| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 15.02.2012 |
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli üyeler; yerel basının sorunlarını aslında Türkiye'deki diğer medyadan, diğer basından ayırmak çok mümkün değil. Kendine has bazı sıkıntıları olmasına rağmen genel medyanın sıkıntılarına bire bir yerel medyada da rastlıyoruz.
Ben Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyesiyim, önümüzdeki hafta Avrupa Birliğinin Karma Parlamento Komisyonunun İstanbul'da bir toplantısı var. En son Brüksel'deki toplantımızda karşımıza çıkan en büyük problem -Sayın Adalet Bakanımız da vardı- Türkiye'deki tutuklu gazeteciler problemiydi. Bizim o konuda, oradaki görüşmelerde, görüşmeleri mümkün olduğunca daha sonraya ötelemeye çalışmamıza rağmen, "Umuyoruz bir dahaki toplantıda bu sayı azalacaktır." diye bir temenniyle geldik. Dün Adalet Bakanlığı bürokratlarının bize verdiği brifingde bu sayının, bu sefer 105'e çıktığını öğrendik. Yani 63 tutuklu gazeteciyle yargılanan Türkiye, bu sefer 105 tutuklu gazetecisiyle beraber Karma Parlamento Komisyonu toplantısına gidecek.
Sayın Genel Müdürün bize aktardığı bir şey var. "Bu gazeteciler gazetecilik suçundan dolayı cezaevinde değiller." Neden dolayı cezaevindeler? "69'u PKK ve KCK tutuklusu, 24'ü Marksist, Leninist, Komünist Propaganda Birliği üyesi, 15'i ETÖ." dediler. ETÖ ne dedim? Ergenekon terör örgütü. Ergenekon'a da yazık ettiniz, Ergenekon'a da yazık ettiniz. Ergenekon terör örgütü üyesi vesair.
Bakın, ben size bir şey söyleyeceğim: Türkiye'de Ergenekon diye bir gayya kuyusu açıldı. Bu gayya kuyusunun içerisinde muhalefet kim varsa, muhalif kim ses çıkartıyorsa atın içerisine, orası kaldırıyor. Adam zaten gazeteci, Kürt'se PKK'lı diye atıyorsunuz; Komünist'se, Marksist, Leninist Propaganda Birliği üyesi diye atıyorsunuz; milliyetçiyse, terör örgütü üyesi diye atıyorsunuz. Dolayısıyla, gazetecileri içeri atmanın yolu terör örgütüne bulaştırmak. Geçmişte terör örgütü suçlamasıyla cezaevinde yatmış bir adam olarak söylüyorum. Bizler beraat ettik arkadaşlar. Sonradan, şu anda hesabını sormaya çalışıyorsunuz, otuz iki sene sonra. Otuz iki sene sonra o insanlar hesap soramayacaklar ama ahirette sizden hesap soracaklar, kapıda bekliyorlar sizleri haberiniz olsun. Yani, "Sırat köprüsünü geçtik, öbür tarafta işimiz sağlam." diye bakmayın, orada, bu zulmettiğiniz insanlar sizi bekliyor, bilgi vereyim istedim.
Yerel gazetecilere geçince, yerel gazetelerin en büyük sıkıntısı şu: Yerelde, Adalet ve Kalkınma Partisinin yerel yönetimlerdeki gücü elde etmesinden sonra yerel medya üzerinde şöyle bir baskı var: "Sen muhalif haberlere ses verirsen senin reklam gelirini keseriz. Biz kesmekle kalmayız, sana reklam verecek olan sanayici, iş adamı gibi diğer kurumları da senin reklam almanı engeller hâle getiririz." Bunu bölgede, kendi bölgelerinde bütün arkadaşlarım hissediyor.
Basın İlan Kurumunun kuruluşu bulunduğu yerlerde kamu ilanlarının verilmesinde nispeten bir zorluk çekilmiyor. Orada da nitekim bazı zorluklar çıkarılıyor ama bazı önemli yerlerde, Basın İlan Kurumu şubeleri olmayan yerlerde kaymakamlıklarda herhangi bir memur, bu konuda daha önce bilgisi olan, olmayan herhangi bir memur mevcut idarenin lehine haber yapana Basın İlan Kurumu reklamlarını veriyor, yapmayana vermiyor. Bu baskı ve zulüm yerel medyanın üzerinde sayenizde devam ediyor.
Aslında yerel medyayı yaşatacak en önemli şey, Basın İlan Kurumunun verdiği ilanlar. Zira, hakikaten, devlet, verdiği ilanlara en yüksek parayı ödüyor; 7 lira 45 kuruş. Diğerlerine göre çok fazla, ciddi bir ücret. Onları ayakta tutabilecek bu reklam gelirlerinden sadece ve sadece komünist Rusya'nın Tass Ajansı gibi haber yapanlara reklam vermek "Bu memlekete, demokrasiye inanıyorum." diyenlerin yapacağı en büyük zulümdür. Muhalif sese ses çıkaramayanların bu ülkeyi götürebilecekleri bir tek menzil var; menziliniz faşizm olur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Götürdüler!..
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bakın, her gittiğiniz mecrada "Faşist ve diktatör" sözlerini fazlaca işitmeye başladınız. Hiç dikkatinizi çekmiyor mu? Hiç rahatsız olmuyor musunuz? Bunda bütün muhalefete ait bir sürü söylemlerle suçlayabilirsiniz ama biraz aynaya dönün "Bunda hiç bizim kabahatimiz yok mu?" deyin. Bugün hazırlanan, komisyonlardan geçen MİT Yasası'ndan tutun da diğer hazırlattığınız kanun hükmünde kararnamelere kadar tamamen yönetiminiz demokratik parlamenter sistemden çıkıp Parlamentoyu baypas eden, faşizm diktatörlüğüyle yönetilen bir ülke hâline getirmeye çalışıyorsunuz.
Teknik bir mesele daha var; RTÜK, yerel medyaya ceza kesiyor bazı hatalı yayınlarda, hatalı basımlarda. Yerel medyanın gücü belli, çalıştıracağı insan sayısı belli, maddi imkânları belli; RTÜK'ün kestiği bu cezayı yerel medya kaldıramıyor, dolayısıyla kapanma cezasına razı olmuş oluyor. RTÜK bu konudaki düzenlemesini yerel medyaya uygun hâle getirebilmeli. Daha önce bu ülkede SEKA varken hükûmetler yerel medyaya verilen gazete kâğıdına yüzde 50 sübvansiyon uyguluyordu, SEKA kapatıldıktan sonra gazete kâğıdını sadece ve sadece şu anda yurt dışından ithal eden yerel medya ithalatçıların kurbanı olmuş durumda. Kendi başlarına ithalat yapma imkânları olmadığı için, ithalatçılar, dolar inerken dahi fiyat yükselterek yerel medyayı çok ciddi zor durumda bırakıyorlar.
Çalışanların problemleri var yerel medyada. Ayakta durmaya çalışan yerel medya sahipleri çalışanların önemli bir kısmını sigortasız çalıştırıyor, çalıştırdıkları gazetecileri gazeteci sigorta primi yerine normal ücretli primi ödeyerek çalıştırıyor. Sarı basın kartının herkese dağıtılması nedeniyle sarı basın kartı da bir prestij olmaktan çıktı. Daha önce sarı basın kartına sağlanan birtakım kolaylıklar, onlar da kaldırıldı.
Bir şeyi söylemek istiyorum: Türkiye'de her meslek sahibi bir okuldan mezun yani berber dahi berber sanatkârlar odalarından alacağı bir diplomayla berberlik yapıyor, Türkiye'de gazetecilik yapmanın hiçbir okulu yok, isteyen herkes gazeteci olabiliyor. Bu, birtakım yanlışları da beraberinde getiriyor. Yerel medyada da iletişim mezunu bir sürü gencimiz şu anda işsiz beklerken yerel yönetimlerle ilişkisi iyi olduğu bilinen bir partiliyi gazeteler muhabir olarak çalıştırmak zorunda kalıyorlar. Niye? "Şu belediyenin ilanlarını, reklamlarını bize transfer eder." umuduyla. Gazetecilere mutlaka bir standart getirilmeli, bir eğitim aranmalı, eğitimi yeterli olmayanlara da gazetecilik imkânı verilmemeli diye düşünüyorum.
Sözlerimi burada tamamlarken hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Türkkan.