Konu: | |
Yasama Yılı: | 4 |
Birleşim: | 5 |
Tarih: | 09.10.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLDEREN VARLİ (Van) - Ben de öncelikle Genel Kurulu ve bizi izleyen tüm halklarımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bundan tam on yıl önce bu kentte yaşanan büyük bir insanlık suçu 10 Ekim katliamı. Yarın Türkiye tarihinin en karanlık günlerinden biri olan 10 Ekim Ankara Gar katliamının 10'uncu yıl dönümü. Barış mitingine katılmak için Ankara'ya gelen 104 canımız DAİŞ'in gerçekleştirdiği bombalı saldırıda hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenler arasında gençler, kadınlar, barış anneleri ve emekçiler de vardı. Bu saldırı, bu ülkenin başkentinde göz göre göre meydana geldi. Dosya, onlarca belge, delil ve görüntü olmasına rağmen etkin bir soruşturma yürütülmedi. Aradan geçen on yılda hâlen adalet sağlanmadı. 10 Ekimi unutmuyoruz, unutturmayacağız. Barış için mücadele eden halklar, bu tarihi yalnızca yasla değil, mücadeleyle anmaya devam edecek çünkü bu acılarla yüzleşmeden toplumsal barışı inşa etmek mümkün değildir. Katledilen 104 canı saygıyla anıyor, adalet yerini bulana dek mücadelemizi sürdüreceğimizin sözünü veriyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugün, burada, tarihin bize yüklediği bir başka büyük sorumluluk olan Filistin'de iki yıldır devam eden soykırımı dile getirmek istiyorum. İki yılı aşkın süredir Gazze'de ağır bir insanlık dramı yaşanıyor. Binlerce sivilin yaşamını yitirdiği bu saldırılar karşısında dünya derin bir sessizlik içinde. Gazze'de olanlar sadece bir halkın değil tüm insanlığın vicdanına yapılmış bir saldırıdır. Gazze bugün abluka altında; karadan havadan ve denizden kuşatılmış, insani yardımlar engellenmiş, halk açlığa ve ölüme terk edilmiştir. Yardım gemilerine yapılan saldırılar da bu yok etme politikasının bir parçasıdır. Son iki yılda devam eden bu saldırılarda binlerce sivil yaşamını yitirdi; ölenlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı. Yüzlerce okul, hastane, ibadethane, fırın yerleşim yeri hedef alındı; İsrail saldırılarında artık hiçbir insani sınır kalmamıştır. Gazze'ye insani yardım götüren Özgürlük Filosu ve diğer sivil girişimlere yapılan saldırılar insanlık tarihine bir utanç olarak geçmiştir. İsrail'in uluslararası sularda gerçekleştirdiği bu müdahaleler açıkça hukuksuzluktur. Bu saldırılara karşı tüm çevreleri net bir tavır almaya davet ediyorum.
İsrail ordusu uluslararası sularda tıbbi malzeme, solunum cihazı ve gıda taşıyan gemilere el koymuş; aralarında gazeteciler, doktorlar, insan hakları savunucuları ve bu Meclisin üyelerinden de olduğu yaklaşık 150 kişiyi alıkoymuştu. Bu, sadece gemilere değil insanlığa, hukuka ve vicdana yapılmış bir saldırıdır. Gazze'de çocuklar açlıktan, hastalıktan ölüyor. Bu bir savaş değil açık bir soykırım politikasıdır.
Gazze bugün bir coğrafya olmanın ötesinde; vicdanın, adaletin ve insan haklarının test edildiği bir yerdir. Bu saldırılar karşısında sessiz kalmak, işlenen insanlık suçuna ortak olmaktır. Ne yazık ki bu soykırımı durduracak uluslararası irade hâlâ tam anlamıyla ortaya konulmamıştır. Birleşmiş Milletler kararları, uluslararası hukuk ve insan hakları belgeleri Gazze'de sistematik şekilde çiğneniyor. İsrail, küresel destekle hesap vermekten muaf tutuluyor. Bu, yalnızca Filistin halkı için değil, tüm insanlık için bir tehdittir.
Bu sabah bir ateşkes anlaşmasına varıldığı açıklandı. Elbette önemlidir, kıymetli bir gelişmedir ancak daha önce de benzer ateşkes süreçleri İsrail'in ihlalleriyle sona erdi. Bu nedenle, yalnızca ateşkes değil; işgalin sona erdiği, ambargonun kaldırıldığı kalıcı ve adil bir çözüme ihtiyaç vardır. Ve bilinmeli ki Orta Doğu, halklar ve inançlar bahçesidir. Bu bahçede hiçbir tekçi anlayış çözüm üretemez, demokratik bir model üretemez, tekçi anlayışlarla demokratik bir çözüme ulaşılamaz. Halkların eşit, özgür, barış içinde yaşayacağı demokratik bir modelin hayata geçmesi önemlidir.
Filistin coğrafyasında başta Yahudiler ve Araplar olmak üzere, tüm halkların ve inançların bir arada yaşayacağı koşullar oluşturulmalı, halkların eşit ve özgür bir yaşam koşulları muhakkak sağlanmalıdır. Bunun için hepimiz inançla, kararlılıkla bu sürece sahip çıkmalıyız. DEM PARTİ olarak bu sürecin barışa evrilmesini temenni ediyoruz ve garantör ülkelerin süreci adil, şeffaf bir biçimde yürütmesini önemsiyoruz.
Değerli halklarımız, Filistin meselesi 7 Ekim 2023'te başlamadı; bu, İsrail'in, yayılmacı politikanın ve uzun bir tarihsel baskının sonucudur. Filistin halkı onlarca yıldır işgal, sürgün, saldırı ve ambargoya maruz bırakılmıştır. Bu, sadece bir halkın değil, insanlık onurunun, eşitliğin ve adaletin mücadelesidir. Yaser Arafat, Leyla Halid, yüz binlerce sivil direnişçi bu mücadeleyi verdi; bugün de dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan bu katliamı durdurmak için sesini yükseltiyor. Netanyahu'nun Filistin halkına reva gördüğü bu uygulamalar sadece Filistin'i değil, Orta Doğu'daki barışı da tehdit ediyor. Filistin meselesi çözülmeden bölgede eşit, özgür ve demokratik bir yaşam mümkün değildir. Bizler halkların eşit yurttaşlar olarak birlikte yaşadığı demokratik modelleri savunuyoruz. Barış mümkündür ama emek ister ancak barış istemeyenlerin karşısına çıkan bombalar, uçaklar, ambargolar bu süreci sabote ediyor. Ne olursa olsun biz barışı savunmaya devam edeceğiz. Rojava'da, Gazze'de ve dünyanın dört bir yanında özgürlük için yaşamını yitirenleri saygıyla anıyorum. Kürt halkının mücadelesi ile Filistin halkının mücadelesi arasında tarihsel bir bağ vardır. Orta Doğu'daki Kürt meselesi de tıpkı Filistin gibi artık uluslararası bir meseledir. Türkiye bu konularda adalet, barıştan yana bir tavır almalıdır.
Son olarak Filistin meselesi sadece bir dış politika başlığı değil aynı zamanda vicdani bir sorumluluktur. Bu Meclisin de bu sorumluluğu taşıması gerekiyor. Bizler DEM PARTİ olarak Filistin halkının iradesinin yanında, yaşam hakkının yanında, özgürlük haklarının yanında ve onları savunuyoruz. Bunu duygusal davranış ötesi hukuk, adalet, insan hakları temelinde Hanzala'nın yüzünü döneceği bir gelecek umuduyla yapıyoruz. Gazze'de hayatını kaybeden tüm sivilleri rahmetle anıyor, halkların barış ve özgürlük içinde yaşadığı bir Orta Doğu hayalinden asla vazgeçmeyeceğimizi buradan bir kez daha belirtiyorum. Bu Meclisten tüm dünyaya sesleniyorum: İsrail'in bu korsan saldırıları açıkça kınanmalı ve son bulmalıdır. Alıkonulan esirler için diplomatik ve hukuki tüm mekanizmalar uygulanmalıdır. Netanyahu'nun hükûmetinin saldırıları yalnızca bombalarla değil açlıkla, susuzlukla, sağlık hizmetlerini engelleyerek sürdürmektedir. Bu bir savaş değil tam bir soykırım politikasıdır. Bilinmeli ki Filistin halkı yalnız değildir. Bizler Rojava'nın, Gazze'nin, Filistin'in ve tüm mazlum halkların yanında olmaya, zalimin karşısında dimdik durmaya devam edeceğiz.
Yaşasın halkların kardeşliği. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)