GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:4
Tarih:08.10.2025

SEVİLAY ÇELENK (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bugün bu konunun bir genel görüşme konusu olmasından duyduğumuz memnuniyeti partim adına belirtmek isterim. Gerçekten de her fırsatta gündemimizde olması gereken bir konu, belki de bir genel görüşme için bu anlamda biraz geç bile kaldık ve de sözlerime başlarken Özgürlük Filosundaki alıkonulan yurttaşlara ve başta milletvekillerimiz olmak üzere tüm yurttaşlara ve yardım götüren filolara yönelik müdahaleleri kabul etmediğimizi, bunu esefle kınadığımızı belirtmek isterim.

Saadet Partisi Milletvekilleri Necmettin Çalışkan, Mehmet Atmaca ve Gelecek Partisinden Sema Silkin Ün için dileklerimiz bir an önce bu alıkonulmanın sona erdirilmesi ve götürdükleri yardım ve amaçlarının bir karşılık bulmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çağdaş dünya 7 Ekim 2023'ten bu yana aralıksız devam eden saldırılarla birlikte bir halkın yok oluşa sürüklenmesini seyrediyor. Gazze'de hukuk yok, insanlık yok ve yaşam günbegün yok oluyor. Gazze ölüyor, İsrail Gazze'yi elini kolunu sallaya sallaya öldürüyor. Ve evet, birçok diğer konuşmacının bildirdiği gibi, bu tümüyle hukuk dışı; uluslararası toplumu, uluslararası hukuku hiçe sayan bir şey. Uluslararası hukuk çöpe atılıyor. İsrail bunu yapıyor çünkü gerektiğinde uluslararası hukuku gözünü kırpmadan çöpe atan, sonsuza kadar susacakmış, susabilirmiş gibi görünen bir dünyada bunu kolaylıkla yapabiliyor; adaletin, bu dünyada, tıpkı satrançta bir diğer hamleye indirgendiğini çok iyi bildiği için yapıyor. O yüzden Gazze'ye, o yüzden çocuklara, gazetecilere ve insani yardım filolarına pervasızca saldırabiliyor. İsrail böyle bir dünya düzeni içinde olduğunu biliyor maalesef.

Zaten ağır eşitsizliklerle sakatlanmış yapısal bir şiddet dünyasında yaşadığımızı ve şiddetin bu dünyada doğudan batıya, kuzeyden güneye kanıksandığını biliyor. Şiddetsizliği savunma ve şiddetsizliğin gücünü tanıma dünyaya hâkim olamıyor. Bu aynı zamanda ötekinin haysiyetini tanımaktır ve bu anlaşılmıyor. Bu düşünce, bu etik dünyaya hâkim olamıyor. Ünlü bir feminist düşünürün söylediği gibi, şiddetsizlik yalnızca bir taktik değildir, aynı zamanda insan olmanın ve bir arada yaşamanın zorunlu bir etik biçimidir çünkü yaşamlarımız karşılıklı bağımlılık temeline dayanır, bütün yaşamlar birbirine bağlıdır ve her birimizin birbirine karşı etik sorumlulukları vardır. Şiddetin yasaklanması her insan hayatının eşit değerde olduğunu kabul etmenin ve bu bağı onurlandırmanın da bir yoludur. Şiddetsizliğin gücü bu düşünce çerçevesinde intikamın mantıklı görüldüğü durumlarda bile şiddetten kaçınmayı gerektirir. Maalesef, dünyaya hâkim olan bu düşünce değil, bu etik değil. Bir yerde eşitlik yoksa hiçbir yerde eşitlik olmayacağını, bir yerde adalet olmazsa hiçbir yerde adalet olmayacağını canı pahasına söyleyen bir siyasi partinin üyesi olarak en başta bunu hatırlatmak isterim.

İsrail bu korkunç soykırımı, bu korkunç katliamı sürdürürken, canı pahasına yardım ulaştırma gayreti içinde olan filolara saldırırken dünyanın adil bir yer olmadığını biliyor. Dünyanın gözleri önünde gerçekleşen bir insani felaketin, uluslararası hukukun, demokrasinin ve insanlık değerlerinin çöküşü olduğunu da burada tekrar hatırlatmak isterim.

Değerli arkadaşlar, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından kurulan uluslararası düzenin en temel amacı bir daha soykırımların, kitlesel kıyımların yaşanmamasıydı. Bugün Gazze'de tanık olduğumuz, bu iddianın artık yalnızca boş bir laftan, boşa çıkmış bir düşten ibaret olduğudur. İsrail'in 7 Ekimden itibaren başlattığı saldırılar 2025 itibarıyla 67 binden fazla Filistinlinin hayatına mal olmuştur; artık sayıları takip edemiyoruz, söylerken tereddüt ediyoruz. Bu sayının çok önemli bir kısmını çocuklar oluşturuyor. Gazze'nin altyapısının yüzde 90'ından fazlası yıkıldı, evlerin yüzde 92'si ya tamamen tahrip oldu ya da ağır hasar gördü. Gazze'de milyonlarca insan yaşam mücadelesi veriyor, bunların yarısından fazlası çocuk. Çocuklar ki savaş uçaklarının, bombardımanın altında büyüyor; açlıkla, susuzlukla, hastalıkla mücadele ediyor. UNICEF raporlarına göre yalnızca son aylarda 4 bin bebek tıbbi malzeme eksikliği nedeniyle ölüm riskiyle karşı karşıya kaldı, öldü.

Sayın milletvekilleri, Gazze'de yalnızca çocuklar öldürülmüyor, onların çocuklukları da çalınıyor. Eğitim kurumlarının büyük kısmı yıkıldı, okulların yerini enkaz aldı. Bugün Gazze'de bir çocuk okula değil bir mezarlığa komşu olarak büyüyor. İnsan hakları örgütleri bu tabloyu çocukların çocukluklarının yok edilmesi olarak tanımlıyor. Bu neslin yaşadığı travma yalnızca Gazze'nin değil tüm insanlığın geleceğini karartacaktır çünkü şiddet gören her kuşak şiddeti yeniden üretmeye meyilli olacaktır, esasen buna mahkûm edilmektedir. Şiddetsizliği savunmak bu hakikati görmeden olmuyor, boş bir liberal düşünceden ibaret kalıyor bu.

Değerli milletvekilleri, Gazze yalnızca bir coğrafya değil Batı demokrasilerinin çifte standardını açığa çıkaran büyük bir ayna olmuştur. Evet, yönümüzü ısrarla ve ısrarla demokrasiye dönüyoruz ama bunu da hatırlatmakta yarar var.

"İnsan hakları" "özgürlük" "uluslararası hukuk" gibi kavramları her fırsatta dillendiren uluslararası asamblelerden -işte, bu, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesinden NATO Parlamenter Asamblesine ve diğer meclislere kadar böyledir- iki yıllık süreçte bu konuyu hiç gündemine almayanlar olmuştur. NATO Parlamenter Asamblesinin bir üyesi olarak iki yıldır gittiğim, altı ayda bir gittiğim genel kurullarda bu konuda bir tek cümle duymadığımı söylemek isterim; komitelerde bunları dile getirme şansımız var, biz oralarda dile getirmek istiyoruz. Temel meselesi güvenlik olan bir kuruluş bakımından, bir oluşum bakımından bu gerçekten tuhaftır çünkü güvenlik bu adaletsizlikten, bu şiddetten, bu soykırımdan ve onunla nasıl başa çıkılacağından söz etmeden mümkün değildir. Sadece silah kapasitesiyle, teknoloji kapasitesiyle güvenlik mümkün değildir. Bunun gibi, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi sıklıkla bu konuyu gündemine almakla birlikte, bu konularda raporlar hazırlamak ve salonlara hapsetmekten öteye giden bir şey yapmak da çok maalesef... Elbette ki hazırlanan raporlar çok kıymetli, oturumlar çok kıymetli ama kâğıt üstünde kalan bir bürokratik faaliyetten ibaret kalan bu çalışmaların Filistin'e bir faydası yok. Belki bizim şu anda ve burada sürdürmekte olduğumuz bu genel görüşmenin de esasen tutanaklara geçmek dışında bir sonuç üretmesi de bu bilgiye dayalı. Birleşmiş Milletler tüm eksiklere rağmen Gazze meselesinde en azından ısrarlı ve dürüst bir yaklaşım sergiliyor, "Bu bir insani felakettir." diyor ve çeşitli organlarıyla, çeşitli isimleriyle bunun bir soykırım olduğunun hakkını teslim ediyor.

Gazze'de çocuklar dışında bir de odaklanılması gereken gazeteci ölümleri var. Gazeteciler öldürülüyor, sistematik biçimde öldürülüyor çünkü Gazze'den haber akışına da engel olunmak isteniyor, Gazze'deki soykırım yalıtılmak ve tümüyle sessizliğe mahkûm edilmek isteniyor. Gazze'de öldürülen, katledilen gazetecilerin sayısı 200'ü çoktan aştı.

Peki, Türkiye ne yaptı, ne yapıyor, ne yapmalı? Ne yazık ki Türkiye'nin tutumu da maalesef aynı riyakârca gündelik politikanın çıkarlarına teslim olmuş durumda, pragmatist bir politika sonuna dek sürdürülüyor. Adaletin değil bir kazı kazan denkleminin peşinde Gazze Suriye'yle, Gazze Kürtlerle, Gazze Orta Doğu ve yakın coğrafyadaki güç ilişkileriyle bir denge arayışı dışında gerçek, acil bir gündemin konusu olamıyor. Bu, sadece iktidar partileri için değil bir kısmını yukarıda odamda, bir kısmını burada dinlediğim konuşmalarda da hâkim olan şey. Herkes kendi siyasetini Gazze üzerinden dile getirmeye çalışıyor. Gazze'nin ihtiyacı olan şey "Şiddetsizliğin hâkim olacağı bir dünya için ne yapabiliriz?"dir, Gazze'nin buna ihtiyacı var; Gazze'nin bizim pragmatist siyasetlerimize ihtiyacı yok. Gazze'de yaşanan felaket iktidarın dış politikada kendi ajandası için kullandığı bir enstrümana dönüştürülüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SEVİLAY ÇELENK (Devamla) - Bir yandan meydanlarda yüksek perdeden Gazze için sloganlar atılırken diğer yandan İsrail'le her türlü ekonomik ve siyasi ilişki sürdürülüyor, diplomatik temaslar kesilmiyor. Kesilmesi belki şart olmayabilirdi açık, adil, etkin bir politikayla İsrail soykırıma son vermeye davet edilebilseydi ancak bu basit söz bile kurulamıyor.

Sınırlı bir süre içinde sadece bunları dile getirebiliyorum. Bu gündemler çok acil olarak önümüze geliyor, elbette ki aklımız bir yönüyle hep bununla mümkün ancak bu konuda planlı sözler üretmenin bir yolu da bunları daha planlı çerçevelerle önümüze getirmeleridir. Belki o durumda biz "Somut, daha somut ne yapılabilir?" konusunu birlikte düşünebiliriz. Elbette ki buradan çıkacak her sonucu destekliyoruz. Bu çerçevede, Gazze'deki bu korkunç kıyımı sona erdirmeye çalışan anlaşmaları destekliyoruz.

Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)