Güvenliği Aşama Sınıflandırması tarafından yayımlanan son raporda 15 Ağustos 2025 itibarıyla Gazze kentindeki kıtlığın felaket seviyesi olarak bilinen 5'inci seviyede olduğunun kanıtlarla doğrulandığı bildirilmiştir. Öte yandan, uluslararası bazı kaynaklar İsrail'in Batı Şeria'da yasa dışı yerleşim merkezleri oluşturduğu gibi benzer bir uygulamayı Gazze'de de açık ve net bir şekilde yapmakta olduğunu ifade etmektedir. Örneğin, Zeytin Mahallesi'nde en az 1.500 evin yıkılıp yerine yasa dışı yerleşimcilerin yerleşeceği birtakım yapılaşmaya gidildiği görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, genelde Filistin'de ve özellikle Gazze'de yaşanan insanlık dışı uygulamaların bugün artık sadece dünya kamuoyunda ve maşerî vicdanlarda karşılık bulmakla kalmayıp aynı zamanda İsrail müttefiki Batılı ülke yönetimlerince de yavaş yavaş istemeden de olsa dile getirilmektedir. Özellikle başta İspanya, İrlanda, Belçika, Norveç, Kanada, İngiltere ve Fransa olmak üzere birçok Batılı ülke, Filistin'i tanıma deklarasyonları yayımlamanın yanı sıra kalıcı ateşkesin bir an önce gerçekleşmesini seslendirmeye başlamışlardır. Her şeye rağmen, görülen o ki ne Arap ligi ne İslam İşbirliği Teşkilatı ne de diğer irili ufaklı uluslararası resmî kurum ve kuruluşlar bu nobran ve saldırgan tavrı durdurmaya yönelik yeterince etkin olamamaktadır. Üye sayısı yaklaşık 200'e yakın olan Birleşmiş Milletlerin ve bağlı kuruluşlarının dahi İsrail'e karşı aldığı kararların uygulanması bir yana, her türlü hizmet ve yardım sunmak üzere bölgede bulundurduğu personelini korumaktan dahi yoksun bir duruma düşmesi durumun vahametini ifade etmektedir. İşte bu nedenle, kimsesizlerin kimsesi ve mazlumların sesi olma adına dünyanın 5'ten büyük olduğunu açıkça haykıran Türkiye Cumhuriyeti devleti milleti ve onun yegâne kurumsal temsilcisi Meclisiyle tek ses ve tek yürek hâlinde, bu soykırımın kabul edilemez olduğunu ve bir an önce son bulmasını bugün olduğu gibi yüksek sesle dünya kamuoyuna her platformda haykırmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına açıkça ifade etmek isterim ki bunu yaparken herhangi bir bireysel veya siyasi menfaat düşünmeksizin, topyekûn çarpan yüreklere tercüman olmaktan başka inanç ve motivasyon söz konusu olmamalıdır. Dolayısıyla bu yüce çatı altında, gün, birlik, beraberlik içerisinde, şüpheden ve ön yargıdan ziyade birbirimize güveni esas kılarak "ben yaptım, sen yapmadın" "ben dedim, sen demedin" "şöyle yapmadın, böyle yapmadın" polemiklerine kapılarak atalete düşmeksizin, topyekûn, bir insanlık dışı işgal ve soykırımın son bulmasına yönelik, milletimizle birlikte mücadeleye devam etmeliyiz. Tavrımız net ve ortaktır; o da kısaca, 1967 sınırları esasında iki devletli bir yapının inşasıdır.

Sayın milletvekilleri, bugün Filistin'de yaşananlara yani İsrail soykırımına karşı bir duruş sergilemek bizim hem insani hem İslami hem de siyasi yükümlülüğümüzdür çünkü bunların her üçü de birbirleriyle doğrudan bağlantılı sorumluluk alanlarıdır. Evet, insanız her şeyden önce; dolayısıyla dünyanın neresinde bir zulüm, kan, gözyaşı, hele hele körpe bebelere ve masum insanlara kıyım söz konusu ise orada sesimizi yükseltmek zorundayız. Bu amaçla, uluslararası bir sürü kurum ve kuruluş meydana getirilmiş ve bu işlevle yükümlü kılınmıştır. Öte yandan, kutsal dinimiz İslam'ın Yüce Peygamber'inin veciz ifadelerle buyurduğu gibi, Müslümanların bir bünyenin uzuvları gibi oldukları ve "Herhangi bir uzvun acı ve sıkıntısını diğer unsurların da duyup hissetmesi gerekir." genelgeçer hükmünden dolayı Gazze'de, Batı Şeria'da aç susuz, evsiz barksız ve henüz "anne" "baba" diyemeden; yine, kim ve ne olduğunun farkında dahi olamadan şehit edilen sabilerin hunharca katledilmesine Hüseyni bir tavırla karşı koymalıyız.

Üçüncüsü ise her türlü mahallî, bölgesel, ülkesel veya küresel boyutta yaşanan sorun ve sıkıntılara çözüm ve çare üretme görev ve sorumluluğu vasıtası gördüğümüz siyasi yükümlülüğümüzdür. Yani hem bölgemizdeki huzur ve güvenliği hâkim kılma adına hem de muhtemel olumsuz yansımalarından ülkemiz ve coğrafyamızı koruma sorumluluğuyla hareket etme zorunluluğumuz açık ve nettir. Bu uzun soluklu mücadele sürecinde ülkemizin tüm resmî ve gayriresmî kurum, kuruluş ve yapılarıyla eş güdüm ve yakın iş birliği içerisinde ortak tavrımızı sürekli kılma sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bu sürekliliği atalete uğratmayı hedefleyen her türlü algı, iddia ve fitneden uzak durmak ayrıca çok önem arz etmektedir. Bunun en tipik örneği, İsrail'e yönelik kararlı tavır ve tutumu gevşetme adına ifade edilen "Türkiye'de antisemitizm yükselmektedir." ön yargısıdır. Hâlbuki Türk milleti, dünden bugüne inancı ve sahip olduğu insani ve kültürel değerleri mucibince hiçbir inanca mütecaviz olmadığı gibi, mazlum ve mağdur olanlara da kucak açmıştır. Bunun en belirgin ve bilinen örneği de Endülüs'te Holokost'a tabi tutulan Yahudilere 15'inci yüzyılın sonlarında yurdunu ve yuvasını açarak soykırımlarını önleyen tarihî olaydır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yüce milletimizin bu konuda duygu ve düşüncelerine tercüman olup içtenlikle inanıyoruz ki "Galiptir bu yolda mağlup/ Zulme başkaldıran/ Haykıran/ Savaşan insanlık için." çünkü ebedi galip olanın ilahî emridir aynı zamanda zulme başkaldırmak, haykırmak ve savaşmak insanlık için.

Bu vesileyle, hep birlikte İsrail zulmüne başkaldırmak, haykırmak ve savaşmak insanlık için samimi dua ve dileklerimle sözlerime son veriyor ve yüce heyetinizi, aziz milletimizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)